Bu Blogda Ara

5 Mayıs 2009 Salı

Bilge Kağan Yazıtları (Günümüz Türkçesi İle)












Bilge Kağan Yazıtları (Günümüz Türkçesi İle)

1. yüz. (Doğu yüzü)

1- Teñri teg Teñri yaratmış Türk Bilge Kağan; Sözüm: Babam Türk Bilge ..nda al..tı Sir, Tokuz Oğuz, İyi Ediz otağlı beğleri, bodunu .. Türk Teñri ..

2- üstüne kağan oturdum. Oturduğumda ölürcesine sıkılan Türk beğleri, bodunu, silkinip, sevinip, yere bakan gözü yukarı baktı. Bu çağda kendim oturup bunca ağır töreyi dört yandaki .......... etdim. Üstte Kök Teñri, altta yağız yer kılındığında ikisi arasında kişi oğlu kılınmış.

3- Kişi oğlunun da üstüne atalarım Bumın Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturunca Türk Bodunu'nun ilini, töresini tutu vermiş, edi vermiş. Dört yan hep yağı imiş. Ordu gönderip dört yandakı bodunu hep almış, hep bağlamış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş. Doğu'da Kadırkan ormanına kadar, Batı'da

4- Temirkapı'ya kadar kondurmuş. İkisi arasında pek düzensiz Kök Türk öylece oturur imiş. Bilge kağan imiş. Alp kağan imiş. Buyruğu bile bilge imiş gerçek, alp imiş gerçek. Beğleri bile, bodunu bile düz imiş. Onun için ili öyle tutmuş gerçek. İli tutup töre düzenlemiş. Kendisi öylece ölümü bulmuş.

5- Yasçı, ağlayıcı, Doğu'da, gün doğusunda Böklü Çül'lü İl, Çin, Tibet, Apar, Rum, Kırgız, Üç Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtayn, Tatabı, bunca bodun gelerek ağlamış, yaslanmış. Öyle ünlü kağan imiş. Ondan sonra, kardeşi kağan olmuş gerçek. Oğulları kağan olmuş gerçek. Ondan sonra kardeşi, ağabeği gibi

6- kılınmadığı gerçek, oğlu babası gibi kılınmadığı gerçek, bilgisiz kağan oturmuş gerçek. Kötü kağan oturmuş gerçek. Buyruğu yine bilgisiz(miş)gerçek, kötü imiş gerçek. Beğleri, bodunu eğri (olduğu) için, Çin bodunu alcı, kandırıcı (olduğu) için, aldatıcı (olduğu) için, kardeşi ağabeğe düşürdüğü için, beğle, bodunu

7- çekiştirdiği için, Türk Bodun, illediği ilini elden çıkarmış, kağanladığı kağanını yitiri vermiş. Çin Bodunu'na beğlik er oğlanı kul oldu, kadınlık kız oğlanı odalık oldu. Türk beğleri Türk adını attı. Çinli beğlercesine Çin adını tutarak, Çin kağanına kapılmış. Elli yıl

8- işini güçünü vermiş. Doğu'da, gün doğusunda Bökli kağana kadar ordulayı vermiş. Batı'da Demirkapı'ya kadar ordulayı vermiş. Çin kağanına ilini, töresini alı vermiş. Türk’ün bütün kara bodunu şöyle demiş: "İlli bodun idim. İlim şimdi hani? Kime ili kazanırım" der imiş.

9- "Kağanlı bodun idim. Kağanım hani? Ne kağana işi güçü veririm." der imiş. Böyle deyip Çin kağanına yağı olmuş. Yağı olup, kendini derleyip toparlamadığından yine tutsaklaşmış. Bunca işi güçü verdiğini düşünmeden Türk bodununu öldüreyim, kazıyaym der imiş. Yokolmaya varır imiş. Üstte

10- Türk Teñrisi, Türk kutlu yerini, suyunu öyle düzenlemiş. Türk bodunu yok olmasın diye, bodun olsun diye babam İlteriş Kağanı, anam İlbilge Kadını göğün tepesinde tutup yukarı kaldırmış gerçek. Babam Kağan onyedi erle dışarılamış. "Dışarı yürüyor" diye söz işitip kentteki dışarılamış, dağdakı

11- inmiş. Dirilip yetmiş er olmuş. Teñri güç verdiği için babam kağanın çerisi börü gibi, yağısı koyun gibi imiş. Doğu'yu Batı'yı çerileyip derlemiş toparlamış. Hepsi yediyüz er olmuş. Yediyüz er olunca ilsizleşmiş, kağansızlaşmış bodunu, odalıklaşmış, kullaşmış bodunu, Türk Töresi'ni bırakmış

12- bodunu atam, babam töresince yaratmış, yerleştirmiş. Tölis Tarduş bodunu orada, düzeltmiş. Yabguyu şadı orada vermiş. Güney'de Çin bodunu yağı imiş. Kuzey'de Baz Kağan, Dokuzoğuz bodunu yağı imiş. Kırgız, Kurıkan, Otuztatar, Kıtayn, Tatabı hep yağı imiş. Babam kağan bunca... kırk artığı

13- yedi yol ordu salmış, yirmi savaş savaşmış. Teñri istediği için illiyi ilsizleştirmiş, kağanlıyı kağansızlaştırmış, yağıyı buyruğunda kılmış. Dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiş. Babam kağan onca ili töreyi kazanıp ölü vermiş. Babam kağana ilkin Baz kağanı balbal dikmiş. Babam

14- kağan öldüğünde kendim sekiz yaşında idim. Töreye göre üste amcam kağan oturdu. Oturunca Türk bodununu yine düzenledi, doyurdu. Yoksulu bay kıldı. Azı çok kıldı. Amcam kağan oturduğunda kendim tigin erk..... iy..... . Teñri istediği için

15- Ondört yaşımda Tarduş bodunu üzerine şad oturdum. Amcam kağan ile Doğu'da Yeşil Irmak, Şantuñ yazısına kadar ordu saldık. Batı'da Demir Kapı'ya kadar ordu saldık. Kögmen'den aşıp Kırgız yerine kadar ordu saldık. Topluca yirmibeş (yol) ordu saldık. Onüç (yol) savaştık. İlliyi ilsizleştirdik. Kağanlıyı kağansızlaştırdık. Dizliye

16- diz çökerttik. Başlıya baş eğdirttik. Türgiş kağanı Türk'üm bodunum idi. Bilemediği için, bize karşı yanıldığı, yağılık yaptığı için kağanı öldü. Buyruğu, beğleri yine öldü. On Ok bodunu eziklik gördü. Atalarımızın tuttuğu yerler, sular ıssız kalmasın diye Az bodununu eğitip, düzenleyip ..... Bars Beğ

17- idi. Kağan adını burada biz verdik. Kız kardeşim eceyi verdik. Kendisi yağılaştı. Kağanı öldü. Bodunu odalık, kul oldu. Kögmen yeri, suyu ıssız kalmasın diye Az, Kırgız budununu eğitip, eğitip, düzenleyip geldik. Savaştık. ..... ilini yine verdik. Doğu'da Kadırkan ormanını aşıp bodunu öyle düzenledik, öyle eğittik. Batı'da

18- Keñü Tarman'a kadar Türk bodununu öyle kondurduk, öyle düzenledik. O çağda kul kullu, odalık odalıklı olmuş idi. Kardeşi ağabeyini bilmez idi. Oğlu babasını bilmez idi. Öyle kazanılmış, öyle edilmiş elimiz, töremiz vardı. Türk Oğuz beğleri, bodun, işit: Üstte Teñri basmazsa, aşağıda yer delinmezse

19- Türk bodunu, elini, töreni kim bozabilir, yıkabilir? Türk bodunu, irkil, uyan. Buyruk dinlemezliğinden, eğiten bilgili kağanına, bağımsız, bunsuz iyi iline kendin yanıldın. Kötülük ettin. Pusatlı nereden gelip (seni) dağıtıp gönderdi. Süngülü nereden gelerek sürüp gönderdi. Kutlu Ötüken ormanının bodunu, gitti. Doğu'ya gidenin gitti. Batı'ya

20- gidenin gitti. Gittiğin yerde iyiliğin oydu gerçek. Kanın ırmakça aktı. Kemiğin dağca yığıldı. Beğlik erkek oğlunu kul kıldı. Kadınlık kız oğlunu odalık kıldı. O bilmediği için, kötülük (ettiği) için amcam kağan ölüme vardı. İlkin Kırkız kağanını balbal diktim. Türk bodununun adı sanı yok olmasın diye babam kağanı,
21- anam katunu yücelten Teñri, il veren Teñri, Türk bodununun adı, sanı yok olmasın diye, beni o Teñri kağan oturttu gerçek. Varlıklı, bay bodun (üstüne) oturmadım. İçi aşsız dışı giyimsiz, düşkün, kötü bodunun üstüne oturdum. Kardeşim Költigin, iki şad, kardeşim Költigin ile konuştuk. Babamızın,

22- amcamızın kazandığı bodunun adı sanı yok olmasın diye Türk bodunu için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Költigin ile, iki şad ile öle bite kazandım. Öyle kazanıp bütün bodunu od su yapmadım. Ben kendim kağan oturduğumda her yere gitmiş bodun yayan çıplak, öle bite dönüp

23- geldi. Bodunu düzenliyeyim diye Kuzey'de Oğuz bodunu üstüne, Doğu'da Kıtayn, Tatabı bodunu üstüne, Güney'de Çin üstüne oniki (kez) ordu saldım. Savaştım. Ondan sonra Teñri bağışladığı için, kutum,, gücüm var (olduğu) için ölecek bodunu diriltip besledim. Çıplak bodunu giyimli kıldım. Yoksul bodunu varlıklı kıldım.

24- Az bodunu çok kıldım. Değerli illiden, değerli kağanlıdan iyi kıldım. Dört yandaki bodunu hep buyruğumda kıldım, yağısız kıldım. Hep bana sığındı(lar). Onyedi yaşımda Tañut yönüne ordu saldım. Tañut bodununu bozdum. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, (bütün) varlığını orada aldım. Onsekiz yaşımda Altı Çub Soğdak

25- yönüne ordu saldım. Bodununu orada bozdum. Çinli Oñ paşa beş tümen erle geldi. Iduk Baş'da savaştım. O orduyu orada yok ettim. Yirmi yaşımda, Basmıl Idıkut soyum (olan) bodun idi. Yüklü deve göndermedi diye ordu saldım. ..... boyun eğdirttim. Varlığını beri getirdim. Yirmiki yaşımda Çin

26- yönüne ordu saldım. Çaça Paşa'nın sekiz tümen ordusu ile savaştım. Ordusunu orada öldürdüm. Yirmialtı yaşımda Çik bodunu Kırgız ile (birleşip) yağı oldu. Kem Irmağını geçip Çik yönüne ordu yürüttüm. Örpen'de savaştım. Ordusunu sançtım. Az bodununu aldım. Boyun eğdirttim. Otuzyedi yaşımda Kırgız yönüne ordu yürüttüm. Mızrak batacak (boydaki )

27- karı sökerek, Kögmen ormanını aşıp yürüyerek Kırgız bodunu uykusunda bastım. Kağanı ile Soña ormanında savaştım. Kağanını öldürdüm. İlini aldım. O yıl Türgiş üzerine Altun ormanını aşarak, İrtiş ırmağını geçerek yürüdüm. Türgiş bodununu uykusunda bastım. Türgiş kağanının ordusu od gibi, bora gibi geldi.

28- Bolçu'da savaştık. Kağanını, yabgusunu, şadını orada öldürdüm. İlini orada aldım. Otuz yaşımda Beş Balık'a doğru ordu yürüttüm. Altı yol savaştım. .... Ordusunu hep öldürdüm. Beş Balık içinde pek çok kişi .... yok olacağından, kişi(ler) beni çağırmaya geldi(ler). Beş Balık onun için kurtuldu. Otuz artığı

29- bir yaşımda Karluk bodunu sıkıntısız, bağımsız iken güçlü (bir) yağı oldu. Tamağ Iduk Baş'da savaştım. Karluk bodununu öldürdüm. Orada aldım. Basmıl kara bodunu ..... Karluk bodunu (ile birlikte) toparlanıp geldi. Sançtım, öldürdüm. Dokuz Oğuz benim bodunum idi. Kök, yer bulandığı için, içine

30- kıskançlık değdiği için yağı oldu. Bir yılda dört yol savaştım. En ilki Toğu Balık'ta savaştım. Toğla ırmağını yüzerek geçip ordusu .... . İkinci (olarak) Andırğu'da savaştım. Ordusunu sançtım. İlini aldım. Üçüncü (olarak) Çuş Başı'nda savaştım. Türk bodunu ayak titretti. Kötü

31- olacak idi. Uzanıp yayılıp gelmekte olan ordusunu uçurdum. Pek çok ölecek kişi orada dirildi. Orada Toñra yiğiti bir boyu Toñga Tigin yoğunda çevirip vurdum. Dördüncüsü Ezginti Kadız'da savaştım. Ordusunu orada sançtım, yıprattım. ...barım... ..... Kırk yaşımda Amğı Kurgan'da kışladığımızda kıtlık oldu. İlk yazında

32- Oğuz'a doğru ordu yürüttüm. İlk ordu dışarı çıkmıştı. İkinci ordu yerleşik idi. Üç Oğuz ordusu basıp geldi. (Bizim için) Yaya, kötü oldular deyip yenmeye geldi. Ordunun yarısı evi barkı yağmalamaya gitti. Ordunun yarısı da savaşmaya geldi. Biz az idik. Güçsüz idik. Oğuz ...t yağı ..... Teñri güç verdiği için orada sançtım.

33- dağıttım. Teñri istediği için ben kazandığım için Türk bodunu kazanmış oldu beliğ. Ben kardeşimle böylece başa geçip kazanmasam Türk bodunu ölecek idi, yok olacak idi. Türk beğleri, bodunu böyle düşünün, böyle bilin. .... Oğuz bodunu ...d... göndermesin diye ordu yürüttüm.

34- Evini, barkını bozdum. Oğuz bodunu Dokuz Tatar ile dirilip geldi. Ağu'da iki büyük savaş savaştım. Ordusunu bozdum. İlini orada aldım. Öyle kazanıp .... Teñri buyurduğu için ben otuzüç yaşımda ...uk idi. (Bu) çağda (kendisine) öğüt, uğur, güç (vermiş olan)

35- doyurmuş alp kağanına baş kaldırdı. Üstte Teñri, kutsal yer, su ... . amcam kağanın kutunu yeter bulmadı beliğ. Dokuz Oğuz bodunu, yerini, suyunu koyup Çin'e doğru gitti. Çin ..... bodunu ..... bu yerde (burada) geldi. "Besleyeyim" diye düşünüp ..... bodunu .....

36- kınat... . Güney'de Çin'de adı sanı yok oldu. Bu yerde (burada) bana kul oldu. Ben kendim kağan oturduğum için Türk bodununu ... kılmadım. İli, töreyi iyice kazandım. ... toparlanıp yi...

37- orada savaştım. Ordusunu sançtım. Baş eğen baş eğdi, bodun oldu. Ölen öldü. Seleñe'den aşağıya yürüyerek Karğan geçidinde evini, barkını orada bozdum. ... ormanına çıktı. Uygur ilbaşısı yüz kadar erle Doğu'ya kaçıp gitti. .....

38- ...ti. Türk bodunu aç idi. O at sürüsünü alıp doyurdum. Otuzdört yaşımda Oğuz kaçıp Çin'e girdi. Öfkelenip ordu yürüttüm. Soyunu, ...., oğlunu, karısını orada aldım. İki ilbaşılı bodun .....

39- ..... Tatabı bodunu, Çin kağanının buyruğuna girdi. Elçisi, iyi sözü, yakarışı gelmiyor diye yazın ordu saldım. Bodununu orada bozdum. At sürüsünü ... ordusu toparlanıp geldi. Kadırkan ormanında kon... .

40- ...ğakıña, yerine doğru, suyuna doğru kondu. Güney'de Karluk bodununa doğru ordu yürüt deyip Tudun Yamtar'ı gönderdim. ... Karluk ilbaşısı yok olmuş, kardeşi bir korgana

41- ..... vergisi gelmedi. Onu korkutayım deyip ordu yürüttüm. Koruyucusu iki üç kişiyle kaçıp gitti. (Onun) Kara bodunu "Kağanım geldi" deyip (beni) övdü. ...ka ad verdim. "Küçük" adlı...

2. yüz. (Güneydoğu yüzü)
Kök Öñ'ü yürüyerek ordu yürütüp, geceli gündüzlü yedi çağda Susuz'a geçtim. Çorak'a ulaşıp yağmacı er(ler)i k...bes Keçin'e kadar ... .

3. yüz. (Güney yüzü)

1- ... Çin atlı ordusunun onyedibin erini ilk gün öldürdüm. Yayan ordusunu ikinci gün hep öldürdüm. Bi... gelip vard... .

2- ..... yol ordu saldım. Otuzsekiz yaşımda kışın Kıtayn üstüne ordu saldım. ..... . Otuzdokuz yaşımda yazın Tatabı üstüne ordu saldım.

3- ...ben öldürdüm. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, varlığını ...ar ko.... .

4- bodun(unu), (kağanını, oğlunu) karısını yok ettim.

5- yor.... .

6- savaştım. ..... . ..... . üçin [(için), (üçünü)]

7- verdim. Alp erini öldürüp balbal kılı verdim. Elli yaşımda (iken) Tatabı
bodunu Kıtayndan ayrıl... . ...ka... Töñüker dağına

8- Kuğ Paşa buyruğunda kırkbin er geldi. Töñüker dağında karşılaşıp dokundum. Otuzbin eri öldürdüm. Onbinini ... ise ... yola getirdim. Tatabı ....

9- öldürdü. Büyük oğlum ağrılanıp yok olunca Kuğ Paşa'yı balbal (olarak) diki verdim. Ben ondokuz yıl şad (olarak) oturdum. Ondokuz yıl kağan (olarak) oturdum. İl tuttum. Otuzbir...

10- Türk'üme, bodunuma iyisini öylece kazanı verdim. Bunca kazanıp babam kağan it yılının onuncu ayının yirmialtısında ölü verdi. Lağzın yılının beşinci ayının yirmiyedisinde yoğ (töreni) yaptırdım. Bukağ buyrukçu .....

11- babası Lisün Tay Paşa başta, beşyüz eriyle geldi. Kokuluk ö... , altun, gümüş gereğinden artık getirdi. Yoğ (töreni) kokusu getirip diki verdi. Sandal ağacı getirip kendi yaraş...

12- Bunca bodun saçını, kulağını, ya(nağını) biçti. Kendisinin iyi atını, kara samurunu, kök sincabını sayısız olarak getirip hep bıraktı.

13- Teñri gibi Teñri yaratmış Türk Bilge Kağan, sözüm: Babam Türk Bilge Kağan
oturduğunda Türk'ün şimdiki beğlerinden başka Tarduş beğleri, Köl Çor başta olarak, şadpıt beğleri, önünde Tölis beğleri, Apa Tarkan

14- başta olarak şadpıt beğleri, bu... Taman Tarkan, Tonyukuk Boyla Bağa Tarkan ile buyruk ...çı buyruğu Sebig Köl İrkin başta olarak buyruk(çu) bunca beğler babam kağanı çok

15- çok de, yüceltti(ler). (Babam kağan da) Türk beğlerini, bodununu çok de, yüceltti, övdü. ...Babam kağan ...ça ağır taşı kalınlaştırmış. Türk beğleri, bodunu ...irdi. Kendime bunca...

4. yüz. (Kuzey yüzü)

1- Teñri gibi Teñride olmuş Türk Bilge kağan bu çağda oturdum. Sözümü iyice işit. En çok kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, bodunum, Güney'deki şadpıt beğleri, Kuzey'deki tarkat buyruk beğleri, Otuz Tatar, Dokuz Oğuz beğleri, bodunu bu sözümü iyice işit. Katıca dinle. Doğu'da gün

2- doğusuna, Güney'de gün ortasına, Batı'da gün batısına, Kuzey'de gece ortasına, onların içindeki bodun(lar) hep bana (iş) görür. Bunca bodunu hep düzenledim. Şimdi onun gibisi yok. Türk kağanı Ötüken ormanında oturursa ilde tasa yok (olmaz). Doğu'da Şantuñ ovasına kadar ordu saldım. Taluy'a geçip ulaşmadım. Güney'de Dokuz

3- Ersin'e kadar ordu saldım. Tibet'e geçip ulaşmadım. Batı'da İnci ırmağı...(nı) geçip Demirkapı'ya kadar ordu saldım. Kuzey'de Yir Bayırku yerine kadar ordu saldım. Bunca yer(ler)e kadar yürüttüm. Ötüken ormanı en yeğ(i), en iyi(si) imiş. İl tutulacak yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin bodunu ile anlaştım. Altunu, gümüşü, işlenmiş

4- ipeği tasasız (karşı koymadan) verir. Çin bodununun sözü tatlı, ipeği yumuşak imiş. Tatlı sözü, yumuşak ipeği ile aldatıp, uzak bodunu iyice yaklaştırır imiş. Yaklaştırıp kondurduktan sonra kötü bilgilerini o çağda düşünür imiş. İyi bilgili kişiyi, iyi alp kişiyi yürütmez imiş. Bir kişi yanılsa soyuna, bodununa, çocuklarına kadar barındırmaz

5- imiş. Tatlı sözüne, yumuşak ipeğine aldanıp çok Türk bodunu, öldün. Türk bodunu öleceksin. Güney'de Çoğay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk bodunu öleceksin. Orada kötü kişi şöyle öğretir imiş : "Uzak(ta) isen kötü ipek verir, yakın(da) isen iyi ipek verir." deyip, öyle öğretir imiş. Bilgi

6- bilmez kişi o sözü alıp (inanıp) yakın(ın)a gidip çok kişi öldün(üz). O yerlere gidersen, Türk bodunu öleceksin. Ötüken yerinde oturup katar, gezgin gönderirsen, hiç tasan yok (olmaz). Ötüken ormanını sonsuz il tutarak oturacaksın. Türk bodunu, toksan açlığı, tokluğu düşünmezsin. Bir doyarsan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için düzenlemiş kağanının

7- sözünü almadan her yere gittin. Hep oralarda yittin, yok oldun. Orada kalanlar her yere hep incelerek, ölerek yürüyor idiler. Teñri buyurduğu için, kendimin kutu var olduğu için kağan oturdum. Kağan oturunca yok yoksul bodunu hep toplattım. Yoksul bodunu varlıklı kıldım. Az bodunu çok kıldım. Yoksa bu

8- sözümde yalan var mı? Türk beğleri, bodunu, bunu işitin : Türk bodununu toplayıp il tutacağını burada söyledim. Yanılıp öleceğini yine burada yazdım. Nice nice sözüm varsa sonsuz taşa yazdım. Onu görüp bilin. Türk'ün şimdiki bodunu, beğleri, bu çağda buyruğumdaki beğler (olarak) mi yanılacaksınız? Babam

9- kağan, amcam kağan oturduğunda dört yandaki bodunu öylece düzenlemiş. ... Teñri istediği için kendim oturduğumda dört yandaki bodunu düzenledim, yarattım. ...i... kıldım. Ben Türgiş kağanına kızımı çok ulu (bir) tören ile alı verdim. Türgiş kağanının

10- kızını çok ulu törenle oğluma alı verdim. ... çok ulu törenle alı verdim. Ya.. ..t erdirdim. Başlıya baş eğdirttim. Dizliye diz çöktürttüm. Üstte Teñri, altta yer (öyle) istediği için

11- gözün görmediği, kulağın işitmediği bodunumu, Doğu'da gün doğusuna, ...ka, Güney'de ....., Batı'da ... . Sarı altununu, ak gümüşünü, işlenmiş ipeğini, ipek bezini, binek atını, aygırını, kara samurunu,

12- kök sincabını Türk'üme bodunuma kazanı verdim, edi verdim. ... sıkıntısız kıldım. .... ...rdi. Erkli ... onca tümen (onbinlerce) oğlu ...ya almın? ...ün beğleri, bodununa .....

13- yine besleyip, üzmeden, incitmeden oturdum. Türk beğleri, Türk bodunuma ... at verdim, ..ü.. . Şimdiki taşı ..ür.. kazanıp, yücelten, Türk bodunu, bu kağanından, bu beğlerinden, suyundan ayrılmazsan, Türk bodununda ...

14- özünde iyilik göreceksin. Evine girebileceksin. Sıkıntısız olacaksın. Ondan sonra Çin kağanından süsleyiciyi hep getirttim. Benim sözümü kırmadı. Kendisinin süsleyicisi idi. Ona görülmemiş anıt yaptırttım. İçine dışına görülmemiş süs vurdurttum. Taş yazdırttım. Gönüldeki sözümü vurdurttum.

15- On Ok oğluna, yabancılara kadar bunu görüp bilin. Sonsuz taş işlettim. ... işlettim, yazdırdım. O taş anıtını ...

5. yüz. (Batı yüzü)

1- ...üstte...
2- Bilge Kağan uçup gitti.
3- yaz olsa, üstte Teñri
4- davulu öter gibi, öylece dahi
5- dağda yaban geyiği ötse, öylece
6- üzülüyorum. Babam kağan
7- taşını kendim kağan ...
8- .....
9- .....

6. yüz. (Güneybatı yüzü)... Bilge Kağan'ın (bu) yazısını (ben) Yoluğ Tigin yazdım. Bunca anıtı, süsü, bezemeyi ... kağanın yeğeni Yoluğ Tigin , ben, (bir) ay, dört gün oturup yazdım, süsledim. Yağ...

BİLGE KAĞAN YAZITI (Şimdiki Türkçemize Çevrilmişi)

Doğu Yüzü:
Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağanı ... Sir, Dokuz Oğuz, İki Ediz çadırlı beyleri, milleti ... Türk tanrısı ... üzerinde kagan oturdum. Oturduğumda ölecek gibi düşünen Türk beyleri, milleti memnun olup sevinip, yere dikilmiş gözü yukarı baktı. Bu zamanda kendim oturup bunca ağır töreyi dört taraftaki ... dim. Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oğlu kılınmış. İnsan oğlunun üzerine ecdadım Bumın Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini tutu vermiş, düzene soku vermiş. Dört taraf hep düşman imiş. Ordu sevk ederek dört taraftaki milleti hep almış, hep tâbi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye dik çöktürmüş. Doğuda Kadırkan ormanına kadar, batıda Demir Kapıya kadar kondurmuş. İkisi arasında pek teşkilâtsız Gök Türk'ü düzene sokarak öylece oturuyormuş. Bilgili kağan imiş, cesur kağan imiş. Buyruku bilgili imiş tabiî, Cesur imiş tabiî. Beyleri de milleti de doğru imiş. Onun için ili öylece tutmuş tabiî. İli tutup töreyi düzenlemiş. Kendisi öylece vefât etmiş. Yasçı, ağlayıcı, doğuda gün doğusundan Bökli Çöllü halk, Çin, Tibet, Avar, Bizans, Kırgız, Üç Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı, bunca millet gelip ağlamış, yas tutmuş. Öyle ünlü kağan imiş. Ondan sonra küçük kardeşi kağan olmuş tabiî, oğulları kağan olmuş tabiî. Ondan sonra küçük kardeşi büyük kardeşi gibi kılınmamış olacak, oğlu babası gibi kılınmamış olacak. Bilgisiz kağan oturmuştur, kötü kağan oturmuştur. Buyruku da bilgisizmiş tabiî, kötü imiş tabiî. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, aldatıcı olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik erkek evlâdını kul kıldı, hanımlık kız evlâdını cariye kıldı. Türk beyler Türk adını bıraktı. Çinli beyler Çin adını tutarak, Çin kağanına itaat etmiş. Elli yıl işi gücü vermiş. Doğuda gün doğusunda Bökli kağana kadar ordu sevk edi vermiş. Batıda Demir Kapıya ordu sevk edi vermiş. Çin kağanına ilini, töresini alı vermiş. Türk halk kitlesi şöyle demiş: İlli millet idim, ilim şimdi hani, kime ili kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani, ne kağana işi, gücü veriyorum der imiş. Öyle diyip Çin kağanına düşman olmuş. Düşman olup, kendisini tanzim ve tertip edemediğinden, yine tâbi olmuş. Bunca işi, gücü vermediğini düşünmeden, Türk milletini öldüreyim, kökünü kurutayım der imiş. Yok olmaya gidiyormuş. Yukarıda Türk Tanrısı, mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiştir. Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye, babam İltiriş kağanı, annem İlbilge Hatun'u göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmıştır. Babam kağan on yedi erle dışarı çıkmış. Dışarı yürüyor diye ses işitip şehirdeki dağa çıkmış, dağdaki inmiş. Toplanıp yetmiş er olmuş. Tanrı kuvvet verdiği için, babam kağanın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş. Doğuya batıya asker sevk edip toplamış, yığmış. Hepsi yedi yüz er olmuş. Yedi yüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk töresini bırakmış milleti, ecdadımın töresince yaratmış, yetiştirmiş. Tölis, Tarduş milletini orda tanzim etmiş. Yabguyu, şadı orda vermiş. Güneyde Çin milleti düşman imiş. Kuzeyde Baz Kağan, Dokuz Oğuz kavmi düşman imiş. Kırgız, Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı hep düşman imiş. Babam kağan bunca .... kırk yedi defa ordu sevk etmiş, yirmi savaş yapmış. Tanrı lûtfettiği için illiyi ilsizletmiş, kağanlıyı kağansızlatmış, dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiş. Babam kağan öylece ili, töreyi kazanıp, uçup gitmiş. Babam kağan için ilkin Baz kağanı balbal olarak dikmiş. Babam kağan uçtuğunda kendim sekiz yaşında kaldım. O töre üzerine amcam kağan oturdu. Oturarak Türk milletini tekrar tanzim etti, tekrar besledi. Fakiri zengin kıldı, azı çok kıldı. Amcam kağan oturduğunda kendim prens ... Tanrı buyurduğu için ondört yaşımda Tarduş milleti üzerine şad oturdum. Amcam kağan ile doğuda Yeşil Nehir'e, Şantung ovasına kadar ordu sevk ettik. Batıda Demir Kapı'ya kadar ordu sevk ettik. Kögmen'i aşarak Kırgız ülkesine kadar ordu sevk ettik. Yekun olarak yirmi beş defa ordu sevk ettik, on üç defa savaştık. İlliyi ilsizleştirdik, kağanlıyı kağansızlaştırdık. Dizliye diz çöktürdük, başlıya baş eğdirdik. Türgiş kağanı Türk'üm, milletim idi. Bilmediği için, bize karşı yanlış hareket ettiği, ihanet ettiği için kağanı öldü, buyruku, beyleri de öldü. On Ok kavmi eziyet gördü. Ecdadımızın tutmuş olduğu yer, su sahipsiz kalmasın diye Az milletini tanzim ve tertip edip ... Bars bey idi. Kağan adını burda biz verdik. Kız kardeşim prensesi verdik. Kendisi ihanet etti, kağanı öldü, milleti cariye, kul oldu. Kögmen'in yeri, suyu sahipsiz kalmasın diye Az, Kırgız milletini tanzim ve tertip edip geldik. Savaştık ... ilini geri verdik. Doğuda Kadırkan ormanını aşarak milleti öyle kondurduk, öyle düzene soktuk. Batıda Kengü Tarbana kadar Türk milletini öyle kondurduk, öyle düzene soktuk. O zamanda kul kullu, cariye cariyeli olmuştu. Küçük kardeş büyük kardeşini bilmezdi, oğlu babasını bilmezdi. Öyle kazanılmış, öyle düzene sokulmuş ilimiz, töremiz vardı. Türk, Oğuz beyleri, milleti işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti? Türk milleti, vazgeç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan kağanına, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hâle soktun. Silâhlı nereden gelip dağıtarak gönderdi? Mızraklı nereden gelerek sürüp gönderdi? Mukaddes Ötüken ormanının milleti, gittin! Doğuya giden, gittin! Batıya giden, gittin! Gittiğin yerde hayrın şu olmalı: Kanın nehir gibi koştu. Kemiğin dağ gibi yattı. Beylik erkek evlâdını kul kıldın. Hanımlık kız evlâdını cariye kıldın. O bilmemenden dolayı, kötülüğün yüzünden amcam kağan uçup gitti. Önce Kırgız kağanını balbal olarak diktim. Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, babam kağanı, annem hatunu yükselten Tanrı, il veren Tanrı, Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî. Varlıklı, zengin millet üzerine oturmadım. İçte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan millet üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin, iki şad, küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyuyamadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile öle yite kazandım. Öyle kazanıp bütün milleti ateş, su kılmadım. Ben kendim kağan oturduğumdan her yere gitmiş olan millet yaya olarak, çıplak olarak, öle yite geri geldi. Milleti besleyeyim diye kuzeyde Oğuz kavmine doğru; doğuda Kıtay, Tatabı kavmine doğru; güneyde Çine doğru on iki defa ordu sevk ettim ... savaştım. Ondan sonra Tanrı buyurduğu için, devletim, kısmetim var olduğu için, ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli kıldım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Değerli illiden, değerli kağanlıdan daha iyi kıldım. Dört taraftaki milleti hep tâbi kıldım, düşmansız kıldım. Hep bana itaat etti. Onyedi yaşımda Tanguta doğru ordu sevk ettim. Tangut milletini bozdum. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, servetini orda aldım. Onsekiz yaşımda Altı Çub Soğdaka doğru ordu sevk ettim. Milleti orda bozdum. Çinli Ong vali, elli bin asker geldi. Iduk Başta savaştım. O orduyu orda yok ettim. Yirmi yaşımda, Basmıl Iduk Kut soyumdan olan kavim idi, kervan göndermiyor diye ordu sevk ettim. K ... m tâbi kıldım, malını çevirip getirdim. Yirmi iki yaşımda Çin'e doğru ordu sevk ettim. Çaça general, seksen bin asker ile savaştım. Askerini orda öldürdüm. Yirmi altı yaşımda Çik kavmi Kırgız ile beraber düşman oldu. Kemi geçerek Çike doğru ordu sevk ettim. Örpende savaştım. Askerini mızrakladım. Az milletini aldım ... tâbi kıldım. Yirmi yedi yaşımda Kırgız'a doğru ordu sevk ettim. Mızrak batımı karı söküp, Kögmen ormanını aşarak yürüyüp Kırgız kavmini uykuda bastım. Kağanı ile Songa ormanında savaştım. Kağanını öldürdüm, ilini orda aldım. O yılda Türgiş'e doğru Altın ormanını aşarak İrtiş nehrini geçip yürüdüm. Türgiş kavmini uykuda bastım. Türgiş kağanının ordusu ateş gibi, fırtına gibi geldi. Bolçu'da savaştık. Kağanını, yabgusunu, şadını orda öldürdüm. İlini orda aldım. Otuz yaşımda Beş Balıka doğru ordu sevk ettim. Altı defa savaştım ... askerini hep öldürdüm. Onun içindeki ne kadar insan ... yok olacaktı ... çağırmak için geldi. Beş Balık onun için kurtuldu. Otuzbir yaşımda Karluk milleti sıkıntısız, hür ve serbest iken, düşman oldu. Tamag Iduk Başta savaştım. Karluk milletini öldürdüm, orda aldım ... Basmıl kara ... Karluk milleti toplanıp geldi ... m, öldürdüm. Dokuz Oğuz benim milletim idi. Gök, yer bulandığı için, ödüne kıskançlık değdiği için düşman oldu. Bir yılda dört defa savaştım: En önce Togu Balık!ta savaştım. Togla nehrini yüzdürerek geçip ordusu ... İkinci olarak Andırgu'da savaştım. Askerini mızrakladım ... Üçüncü olarak Çuş başında savaştım. Türk milleti ayak titretti, perişan olacaktı. İlerleyip yayarak gelen ordusunu püskürttüm. Çok ölecek orda dirildi. Orda Tongra yiğiti bir boyu Tonga Tigin mateminde çevirip vurdum. Dördüncü olarak Ezginti Kadız'da savaştım. Askerini orda mızrakladım, yıprattım ...yıprat ... Otuziki yaşımda Amgı kalesinde kışladıkta kıtlık oldu. İlk baharında Oğuz'a doğru ordu sevk ettim. İlk ordu dışarı çıkmıştı, ikinci ordu merkezde idi. Üç Oğuz ordusu basıp geldi. Yaya, kötü oldu diyip yenmek için geldi. Bir kısım ordusu evi barkı yağma etmek için gitti, bir kısım ordusu savaşmak için geldi. Biz az idik, kötü durumda idik. Oğuz ... düşman ... Tanrı kuvvet verdiği için orda mızrakladım, dağıttım. Tanrı bahşettiği için, ben kazandığım için Türk milleti kazanmıştır. Ben küçük kardeşimle beraber böyle başa geçip kazanmasam Türk milleti ölecekti, yok olacaktı. Türk beyleri, milleti, böyle düşünün, böyle bilin! Oğuz kavmi ... göndermeden, diye ordu sevk ettim. Evini barkını bozdum. Oğuz kavmi Dokuz Tatar ile toplanıp geldi. Aguda iki büyük savaş yaptım. Ordusunu bozdum. İlini orda aldım. Öyle kazanıp ... Tanrı buyurduğu için otuzüç yaşımda ... idi. Seçkin, muhterem, güç beslemiş olan, kahraman kağanına ihanet etti. Üstte Tanrı, mukaddes yer, su, amcam kağanın devleti kabul etmedi olacak. Dokuz Oğuz kavmi yerini, suyunu terk edip Çin'e doğru gitti. Çin ... bu yere geldi. Besleyeyim diye düşünüp ... millet .... suçla ... güneyde Çin'de adı sanı yok oldu. Bu yerde bana kul oldu. Ben kendim kağan oturduğum için Türk milletini ... kılmadım. İli, töreyi çok iyi kazandım ... toplanıp ... orda savaştım. Askerini mızrakladım. Teslim olan teslim oldu, millet oldu; Ölen öldü. Selengadan aşağıya yürüyerek Kargan vâdisinde evini, barkını orda bozdum ... ormana çıktı. Uygur valisi yüz kadar askerle doğuya kaçıp gitti ...... Türk milleti aç idi. O at sürüsünü alıp besledim. Otuz dört yaşımda Oğuz kaçıp Çin'e girdi. Eseflenip ordu sevk ettim. Hiddetle .., oğlunu, karısını orda aldım. İki valili millet ..... Tatabı milleti Çin kağanına itaat etti. Elçisi, iyi sözü, niyazı gelmiyor diye yazın ordu sevk ettim. Milleti orda bozdum. At sürüsünü ... askeri toplanıp geldi. Kadırkan ormanına kon ... yerine doğru, suyuna doşru kondu. Güneyde Karluk milletine doşru ordu sevk et diyip Tudun Yamtarı gönderdim, gitti ... Karluk valisi yok olmuş, küçük kardeşi bir kaleye ... kervanı koşmadı. Onu korkutayım diyip ordu sevk ettim. Koruyucu iki üç kişi ile beraber kaçıp gitti. Halk kütlesi kağanım geldi diyip övdü ... ad verdim. Küçük adlı ...
Güneydoğu Yüzü:
.... Gök Öngü çiğneyerek ordu yürüyüp, gece ve gündüz yedi zamanda susuzu geçtim. Çorağa ulaşıp yağmacı askeri ... Keçine kadar ...
Güney Yüzü:
... Çin süvarisini, on yedi bin askeri ilk gün öldürdüm. Piyadesini ikinci gün hep öldürdüm. Bi ... aşıp vard ... defa ordu sevk ettim. Otuzsekiz yaşımda kışın Kıtay'a doğru ordu sevk ettim ... Otuz dokuz yaşımda ilk baharda Tatabı'ya doğru ordu sevk ettim.... ben ... öldürdüm. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, servetini ... millet... karısını yok kıldım....... savaştım. ... verdim. Kahraman erini öldürüp balbal kılı verdim. Elli yaşımda Tatabı milleti Kıtaydan ayrıldı. ... lker dağına ... Ku general kumandasında kırk bin asker geldi. Töngkes dağında hücum edip vurdum. Otuz bin askeri öldürdüm. On bin ... ise ... öktüm. Tatabı .... öldürdü. Büyük oğlum hastalanıp yok olunca Ku'yu, generali balbal olarak diki verdim. Ben on dokuz yıl şad olarak oturdum, on dokuz yıl kağan olarak oturdum, il tuttum. Otuz bir ... Türk'üm için, milletim için iyisini öylece kazanı verdim. Bu kadar kazanıp babam kağan köpek yılı, onuncu ay, yirmi altıda uçup gitti. Domuz yılı, beşinci ay, yirmi yedide yas töreni yaptırdım. Bukağ vali ... babası Lisün Tay generalin başkanlığında beş yüz yiğit geldi. Kokuluk .... altın, gümüş fazla fazla getirdi. Yas töreni kokusunu getirip diki verdi. Sandal ağacı getirip öz ... Bunca millet saçını, kulağını ... kesti. İyi binek atını, kara samurunu, mavi sincabını sayısız getirip hep bıraktı. Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağan'ı oturduğunda şimdiki Türk beyleri, sonra Tarduş beyleri; Kül Çor başta olarak, arkasından şadpıt beyleri; önde Tölis beyleri; Apa Tarkan başta olarak, arkasından şadpıt beyleri; bu ... Taman Tarkan, Tonyukuk Boyla Baga Tarkan ve buyruk ... iç buyruk; Sebig Kül İrkin başta olarak, arkasından buyruk; bunca şimdiki beyler, babam kağana fevkalâde fevkalâde çok iltica etti ... Türk beylerini, milletini fevkalâde çok yüceltti, övdü ... babam kağan ... ağır taşı, kalın ağacı Türk beyleri, milleti ... Kendime bunca ...
Kuzey Yüzü:
Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamiyle işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar, ... Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tâbidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur. Doğuda Şantung ovasına kadar ordu sevk ettim, denize ulaşmama az kaldı. Güneyde Dokuz Ersin'e kadar ordu sevk ettim, Tibet'e ulaşmama az kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek Demir Kapıya kadar ordu sevk ettim. Kuzeyde Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yere kadar yürüttüm. Ötüken ormanından iyisi hiç yokmuş. İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin milleti ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği, ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! Güneyde Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk milleti, öleceksin! Orda kötü kişi şöyle öğretiyormuş: Uzak ise kötü mal verir, yakın ise iyi mal verir diyip öyle öğretiyormuş. Bilgi bilmez kişi o sözü alıp, yakına varıp, çok insan öldün! O yere doğru gidersen Türk milleti, öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiç bir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın. Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Acıksan tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Hep orda mahvoldun, yok edildin. Orda, geri kalanınla, her yere zayıflayarak ölerek yürüyordun. Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burda vurdum. Yanılıp öleceğini yine burda vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bilin. Şimdiki Türk milleti, beyleri, bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? Babam kağan, amcam kağan oturduğunda dört taraftaki milleti nasıl düzene sokmuş ... Tanrı buyurduğu için kendim oturduğumda dört taraftaki milleti düzene soktum ve tertipledim ... kıldım. ... Türgiş kağanına kızımı ... fevkalâde büyük törenle alı verdim. Türgiş kağanının kızını fevkalâde büyük törenle oğluma alıverdim ... fevkalâde büyük törenle alı verdim ... yaptırdım ... başlıya baş eğdirdim, dizliye diz çöktürdüm. Üstte Tanrı, altta yer bahşettiği için gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen milletimi doğuda gün doğusuna, güneyde ... batıda ... Sarı altınını, beyaz gümüşünü, kenarlı ipeğini, ipekli kumaşını, binek atını, aygırını, kara samurunu, mavi sincabını Türk'üme, milletime kazanı verdim, tanzim edi verdim ... kedersiz kıldım. Üstte Tanrı kudretli ... Türk beylerini, milletini ... besleyin, zahmet çektirmeyin, incitmeyin! ... benim Türk beylerim, Türk milletim,... kazanıp ... bu ... bu kağanından, bu beylerinden ... suyundan ayrılmazsan, Türk milleti, kendin iyilik göreceksin, evine gireceksin, dertsiz olacaksın. ... Ondan sonra Çin kağanından resimciyi hep getirttim. Benim sözümü kırmadı, maiyetindeki resimciyi gönderdi. Ona bambaşka türbe yaptırdım. İçine dışına bambaşka resim vurdurdum. Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum ... On Ok oğluna, yabancına kadar bunu görüp bilin! Ebedî taş yontturdum ... yontturdum, yazdırdım. ... O taş türbesini ...
Batı Yüzü:
... üstte ... Bilge Kağan uçtu. Yaz olsa, üstte gök davulu gürler gibi, öylece ve dağda yabani geyik gürlese, öylece mateme gark oluyorum. Babam kağanın taşını kendim kağan ......
Güneybatı Yüzü:
Bilge Kağan kitâbesini Yollug Tigin, yazdım. Bunca türbeyi, resimi, sanatı ... kağanın yeğeni Yollug Tigin ben bir ay dört gün oturup yazdım, resimledim.

Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

MHP nasıl MHP oldu ve Nihal Atsız ile Milliyetçilik Sürecini bitirilişi ve CKMP’nin Adana Kongresi süreci olayları.












"MHP nasıl MHP oldu ve Nihal Atsız ile Milliyetçilik Sürecini bitirilişi ve CKMP’nin Adana Kongresi süreci olayları."



Türkeş, eski Milli Birlik Komitesi (27 Mayısçılar) üyesi 14′lerden 9 arkadaşı ile 1964 yılında CKMP (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) kongresinde bu partiye katıldı.

1965 yılında genel başkan oldu.

1967 KURULTAYI

Kasım 1967 tarihindeki kurultayda Türkeş, komünizmi baş düşman ilan etti.Türkeş’e “başbuğ” ünvanı verildi.

Yine bu kurultayda, ilk kez kimin yazdığı tartışmalı olan 9 Işık Doktrini ortaya atıldı.

Artık ilke ve inkılap milliyetçiliğin 6 Ok’una karşılık, gerici milliyetçiliğin 9 Işık’ı vardı. Fakat Atsız bu duruma karşıydı ve ileriki zamanda da buna karşı duruşun ve gerçek Türkçülüğün karşısına konulan bu durumdan dolayı Türkeş ile yolları ayrılacaktı.

O ki, Atsız kendi kafa tasını ölçtürüpte tam olarak Türk kafasına sahip orantılarda ve ölçümlerinde tam olarak istediği çıkmadığından kendisini 1 hafta herkesten soyutlamış birisi olarak odasına kitlemiş denen bu kişi bile bu duruma karşıydı...Türkeş’in “Davadan döneni vurun” sözleri, Milli Hareket Dergisi kapağında yer aldı.
CKMP “kışla gibi” bir partiye dönüşmüştü. Hitap tarzı “albayım binbaşım..” şeklindeydi.Osman Bölükbaşı, gazetecilere “CKMP’de kılıç şakırtısından, çizme gıcırtısından binaya girmek bile mümkün olmuyor” diyordu.

Oysa çok geçmeden çizmenin yerini takunya, kalpağın yerini takke alacaktı.

1969 ADANA KURULTAYINDA PARTİNİN ADI MHP OLUYOR

1969 Adana Kurultayı’nda, partinin adı ve amblemi değişti. Kendilerini “Türkçü” olarak adlandıran gurup, yönetimden uzaklaştı, ümmetçilerin egemenliği başladı. Yani MHP, kuruluşundan itibaren “Türk-İslam Sentezi” adı verilen, ABD’nin önce “Yeşil Kuşak”, sonra “Ilımlı İslam” politikasına uygun bir biçimlenişle doğdu.Bu kurultayda, Türkçüler (Bozkurtlar) ile İslamcılar (Hilalciler) karşı karşıya geldi.

Esasında islamcı bile değillerdi!!! Kim oldukları, ne oldukları belli, dış mihraklar tarafından hepsi seçilmiş birer (KAZAK'TILAR). Kurban olsun islmacılara ve Türkçülere ama tarih böyle yazılacak, Yaradan böyle buyurmuştu. Zaman herşeyi gösterecek, gün gibi karanlık yüzleri aydınlatacaktı aynı bugün olduğu gibi...

Çünkü, Türkiye 3 temel unsur üzerine kurulmuştur ve zaman zaman bu unsurlar üzerinden denemeler ve uygulamalı geçişler sağlanacaktı.
Bunları eminim birçok vatandaşımız bilir hele ki bu ezan ve bayrak altında yaşam arzusu olanlar daha iyi bilirler.
1.si Pantürkizm "Türkçülük"
2.si Panislamizm "İslamcılık"
3.sü İttihad-ı İslam "İslam Birliği Altında Birleşmek"

İşte biz bu 3. aşamadayız ve yeni coğrafik çizgilerimizi çizme sürecindeyiz bunun herkes tarafından bilmesini canı gönülden istiyorum. Bunun içine birde Türkiyemizi Vatan sayan azınlık statüsündeki vatandaşlarımızda dahil olmak üzere;
İster Kürt-Türk-Arap-Çerkez-Laz v.b. olsun 72,5 milletimiz olarak dahil edilmiştir.
Milliyetçilik kimsenin ne tekelindedir ne de olabilir. O milliyetçilik insanın yüreğinde atar ve hisseder, bunu da ne ben bilirim ne kimse bilir , tek bilen vardır o da YÜCE YARADANDIR.

Kendilerini “muhafazakar milliyetçi” olarak tanımlayan “Milliyetçiler Derneği” Genel Başkanı İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, ve dernek üyeleri Ahmet Er, Acar Okanlar gibi isimler yönetimde etkin oldu.

Osman Yüksel Serdengeçti, Necip Fazıl ve Hüseyin Üzmez gibi isimlerin etkisiyle İslami motifler öne çıktı.
Eski MHP Yozgat Senatörü Servet Bora, “Yılanlıoğlu bir gün partide Atatürk’ün resmini indirmişti, bu yüzden Muzaffer Özdağ ile tartışmıştı” diyor.
Parti amblemi olarak “Üç Hilal” seçildi, gençlik kolları Ülkücü Gençlik’in amblemi ise Bozkurt olacaktı.
Kurultayda “Atsızcılar” olarak bilinen ve 14′lerden Muzaffer Özdağ, Numan Esin, Rıfat Baykal ve Mustafa Kaplan tarafından desteklenen Türkçüler Derneği İstanbul Şubesi üyelerinin sayısı azdı. Bunlar Niyazi Adıgüzel, Kürşad Özkan, Mustafa Ok, Haluk Çay ve Ufuk Şehri öncülüğündeki gençlerdi.
Kürsüye çıkan Türkeş, NATO’yu övdü, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın merkezinin Avrupa’dan Amerika’ya taşındığını, Ortadoğu ve Uzakdoğu’nun Sovyet yayılmasına karşı savunmasız kaldığını söyledi. ODTÜ’de Amerikan elçisi Kommer’in arabasının yakılmasını ve Amerikan 6. Filosundaki erlerin Dolmabahçe’de denize atılmasını sert bir şekilde eleştirdi.(Necdet Pekmezci, Nurşen Büyükyıldız, “Ülkücüler”)
MHP’de artık en çok atılan slogan, “Tanrı dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız” idi.
“MHP Genel Merkezinin önünde otobüsler birikmişti. Namık Kemal Zeybek’e sordum: ‘Bu otobüsler nereye gidiyor’ diye. Zeybek bana ‘Bizim gençleri Adıyaman Menzil Şeyhi’nin yanına gönderiyoruz, eğitilsinler’ dedi. Bundan sonra Ilımlı İslam’ın etkisi partide çok arttı. Hatta içimizde bazı arkadaşlar ‘Türkçülere vurulan kafir suçlamasından kurtulduk’ diye seviniyorlardı.” (Servet Bora anlatıyor)
Yeşil Kuşak Projesi (Büyük Ortadoğu Projesi’nden önde ABD’nin projesi buydu) ancak İslami motiflerle yürütülebilirdi. Bundan dolayı MHP milletvekili adayları artık Türkçü olmaktan ziyade tarikatlarla sıcak ilişkisi olanlar, hatta bizzat tarikat liderleri arasından seçilmeye başlandı.
“Bir gün bunu rahmetli Türkeş’e sordum. ‘Ne oldu bize, çizgimiz nasıl böyle değişti’ diye. Türkeş çok manidar bir yanıt verdi: ‘1971′den sonra olay bizi aştı. Dış etkilere mani olamadık” (Nihat Çetinkaya anlatıyor)

MHP - TÜRKÇÜ ÇATIŞMASIAdana Kurultayı’nda Nihal Atsız taraftarları yolun sonuna geldi. Partide etkinlikleri kalmadı. MHP - Türkçüler Derneği çatışması başladı.Atsız ve Türkeş arasında karşılıklı suçlamalar ve hakaretler sürdü.1972 Türkçüler Derneği Kongresi’ni Atsız kazandı. Bir gurup MHP’li dernekten ihraç edildi.
1944 yılında Türkeş ile birlikte “Turancılık Davası”nda yargılanmış olan Atsız, ölene kadar Türkeş’le konuşmadı.
Türkeş, Atsız’ın cenaze törenine katılmadı.MHP Eski İstanbul İl Başkanı Nihat Çetinkaya, “1970′den sonra parti içinde Türkçü düşünce, Atsız’ın kitaplarının okunması yasaklandı” diyor.

NOT:Alıntıdır ama her kelimesi doğrudur.
Sayın Nihal Atsız'a da Tanrı'dan rahmet dilerim.
Doğum:12 Ocak 1905
Ölüm:17 Aralık 1975
Tanrı Türk'ü Korusun Ve Yüceltsin.

>Hüseyin Nihal Atsız'ın Bir Ölümsüz Şiiri<

YOLLARIN SONU
Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayz var kanımda.
Dün benimle birlikte gelen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı’na.
Hâlbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topu da bir sokak kaltağına.

İster düşün... Kendini ister hayale kaptır...
Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgârı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları,
Düştüğü yer uzakta dilek adlı bir saray.

O sarayda bulunca Tanrı’laşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da "Kür Şad" uzatarak elini:
"Hoş geldin oğul ATSIZ, kutlu olsun" diyecek.

Hüseyin Nihal ATSIZ
BY_TOLES

Doğu Perinçek Kimdir?
























Doğu Perinçek
İP.Genel Başkanı
Hukuk Doktoru - Yazar
17 Haziran 1942 : Babasının yedeksubaylık görevi yaptığı sırada Gaziantep'te doğdu. Babası Erzincan ili Kemaliye ilçesi Apçağa köyünden Sadık Perinçek, eski Yargıtay Başsavcı Yardımcısı, dört dönem milletvekili. Annesi Malatya Darende ilçesi, Balaban (Gerimter) köyünden, Hacıoğulları ailesinden öğretmen İbrahim Olcaytu'nun kızı Lebibe Perinçek, lise öğrenimli.

Ankara Sarar İlkokulu, Atatürk Lisesi ve Bahçelievler Deneme Lisesi'nde ilk ve orta öğrenim gördü.

Üniversite yıllarında, 1962 ve 1963'te toplam 10 ay Almanya'da işçilik yaptı ve Almanca öğrendi.

Haziran 1964 : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi ve Kamu Hukuku (Devlet Teorisi ve Kamu Hürriyetleri) kürsüsüne asistan olarak girdi.

Mart 1968 : Hukuk doktoru. Doktora tezinin konusu ve ilk kitabı, Türkiye'de Siyasi Partilerin İç Düzeni ve Yasaklanması Rejimi.

1964 yılında dünya görüşü olarak Bilimsel Sosyalizmi benimsedi.

Mart 1968 : Fikir Kulüpleri Federasyonu (Dev-Genç) Genel Başkanı. 1968 yılında Türkiye tarihinin en kitlesel gençlik eylemleri sırasında, devrimci gençlik hareketinin genel başkanı.

Dört yıl Siyasi İlimler Derneği Türkiye Bölümü yöneticiliği, dört yıl Türk Hukuk Kurumu yöneticiliği yaptı.

Kasım 1968 : Arkadaşlarıyla birlikte Aydınlık dergisini kurdu ve yayınlamaya başladı.

12 Mart 1971-74 döneminde, TCK 141. madde nedeniyle 20 yıl hapse mahkum edildi. İki buçuk yıl kadar tutuklu kaldı. 1974 Temmuzunda genel afla serbest.

28 Ocak1978 : Türkiye İşçi Köylü Partisi Genel Başkanı.

20 Mart 1978 : Günlük Aydınlık gazetesinin kuruluşuna ve yayınına önderlik etti, başyazar.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra tutuklandı, 8 yıl hapse mahkum edildi. 1985 Martında serbest.

Ocak 1987 : Haftalık 2000'e Doğru dergisinin Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı.

10 Nisan 1990 : "Sansür Sürgün Kararnamesi"nin çıkarılmasıyla Diyarbakır Cezaevi'nde üç ay tutuklu.

1991 yılında TCK 141. maddesinin kaldırılmasıyla siyasal haklarına kavuştu ve Temmuz ayında Sosyalist Parti 2. Büyük Kongresi'nde Genel Başkan seçildi.

10 Temmuz 1992: Sosyalist Parti'nin Anayasa Mahkemesince kapatılması üzerine kurulan İşçi Partisi Genel Başkanı.

İyi Almanca ve orta derecede İngilizce bilir.

Eşi Şule Perinçek, Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu, Atatürk'ün Bütün Eserleri Genel Yayın Yönetmeni, iyi İngilizce ve Almanca bilir.

Dört çocuğu var:
Zeynep Perinçek (ODTÜ Endüstri Tasarım mezunu),
Kiraz Perinçek (Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu),
Mehmet Perinçek (Hukuk Fakültesi mezunu, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Araştırma Görevlisi),
Can Perinçek (1994 doğumlu İlköğretim 6. sınıf öğrencisi).

Gördüğü ve incelemelerde bulunduğu ülkeler :

Avrupa ülkeleri, Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Küba, Suriye, Lübnan ve Irak.

Kitapları
Doğu Perinçek’in Bütün Eserleri
(Tarih sırasıyla, Kasım 2007)
1. Anayasa ve Partiler Rejimi - Türkiye’de Siyasi Partilerin İç Düzeni ve Yasaklanması Rejimi- , birinci basım, Türkiye’de Siyasi Partilerin İç Düzeni ve Yasaklanması Rejimi başlığıyla, A.Ü.H.F Yayını, Ankara, 1968; ikinci basım, Mayıs 1985; üçüncü basım, Kasım 1985.
2. Faşizm Halkın Mücadelesini Durduramaz - Sıkıyönetim Mahkemelerindeki Konuşma ve Dilekçeler, Aydınlık Yayınları, İstanbul, Ocak 1975.
3. Kıvılcımlı’nın Burjuva Devlet ve Ordu Teorisinin Eleştirisi, Aydınlık Yayınları, İstanbul, Şubat 1975, 10 bin adet. Bu kitapçık daha sonra Osmanlı’dan Bugüne Toplum ve Devlet kitabına girdi. İlk kez Proleter Devrimci Aydınlık, 31 ve 32. sayılarda dizi halinde yayınlanmıştı, 23 Şubat 1971 ve 2 Mart 1971.
4. Kıbrıs Meselesi, Aydınlık Yayınları, İstanbul, Ocak 1976. İlk kez Halkın sesi dergisinde dizi yazı olarak yayınlandı.
5. Sosyal-Emperyalizm ve Revizyonizme Karşı 1970’te Açılan Mücadele, Aydınlık Yayınları, İstanbul, Temmuz 1976.
6. Sahte TKP’nin Revizyonist Programının Eleştirisi, Aydınlık Yayınları, İstanbul, Aralık 1976.
7. Bozkurt Efsaneleri ve Gerçek –Orta Asya Kavimlerinin Tarihsel Gelişmeleri- , Birinci basım (5 bin), Aydınlık Yayınları, Aralık 1976; İkinci basım (8 bin), Ağustos 1978; Üçüncü basım (10 bin), Ocak 1980; Geliştirilmiş dördüncü basım (3 bin), Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 1997; Geliştirilmiş beşinci basım, Şubat 2003. Bu kitap 1973 yılında Mamak Cezaevi’nde yazıldı. İlk kez Ağustos 1976’da Aydınlık dergisinde yayınlandı, sayı 66, s.1 vd.
8. Lenin, Stalin, Mao’nun Türkiye Yazıları, Birinci basım, Aydınlık Yayınları, İstanbul, Mart 1977; İkinci basım, Kaynak Yayınları, Şubat 1991; Üçüncü basım, 1992.
9. Doğru Eylem Nedir?, Birinci basım (10 bin), Aydınlık Yayınları, İstanbul, Haziran 1977; İkinci basım (5 bin), Eylül 1978. Önce Halkın Sesi dergisinde yayınlandı.
10. Kemalist Devrim-1 Teorik Çerçeve (İlk iki basımda Kemalist Devrim başlığıyla, Birinci basım (10 bin), Aydınlık Yayınları, İstanbul, Kasım 1977; İkinci basım, Kasım 1979; Gözden geçirilmiş üçüncü basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 1992; Dördüncü basım, Mart 1995, Beşinci basım, Temmuz 1995; Altıncı basım, Mart 2000. Bu kitap, önce dizi halinde Halkın Sesi dergisinde yayınlandı.
11. Anarşinin Kaynağı ve Devrimci Siyaset, Aydınlık Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Ağustos 1978; Değişik ve genişletilmiş 2. basım, İstanbul, 1979.
12. Türkiye Devriminin Yolu, Aydınlık Yayınları, Birinci basım (10 bin), İstanbul, Mayıs 1979.
13. Osmanlı’dan Bugüne Toplum ve Devlet, Birinci basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Temmuz 1986; İkinci basım, Eylül 1986; Üçüncü basım, Kasım 1991.
14. Stalin’den Gorbaçov’a, Birinci basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 1990; İkinci basım, Şubat 1990; Üçüncü basım, Ağustos 1991. Bu kitabın bazı bölümleri, daha önce Saçak dergisinin çeşitli sayılarında yayınlandı.
15. Abdullah Öcalan ile Görüşme, Birinci basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ekim 1990; İkinci basım, Kasım 1990, Üçüncü basım, Kasım 1990. Bu görüşmeler daha önce 2000’e Doğru dergisinde dizi olarak yayınlandı.
16. Parti ve Sanat, Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, 1992; Genişletilmiş ikinci basım, Eylül 1995.
17. Türk Sorunu, Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Haziran 1993.
18. Kemalist Devrim-2 Din ve Allah, Birinci basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 1994; İkinci basım, Kasım 1994; Üçüncü basım, Şubat 1995; Dördüncü basım, ...; Beşinci basım, 1998; Geliştirilmeş 6. basım Kasım 2007.
19. Aydın ve Kültür, Kaynak Yayınları, Birinci basım, Nisan 1996; Genişletilmiş ikinci basım, Mart 2002.
20. Avrasya Seçeneği –Türkiye İçin Bağımsız Dış Politika-, Kaynak Yayınları, birinci basım, İstanbul, Ekim 1996; ikinci basım, 1999.
21. Çiller Özel Örgütü, Birinci basım, Kaynak Yayınları, Birinci, ikinci ve üçüncü basımlar, İstanbul, Aralık 1996; Dördüncü ve beşinci basımlar, Ocak 1997; Altıncı basım, Kasım 1997.
22. Memidik Kaptan'a Masallar, Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Mayıs 1998.
23. ÖDP’nin Kimliği, Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Ekim 1998; İkinci basım, Kasım 1998; Üçüncü basım, Aralık 1998.
24. Bir Devlet Operasyonu, Kaynak Yayınları, Mart 1999.
25. Kemalist Devrim-3 Altı Ok, Birinci basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Haziran 1999; İkinci basım, Temmuz 1999; üçüncü basım, Mart 2000.
26. Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası, Birinci basım, Kaynak Yayınları, Kasım 1999; İkinci basım, Aralık 1999.
27. 28 Şubat ve Ordu, Kaynak Yayınları, Birinci basım, Nisan 2000.
28. Eşcinsellik ve Yabancılaşma, Kaynak Yayınları, Birinci basım, Nisan 2000.
29. Karen Fogg’un Epostalları, Kaynak Yayınları, Birinci ve ikinci basım, İstanbul, Nisan 2002; Üçüncü ve dördüncü basım, Mayıs 2002; Genişletilmiş beşinci basım, Ekim 2005.
30. Mafyokrasi, –Emperyalist-Kapitalist Sistemin Mafyalaşması ve Türkiye- Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Temmuz 2004, İkinci basım, Şubat 2005.
31. Orta Asya Uygarlığı, Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Nisan 2005.
32. Ermeni Sorununda Strateji ve Siyaset, Kaynak Yayınları, Birinci basım, Mart 2006; Genişletilmiş ikinci basım, Eylül 2006.
33. Kemalist Devrim-5 Kemalizmin Felsefesi ve Kaynakları, Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Ekim 2006.
34. Tayyip Erdoğan’ın Yüce Divan Dosyası -Haçlı İrtica- , Kaynak Yayınları,Birinci ve ikinci basım, İstanbul, Nisan 2007.

BAŞKA YAZARLARLA BİRLİKTE
VEYA İMZASIZ YAYINLARI

35. Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası SAVUNMA (Arkadaşlarıyla birlikte), Birinci basım (25 bin), Aydınlık Yayınları, İstanbul, Eylül 1974; İkinci basım (15 bin), Kasım 1974, Üçüncü basım (5 bin), Aralık 1979; Dördüncü basım (3 bin), Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart 1992.
36. Proleter Devrimcilerin Birliği (imzasız), Aydınlık Yayınları, İstanbul, Ekim 1977.
37. Özelleştirme Değil Kamulaştırma, bir grup yazarla, Kaynak yayınları, Birinci basım, İstanbul, Ekim 1995; İkinci basım, Mart 1996.
38. İslamiyet ve Barış Tartışması (M.Belge, A. Dilipak ile birlikte), Birinci basım, İstanbul, Ağustos 1997.
39. Susurluk Komisyonu Tutanakları 1 –Doğu Perinçek ve Mesut Yılmaz’ın Açıklamaları- , Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 1997.
40. 91 Seçimleri Liderler Açık Oturumu (Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Erdal İnönü ile birlikte), Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Ağustos 1992.
41. Laiklik Nedir –Aleviler Niçin Laik Olmak Zorundadır- (Esat Korkmaz ile birlikte), Şahkulu Sultan Külliyesi Vakfı Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Ağustos 1998.
42. Tarihten Güncelliğe Ermeni Sorunu (Arkadaşlarıyla birlikte), Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Nisan 2001; İkinci basım, Mayıs 2001;Üçüncü basım, Aralık 2001; Dördüncü basım, Mart 2007.


YABANCI DİLDEN YAYINLANAN ESERLERİ

43. Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası SAVUNMA, Çince, Pekin 1976.
44. Eurasian Alternative, Workers’ Party (Turkey) Publications, İstanbul, November 1996.
45. The Kurdish Question, Workers’ Party (Turkey) Publications, İstanbul, November 1996.
46. Mafiokratie -Wandlung des imperialistisch-kapitalistischeen Systems zu Mafia und die Folgen für die Türkei-, Çev. Ziynet ..., Kaynak Yayınları, Frankfurt/Main, Erste Auflage, Juli 2004.
47. Die Grossmaechte und die Armenierfrage in Sowjetischendokumenten, Çev. Ziynet ..., Kaynak Verlag, İstanbul, Temmuz 2005.

HAZIRLADIĞI VE DERLEDİĞİ KİTAPLAR

48. Kurtuluş Savaşı ve Lozan, Komintern Belgelerinde Türkiye-1, çev. Fatma Artunkal, Birinci basım Boğazlar Meselesi Lozan ve Montrö başlığıyla, Aydınlık Yayınları, İstanbul, Mart 1977; Yeniden düzenlenmiş ikinci basım, İstanbul, Kasım 1993.
49. Kemalist Cumhuriyet, Komintern Belgelerinde Türkiye-2, çevirenler Işık Soner, Şule Perinçek, Mehmet Cengiz; Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Nisan 1994.
50. Kürt Sorunu, Komintern Belgelerinde Türkiye-3, Çevirenler: Fatma Artunkal, Şule Perinçek; Birinci basım Kürt Millî Meselesi başlığıyla, Aydınlık Yayınları, Mart 1977; Yeniden düzenlenmiş ikinci basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 1994.
51. Türkiye Komünist ve İşçi Hareketi, Komintern Belgelerinde Türkiye-4, Çeviren: Fatma Bursalı, Birinci basım, Aydınlık Yayınları, İstanbul, Mart 1979.
52. Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, Komintern Belgelerinde Türkiye-5, Çevirenler: Fatma Artunkal, Şule Perinçek; Birinci basım Şefik Hüsnü Komintern Organlarındaki Yazı ve Konuşmalar başlığıyla, Aydınlık Yayınları, Ağustos 1977; İkinci basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Haziran 1995.
53. Atatürk Din ve Laiklik Üzerine, Kaynak Yayınları, Birinci basım, İstanbul, Ağustos 1997.

ÇEVİRİLERİ

54. Enver Hoca, Revizyonizm ve Maceracılık Yenilgiye Marksizm-Leninizm Zafere Götürür (Şule Perinçek ile birlikte), Aydınlık Yayınları, İstanbul, 1975)
55. Antonoio Carlo, Sovyetler Birliği’nin Sosyo-Ekonomik Yapısı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1975.
56. Jacek Kuron-Karol Modzelevski, Tekelci Bürokratik Sosyalizm, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1976.

Ayrıca birçok broşürü, binin üzerinde dergi ve gazete yazısı var.

PLANLADIĞI KİTAPLAR

57. Bilimsel Sosyalizm ve Bilim
58. Hz. Muhammed
59. Kemalist Devrim-6 Devrim ve Devlet
60. Kemalist Devrim-7 Milliyetçilik
61. Kemalist Devrim-8 Halkçılık
62. Kemalist Devrim-9 Devletçilik ve Devlet Sosyalizmi
63. Kemalist Devrim 10 Kürt Meselesi
64. Kemalist Devrim 11 Kemalizmin Laiklik Pratiği
65. Milli Egemenlik ve Güvenlik Türk Ordusunun Komuta Zaafı
66. Topuna Birden
67. Abdullah Gül’ün Yüce Divan Dosyası
68. Avrupa Kapısı’ndaki Türkiye
69. Kıbrıs’ın Seyir Defteri
70. Körfez Savaşı’nın Seyir Defteri I Arapların Prusyası Nerede
71. Körfez Savaşı’nın Seyir Defteri II
72. Körfez Savaşı’nın Seyir Defteri III
73. Türkiye Devrimin Stratejisi (Türkiye Devriminin Yolu'ndaki temel kavramlar ve bugünkü devrim stratejisi)
74. Necdet Sezer Dosyası
75. 68 Jöntürkleri
76. Teknokrasi
77. Gül ile Gülü Tartmak -Kapitalizm eleştirileri ve sosyalizm projesi- (Yazılar derlenecek, evde klasörde toplandı)
78. Otomobil Totemi
79. Abdullah Öcalan ile Görüşme genişletilmiş 3. görüşme dahil ve niçin görüştüm.
80. Hapisaneden Çocuklara Mektuplar (Zeynep, Kiraz ve Mehmet'e ve an’a mektuplar tarih sırasıyla, hazır, cana yazılanlar eklenecek, feyza derledi)
81. Türkiye ve Dünyanın Seyir Defteri 1990-2010 (Parti Kongrelerine raporlar)
82. Sol Güçbirliği
83. Öncüler Tanıdığım Sevdiğim Kişiler
84. Devşirmeler
85. Önemli Görüşmelerin Tutanakları
86. Tarihe Not Düşen Mektuplar
87. Demir Özlü’den Mektuplar
88. Yalçın Küçük ile Mektuplaşmalar
89. Şeriat ve Özgürlük (Malzeme hazır, çok kısa zamanda yazılır)
90. Küreselleşme ve Milliyetçilik
91. Kartal'dan Cizre'ye (Konuşmalar) Hazır
92. Kürt Savunmaları (Hazır)
93. Cehennemde Tek Kürt Kalsa
94. Kürt Sorunu Çözüm Programları (1972-1991)
95. MİT Provokasyonları -Belgeler- (Doğu Perinçek'i hedef alan tertipler, belgeler hazır)
96. Kısa TİKP Tarihi (TİKP 2. Kongresine sunduğum tarihçe) hazır


Doğu Perinçek'in Yöneticilik Yaptığı Dernek ve Kuruluşlar

1963: Hukuk Fakültesi Fikir ve Sanat Ocağı Kurucusu ve ilk yönetim kurulu üyesi.

1967: Berlin Türk Toplumcular Ocağı kurucusu ve ilk başkanı

1967-71: Uluslararası Siyasi İlimler Derneği (IPSA) Türkiye Bölümü yönetim kurulu üyesi.

1966-70: Türk Hukuk Kurumu yönetim kurulu üyesi.

1968: Fikir Kulüpleri Federasyonu Genel Başkanı.

1978-81: Türkiye İşçi Köylü Partisi Genel Başkanı.

1988-89: Basın Konseyi Kurucusu ve Temsilciler Kurulu Üyesi.

1988'den beri: Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi.

1988: IPI (Uluslararası Basın Enstitüsü ) üyesi.

1991-92: Sosyalist Parti Genel Başkanı

1992-1998: İşçi Partisi Genel Başkanı.

19 Ekim 1999'dan beri: İşçi Partisi Genel Başkanı.

Önderlik Ettiği Dergi ve Gazeteler

1967: Dönüşüm Yazı Kurulu üyesi ve başyazarı

1968: Forum Dergisi yöneticisi

1968 Kasım-69 Aralık: Aydınlık Sosyalist Dergisi Yazı Kurulu Üyesi ve önderi.

Temmuz 1969-Nisan1971: İşçi Köylü gazetesi başyazarı ve önderi.

1970 Ocak-1971 Nisan: Proleter Devrimci Aydınlık yazı kurulu üyesi ve önderi.

1974-1975: Haftalık Aydınlık başyazarı.

20 Mart 1978-12 Eylül 1980: Günlük Aydınlık gazetesi başyazarı.

1987-l991: 2000'e Doğru Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı.

1993-1994: Günlük Aydınlık gazetesi yazarı ve daha sonra başyazarı.
1994-2007: Haftalık Aydınlık gazetesi başyazarı.

NOT: Söze gerek olmayacak.Çünkü lütfen fotolara bakın onlar zaten herşeyi anlatıyor. Mızrak çuvalda gizlenmez.

Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

Av.Nusret Senem Kimdir?



Nusret Senem
İP. Genel Sekreteri
Mesleği Avukat.
nusretsenem@ip.org.tr -
nusretsenem@hotmail.com


1950 YILINDA Çıldır Gölebakan (Meredis) köyünde doğdu. Behçet ve Nazani Senem’in altı çocuğunun en büyüğüdür.
Evli ve bir çocuk babasıdır.


1974 yılında Ankara Hukuk Fakültesinden mezun oldu Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Merkez teşkilatında bir yıl devlet memurluğu yaptı. Avukatlık stajı tamamlayarak 1978 yılında Ankara’da serbest avukatlığa başladı.
1978 Aralık ayında K.maraş’ta meydana gelen katliamdan sonra yaşamını yitirenlerin yakınlarının ve yaralananların avukatlığını üstlendi. 1979-1980 yıllarında Adana’da daha sonra Askeri Yargıtay’da süren K.maraş Katliamı Davası’nda müdahil vekilliğini sürdürdü.
1980’de 34 kişinin hunharca öldürüldüğü Çorum Katliamı, 1993’de meydana gelen ve Sivas’ta, 35 aydınımızın Madımak Otelinde yakılması ile sonuçlanan utanç verici olaylarda müdahil vekilliğini yürüttü. 12 Eylül 1980 sonrasında benzer yüzlerce davada ülkemizin iç kargaşaya sürüklenmesine, milletimizin alevi-sünni, Kürt-Türk, sağcı ve solcu olarak bölünerek güçsüz düşürülmesine karşı yürütülen mücadelenin her safhasında yer aldı.


Uğur Mumcu Suikastı, Ordumuzun en üst düzey beş komutanından biri , Milli Güvenlik Kurulu üyesi olan, uçağına yapılan sabotaj sonucunda şehit edilen, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis ve dört komutanımızın, Türk İş Konfederasyonu Genel Sekreteri Şemsi Denizer’in öldürüldüğü davalarda, bu değerlerimizin yakınlarının vekili olarak, karanlık odakların ortaya çıkarılması için mücadele etti.


1974 yılından itibaren çok sayıda Demokratik Kitle örgütünde yöneticilik yaptı. Bunlardan Memurlar Derneği Yöneticiliği, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Yürütme Kurulu Üyeliği, bu derneğin çıkardığı ve 800 İl ve İlçe Kütüphanesine dağıtılan Çağdaş Hukuk Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliği ve Yazı İşleri Müdürlüğü, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Danışma Kurulu Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Halen Diğer görevlerinin yanı sıra Kars, Ardahan Iğdır Dernekler Platformu Meclis Yürütme Kurulu üyesidir.
İşçi Partisi’nin kuruluşundan bu yana Ankara İl başkanlığı, Merkez Komite Üyeliği, Genel Başkan Danışmanlığı, Genel Sekreter Yardımcılığı ve Hukuk Komisyonu üyelikleri görevlerini yürüttü. Halen İşçi Partisindeki görevlerinin yanında Ankara’da bazı uluslar arası şirketlerin ve Ulusal Kanal televizyonunun avukatlığını yapmaktadır.




NOT: Nedense bütün önemli olayların ardından mesleğini çok iyi icra etmiş. Ağabey dediklerinin ve mazlum dediklerinin avukatlığını yaparak içlerinde olmayı başarmış ve hiç bir zaman şimdiye kadar konulardan ve olaylardan uzak kalmadan ve kimilerinin avukatlığını yaparken karşıt tarafında avukatlığını alıp, mesleği gereği avukatlığını yapmıştır.


Basit bir örnek; ağabeyim dediği "Av.Halil Sıtkı Güllüoğlu'nun" avukatı iken ki gibi...


Vurulan kişi ağabeyim dediği Av. Halil Sıtkı Güllüoğlu, vuran kişiler sözde sağ görüşlü sözde tetik çeken paravan ülkücüler ama diğer yandan da emir aldıkları Laz Osman=Osman Ergin(Engin) davada aynı olayların meydana geldiği ve aynı zamanlarda vurduranında avukatlığını yapan Av.Nusret Senem. Aradan çok sular aktı zaman geçti fikri değişmiş mi dersek maalesef değişen bişey yok.
Şu Laf Salatasından Bıktık Artık G.M.Kemal diye arkasına sığınan sözde Atatürkçülerden, artık değil kendisi gölgesinden de çıkın gidin de şu memleket rahat etsin her devirde kuzu postu içinde kurt olan kalleş olan sözüm onlara, ulu önderin gölgesinde durmayında biraz yüzünüz gerçek gün ışını yada halkın önünde cambaza bak cambaza ile karagöz perdesini kaldırın ortamızdan ki vatandaş bilsin sizin esas kim oldıuğunuzu...!!!
Aşağıdaki olayları iyi okuyun ve arkasındakilerin k,mlerle ortaklaşa yaptıklarını artık görünüz ki kim kime hizmet ediyor bilin ve iyisi mi dahasını söylettirmeyin bana yok daha bu devede kulak gardaşım bilen biliyor sen iyisi mi onu bilmeyenlere anlat hikaye gibi okusun seni ve senin gibi o eski mitçi , asker, sivil ve daha niceleriniz gibilerini yazdırtmayın deprem olur bu devlette 9.0 şiddetinde o zaman görürsünüz artık susmak bir yere kadar sapla saman ayrılsın yanan yansın , ölen ölmüş kal sağlar bizim olmasın diyelim yeteri biliyorsanız yeter.
Ben kimim derseniz Hacı Mau(Mavi Ağa) ile Sadi Babanın torunuyum. M.İ.T. 'e sorun SADİ BABA'YI bilmeniz lazım ortadoğu uzmanı 5 lisan bilen eski Ateşe. Hacı Mau Hasan Ağayıda bilmeniz lazım Kuvva-i Milliyenin kurucularındankarragahı evine kurdurtan Atatürk Atatürk değil daha Mustafa Kemal iken  İlk Fikir babalığını yapmış adamlarıyla yardım etmiş Yörüklerin Güney Bölgesi Reisi ama bizler övünmeyi şimdiye kadar kitaplar yazdırtıp, metiyeler dizip ve yaltakçılık yapıp emir almayan ailelerin çocukları ve torunlarıyız. Kapımız herkese açıktır buyrun gelin başımıza taç edelim eğer niyeti iyi olanlar el üstünde tutulur  ama niyeti kötü olanlar ise iki ayak üstünde gelirler ama nasıl çıkarla orası mechuldür. Kimse üstüne alınmasın gelen dervişin fikri neyse zikrine göre davranılır bunu bilmenizde fayda var diye düşündüm. Artık bir ölüme ve can kaybına ne sabırımız var nede susacak halimiz var. Bu böyle bilinsin yoksa kimseyi ne karalıyoruz ne de tehdit ediyoruz bu sadece önceden bir nasihattır böyle bilinmesinde yarra var diye yazıyorum ve temenni ediyorum


Saygılarımla bilginize sunulur.




Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

Not. Alıntıdır.




http://www.psakd.org/maras_katliami_yazi_dizisi1.html




1-2-3-4-5 yazı dizisi




Yazı Dizisi: Maraş Katliamı Dosyası Tanıklar 28 . yılında katliamı anlatıyor
KATLİAM DOSYASI AÇILSIN: Belgelerle 'Onların çocukları' (1)

İNCİ HEKİMOĞLU


Maraş katliamından bu yana geçen 28 yıl içinde, o gün "gizli" kaydıyla halktan kaçırılan bilgi ve belgeler günışığına çıkmaya, mağdurların, tanıkların ve emniyet görevlilerin ifadeleriyle olayın bütün aktörleri belirlenmeye başladı. ABD'nin "bizim çocuklar" dediği aktörlerin gerçekleştirdiği katliam, tüyler ürperten ayrıntıları içeriyor


İnsanlık tarihi, iktidarların hedefleri ve çıkarları için kendi yurttaşlarını katletmelerinin trajik örnekleriyle doludur.


Hatta iktidarlar, hedeflerine ulaşmaya engel olabilecek güçte bir halk muhalefetiyle karşı karşıya olduklarını düşünüyorlarsa, resmi, gayri resmi ya da sivil tetikçilerle gerçekleştirdikleri katliamların başarısı için "dış mihrak"larla da işbirliği yapmaktan çekinmezler.


Bu noktada hatırlamakta yarar var; 1Mayıs 1977 kıyımında, halkın üzerine en yoğun ateş açılan merkezlerden biri olan intercontinental Oteli, bir grup Amerikalı subayı konuk etmiş, katliam sonrası ise konuklar, tanıkların gözü önünde ellerini kollarını sallayarak memleketlerine dönmüşlerdi.


12 Eylül darbesinin önemli kilometre taşlarından biri olan 1Mayıs 1977'den bir yıl sonra Maraş'ta yaşananlar ise; 1 Mayıs kıyımını adeta "küçük" bir provaya dönüştüren darbenin son kilometre taşı, "olgunlaşan koşullar"ın zirvesi, "dış mihraklar"la güç birliği yapan, "vatansever", "milliyetçi" darbecilerin en önemli "başarı"sıydı. Bu kez mezhep ayrımcılığını provoke ederek, aylar öncesinden hazırladıkları stratejiyi uygulamaya koymuşlar, ABD'nin bugün netleşen BOP dahilinde Türkiye'ye biçtiği rolü yerine getirebilmek için, Alevi yurttaşları kadın, çocuk, yaşlı demeden kurban etmişler, ülkücü/dinci "milliyetçi'leri ise birer cellat, hatta kiralık katile dönüştürmüşlerdi. Nitekim bazılarının sonradan ödüllendirildikle-rine tanık olduk.


Katliam sanıklarından Ökkeş Kenger sonraki soyadıyla Şendiller MHP milletvekili, Haluk Kırcı işadamı oldu. Ünal Osman Ağaoğlu ise 12 Eylül öncesinin çok önemli katliamlarında, cinayetlerinde başrol oynamasına rağmen hiçbirinden cezalandırıla-madı. Yurt dışına kaçırılıp, kurtarılan Ağaoğlu'nun yakın zamanda geldiği Türkiye'de tutuksuz yargılandığı tek dava ise Kemal Türkler cinayeti.


'MİT, CİA, KONTRGERİLLA'


Amerika ve "milliyetçi" işbirlikçileri, istedikleri rejimi hayata geçirmek, gerekli bütün ekonomik ve siyasi kararları engelsiz uygulamaya koymakta kararlıydılar. Bu uğurda yalnız kitleleri imha etmekten değil, olup bitenlerin farkında olan herkesi de birer birer ortadan kaldırmaktan çekinmiyorlardı. Nitekim, Milliyet gazetesi yayın yönetmeni, gazeteci Abdi İpekçi'nin öldürülmesi önemli bir örnekti. Hala tam olarak aydınlatılamamış olmasını da açıklayacak bilgilere göre; İpekçi ülkenin CIA planı çerçevesinde adım adım askeri darbeye sürüklendiğini görüyordu. Türkiye'de görev yapan CIA ajanı Paul Henze'nin talebi üzerine yapılan görüşmede, İpekçi bildiklerini ve değerlendirmelerini aktarmaktan çekinmedi, ancak 13 Ocak'ta yapılan görüşmenin hemen ardından 1 Şubat 1979'da öldürüldü.


Gazeteciler Kürşat Yılmaz ve Cihan Çelik'e göre; İpekçi, Maraş katliamının "Kont-rgerilla" adlı CIA bağlantılı NATO kuruluşu tarafından örgütlendiğini, katliama bir CİA ajanının karıştığını belirlemiş, 'Özel Harp Dairesi" veya "Kontrgerilla" olarak adlandırılan NATO kuruluşunun MHP ile iç içe çalıştığına dair ise kanıtlar elde etmişti.


Yazar Çetin Altan da, İpekçi'nin ölümünden hemen sonra emekli Amiral Seza-i Orkunt ile karşılaştığını söylüyor ve Ami-ral'in kendisine "Abdi, askerlerin arazide bazı sivillere kontrgerilla eğitimi verdiğini öğrenmiş. CIA şefi ile bunu konuşmuş. Ardından vuruldu. Halbuki Genelkurmay'ın haberi olmadan böyle talimler yaptırılmayacağım bilmesi lazımdı" dediğini aktarıyordu. Katliam hedefe ulaştı ve Alevi vatandaşların kanı üzerinden kurulan hakimiyet, önce 13 ilde sıkıyönetim ilan edilerek, 12 Eylül'de de "son darbe"yle generallerin, yani Kenan Evren ve arkadaşlarının eline geçti.


Bir kez daha hafıza tazelemekte yarar var; 12 Eylül darbesinin başarıyla gerçekleştiğini "merkez"e yani Washington'a haber veren CIA'nın Türkiye Temsilcisi Richard Perle "our boys did it" diyordu. Yani "Bizim çocuklar başardı." ABD Dışişleri Bakanı Muskie ise Türkiye'den aldığı bu "müjde"yi, dönemin ABD Başkanı Carter'a şu sözlerle iletiyordu:


"Mr President, Türk ordusunun komuta heyeti Ankara'da yönetime el koydu. Herhangi bir kaygıya gerek yok. Kimlerin müdahale etmesi gerekiyorsa onlar müdahale etti."


İşte Maraş katliamının siyasal zemini, stratejik ortakları ve hedefleri bunlardı. Böylece, Türkiye'de yeni bir düzen için ayarlar yapılmış, iktidarı ele geçiren iç ve dış güçler çıkarlarına uygun yeni bir toplumun inşası için her şeyi yerle bir etmişlerdi. Bugün ortaya çıkan bunca bilgi, MİT'in artık gün ışığına çıkan raporları, yani resmi belge ve bilgiler dahil bütün tanıklıklar bu dosyanın yeniden açılmasını gerektiriyor. 78'liler Girişimi, hazırladıkları "Maraş Dosyası"yla, katillerin ve azmettiricilerin yeniden yargılanabilmesini, hukuken olamasa da toplum vicdanında mahkum edilmelerini sağlamaya çalışıyor.


78'liler Girişimi: Katliamı Unutmadık!


KAHRAMANMARAŞ katliamının 28. yılında 78'liler Girişimi kanlı tarihin bir daha yaşanmaması amacıyla Maraş dosyasını yeniden açtığını ifade etti. Kahramanmaraş'ta yaşanan katliamın 28'inci yılında 78'liler Girişimi Taksim Gezi Park'ın da bir basın açıklaması yaparak, Maraş dosyasını tekrar açtığını belirtti. Demokratik Toplum Partisi (DTP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), İnsan Hakları Derneği (İHD), Demokratik Alevi İnisiyatifi'nin de katıldığı açıklamada bir konuşma yapan 78'liler Girşimi Sözcüsü Celalettin Can, Maraş katliamında yaşanan süreci anlatarak, 1991'de çıkan Terörle Mücadele Yasası'nda yapılan değişiklikle katliam sorumlularının hepsinin salıverildiğini, katliam dosyasının sessiz sedası kapatıldığını söyledi. Dosyanın bir daha hiç açılmadığını söyleyen Can, tarihe kara bir leke olarak geçen katliamın unutulmaya bırakıldığını ifade etti. Celalettin Can, "Bu kanlı tarihin bir daha yaşanmaması için 78'liler Girişimi olarak Maraş dosyasını yeniden açıyoruz" dedi.


DTP İstanbul İl Başkanı Doğan Erbaş'ta katliamların sorumlularını bulmaya yönelik çabaları anlamlı bulduğunu söyleyerek, Türkiye'nin Maraş katliamı ile yüzleşmemesi yüzünden Sivas'ta da buna benzer bir başka katliamın gerçekleştiğini ifade etti. Açıklamanın ardından Bilgi Edinme Yasası kapsamında İçişleri Bakanlığına katliamla ilgi mektup gönderildi. UFUK KOŞAR


Dönemin Emniyet Müdürü Abdülkadir Aksu


DÖNEMİN bürokratları ve yöneticileri arasında en önemlisi Maraş Emniyet Müdürü'ydü. Günler önce hazırlığı yapılan, 4 gün boyunca da oluk oluk kan dökülen Maraş'ta, güvenlikten sorumlu en yetkili kişi, yani Emniyet Müdürü Abdülkadir Aksu'ydu. Olaylar sırasında İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan İrfan Özaydınlı ise istifa etti ve yerine Hasan Fehmi Güneş getirildi.


Ancak İrfan Özaydınlı, Maraş katliamının açığa çıkarılması için kurdurduğu özel bir ekibe yaptırdığı incelemede oldukça önemli bilgilere ulaştı. Bugüne dek gizli tutulan raporun bir bölümü Özgür Gündem gazetesinde yayınlandı. Katliamın planlamasını Türkeş'in dünürü MİT hukuk müşavirinin de içinde olduğu 4 MİT mensubu yapmıştı. Dolayısıyla dönemin CHP hükümeti MİT'e hakim olamamış ve katliamı ancak olduktan sonra araştı rabilmişti.


Dönemin önemli aktörleri arasında AP İl Başkanı ve Kadıoğlu Çiftlikleri sahibi Faruk KADIOĞLU ile katliamın başlama vuruşunu yapan belediyenin Başkanı Ahmet UNCU da vardı.


Dava dosyası sessizce kapatıldı


22 Aralık 1978 cjünü başlayıp, yayılarak devam eden Alem yurttaşlara yönelik katliamda, 23.12.1978 Cumartesi günü Yörükselim, Madaralı, Serintepe, Yusuflar, Dumlupınar, Yenimahalle ve Sakarya mahalleleri ve şehrin ticaret merkezinde; 24.12.1978 Pazar cjünü Isadiuanh, Sakarya ve Namık Kemal mahallelerinde 24-25 Aralık 1978 günlerinde bu mahallelerde deuam eden ayrıca köylerde tam bir kıyım yapıldı. Saldırganlar, dinamit lokumları, av tüfekleri, uzun namlulu silahlar, tabancalar, tahtalar, baltalar, balyozlar, zincirler, demir sopalar, tahta sopalar, kürekler, et satırları, benzin ve gaz bidonları ile oldukça donanımlı ve hazırlıklıydılar.


Günlerce devam eden katliamda 200'den fazla kişi öldürülürken, binlerce kişi yaralandı. Olaylardan sonra, Alevilerin yüzde 8o'e ulaşan bir bölümü kenti terk etti.


Olay sanıklarının sıkıyönetim mahkemelerindeki yargılamaları ıggı yılına kadar sürdü. Sanık olarak yargılanan 804 kişiden 2g'u hakkında idam, 7 kişi hakkında müebbet hapis, 7'si 15-24 yıl, 29'u 10-15 yıl, 259'u da 5-10 yıl, 26'sı ise 1-5 yıl arasında hapis cezasına çarptırıldı. 379 kişi davadan beraat ederken 68 kişi Jırarda olduğu veya dava sırasında ölmüş olduğu için davadan düştü.


Öte yandan ölüm ve müebbet hapis cezalan dışındakilere 1/6 oranında cezai indirim uygulanarak cezalan indirildi. Ardından mahkemenin karan Yargıtay tarafından bozulurken yeni yargılama sonucunda idam cezalan uygulanmadı. Haklarında ceza verilenlerin cezalan, Nisan 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle, ertelendi ve serbest bırakıldılar. Böylece kanlı olaylarla dolu Maraş dosyası sessizce kapatılmış oldu.


»Tepkiler


MARAŞ Katliamın yıldönümü dolayısıyla açıklama yapan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Başkanı Kazım Genç, 27 yıl önce gerçekleşen katliamın tüm Alevi katliamlarında kullanılan "dinin elden gittiği ve Alevilerin camilere saldırdığı" provakosyonuyla başladığını hatırlattı. Alevilerin "72 millete bir nazarla" baktığını vurgulayan Genç, "Aleviler hiç kimsenin inanç mekanlarına ve hele de, yüzlerce yıldır aynı topraklar üzerinde birlikte yaşadıkları Sünni yurttaşlarımızın inanç merkezleri olan Camilere olumsuz bir yaklaşımları söz konusu olmamıştır" dedi.


Dönemin Başbakanı'nın ölümünün ardından çekmecesinden "Katliam MİT'in içindeki MHP kanadı tarafından organize edildi" yönündeki bilgi notunu çıktığını hatırlatan Genç, bu notla somut gerçeklerin su yüzüne çıktığını vurguladı. Dev Maden Sen Genel Başkan Vekili Tayfun Görgün yaptığı açıklamada, katliamı unutmanın mümkün olmadığını belirterek, "0 dönemde görev alan siyasiler ve bürokratlar, bugün devletin önemli yerlerinde adeta ödüllendirilmiş gibi görevlerine devam ediyorlar. Katliamın sanığı olarak yargılanan birçok kişinin daha sonra milletvekili olarak ödüllendirildiğini hatırlamakta yarar var" dedi.


İNAN GEDİK


YARIN: GİZLENEN BELGELERDEKİ TANIKLIKLAR


KAYNAK: Birgün Gazetesi


Birgün Gazetesi Yazı Dizisi: Maraş Katliamı Dosyası Tanıklar 28 . yılında katliamı anlatıyor


Yazı Dizisi: Maraş Katliamı Dosyası Tanıklar 28 . yılında katliamı anlatıyor


KATLİAM DOSYASI AÇILSIN: Savcı 'provokasyon' dedi ( 2 )


"... ellerinde Alman tüfeği, mavzer, makineli tüfekler vardı. Kadınlarımızın memeleri kesildi. Altı aylık çocuğumuza kurşun sıkıldı. Kolları kesildi, kafaları ezildi. Kadınlarımızın hem ölüsüne hakaret ettiler, hem dirisine. Kocasının yanında yaptılar. Kocası dedi 'Allah'tan korkun'. Kocasını çektiler öldürdüler. Ardından kadını öldürdüler. 20 yaşında bir babayı oğluyla birlikte öldürdüler. Gözlerine şiş soktular insanların. Seyrantepe'de Kaşanlı (...)ün karısının ırzına geçip, kurşuna dizdiler. Daha sonra külotunu çıkarıp sokağa attılar. Kalaycı Şah İsmail'e de baltayla vurup beynini parçaladılar..."


Anlatılan bu vahşet, ne Hitler Almanyası'nda ne Pinoşe dönemi Şili'de yaşandı. Bu vahşetin yaşandığı yer Maraş, tarihi ise 1978'in aralık ayıydı. Üstelik bu anlatılanlar, yıllar boyu "gizli" kaydıyla devletin "karanlık" mahzenlerinde saklanan resmi bir raporun içerdiği tüyler ürpertici kayıtlardan sadece biriydi.


Dönemin Savcısı Dündar Saner'in hazırladığı ama geniş kitlelerden saklanan raporun içerdikleri, dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydın-h'nın, Kahramanmaraş katliamının gün ışığına çıkarılması için kurduğu özel ekibin hazırladığı raporla da birebir örtüşüyordu. Ancak bu rapor da saklananlar arasında yerini almıştı. Raporu ele geçiren Gündem Dergisi'nin bazı bölümleri yayınlaması üzerine katliama ilişkin önemli bilgilerin bir kısmı daha kamuoyuna yansıyordu.


Yavaş yavaş birleşen parçalara göre; katliamın startı 18 Aralık'ta verilir. Olayların başlangıcından 15 gün önce, Çiçek sinemasının programında "Zeynel ile Veysel" adlı film varken, 16 Aralık'ta aniden "Güneş Ne zaman Doğacak" adlı film gösterime sokulur.


Bu filmin program dışı gösterime girmesinin nedenini resmi raporlar şöyle açıklar:


"18.12.1978 günü, ÜGD Maraş Şubesi İkinci Başkanı Mustafa Kanlıdere, Ökkeş Kenger ve üçüncü başkan Mustafa Tecirli'ye 'Halkı kışkırtmak, tahrik etmek ve isyanını sağlamak için solcuların attığı süsü verilmek kaydıyla, tahrip gücü az bir dinamit atılmasını' emretmiştir. Atılacak dinamitin Başkan Mehmet Leblebici ile görüşür ve bir köye gelir, aynı gün birinci Başkan Leblebici Ankara'ya hareket eder..."


ZANLI POLİS MEMURU


Patlamadan sonra bombayı atanı tanıyacağını belirten Cuma Avcı karakola getirilerek teşhis yapması istenir. Avcı polis memura Hasan Ay-dın'ı gösterir. Tanık Avcı iki kez yapılan teşhisin ikisinde de aynı polis memurunu göstermesine rağmen zabıt tutulmaz. Ancak, ısrar etmesi üzerine Emniyet Müdürü Kâmuran Korkmaz'ın emriyle teşhis zaptı düzenlenir.


Aynı rapor, katliamın organizatörlerini, günler önce başlayan hazırlığın bütün kanıtlarını da tek tek sıralar: "Ankara İli Bahçelievler, Karşıyaka ve Keçiören semtlerinde oturdukları bilinen Hüseyin Yıldız, Ünal Aağaoğlu, Haluk Kırcı, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Remzi Çayır, Mustafa Demir, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmaz ve İsmail Ufuk ile Mehmet Gürses isimli şahısların Kahramanmaraş iline gittikleri öğrenilmiştir. Yine İskenderun Demir Çelik İşletmesinde Fabrika Stok Kontrol Müdür Muavini olan Hayri KUŞÇU, Çelik-İş Sendikası yeddlilerinden Tuncay TEREKLİ ... isimli şahısların olaylardan önce ve olaylar sırasında Maraş'a gittikleri öğrenilmiştir."


Rapordaki ilginç tespitlerden biri ise, katliamın bir gün öncesi ile son gününü içeren 19-25 Aralık tarihleri arasında Maraş'taki otellerde kalanların kayıtlardaki isimlerinin her seferinde mesleklerini farklı bildirmeleriydi. Dikkat çeken bir başka nokta da aynı günlerde Maraş'a, görülmedik fazlalıkta milli piyangocu akını olmasıydı. Oysa yapılan araştırmada bu kişilerin hiçbirinin bayii olmadığı ortaya çıkmıştı. Rapor bu durumu "olaylardan haberdar olarak gelmiş militanlar oldukları kanısı uyanmaktadır" cümleleriyle yorumluyor ve şunları ekliyordu:


"Milli piyangocuların Kahramanmaraş'a doluştuğu bu günlerde bazı evler ve işyerleri üç hilal çizilerek, bazıları ise üzerlerine çarpı konularak işaretleniyor, şehirde çeşidi yerlerde solcular, Aleviler ve hükümet aleyhine slogan yazılıyordu."


ADETA TURİSTİK KENT GİBİ


Çiçek sinemasındaki padama ı.perde, tetikçilerin belirledikleri merkezlere saldırıları 2. perdedir. Son perde ise 12 Eylül'e saklanmıştır. Tahrip gücü oldukça düşük padayıcının atılmasından sonra sinemadaki bir grup ülkücünün "Bunu komünistler yaptı" sözleriyle kışkırtılan kalabalık, CHP, PTT gibi binalara saldırır.


20 Aralık'ta akşam saatlerinde Alevilerin yaşadığı Yeni Mahalle'deki Akın kıraathanesine padayıcı madde atılır ve iki kişi yaralanır. Bir sonraki akşam ise Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu okuldan evlerine giderken silahlı saldırıya uğrarlar. Öğretmenlerin cenazesine katılmak üzere Maraş'a gidenler arasında Celal Beşiktepe de vardır.


Beşiktepe, "kılpayı kurtulduk" dediği o günü ve yaşadıklarını; Maraş'ın o günlerde adeta bir turizm kenti gibi bütün kahve ve otellerinin tıklım tıklım dolu olduğunun altını çizerek anlatıyor:


"O günlerde Harita Mühendisleri Odası Genel Başkanı olarak Elbistan'daydım. Elbistan'da bile müthiş bir gerilim vardı. Öğretmen arkadaşların cenazesine katılmak üzere Maraş'a iki arkadaşla gittik. Bir otelde zor bela oda bulduk. Her yer doluydu. Cenazenin kalkacağı sabah erken uyandık. Ekmek alıp bulduğumuz bir kahveye çay içmek için gittik. Ama oturacak yer yoktu, o kadar kalabalıktı. Görünümlerinden ülkücü oldukları anlaşılıyordu ama artık geri de dönemezdik. O sırada bir masadan kalktılar ve bize yer verdiler. Muhtemelen bizi de dışardan gelenlerden sandılar. Oturup çayımızı içtik ve hemen çıktık."


Camiye doğru yürürken, tam belediyenin önüne geldiklerinde bir anons yapılmaya başlanır: "Bütün milliyetçi kardeşler, hat boyuna! Bugün komünistlerle hesaplaşma günüdür!" Bunun üzerine tekrar otele döner ve ulaşılabilecek herkesi aramaya başlarlar. Milliyet gazetesine bıraktığı not, aynen yayınlanır. CHP İstanbul milletvekili Ali Nejat Ölçer de aradıkları arasındadır. Nitekim daha sonra soru önergesiyle olayı gruba getirip sorgulayan Ölçer de tatmin edici yanıtlar alamaz.


Öğretmenlerin cenazesi anonsla işaret verilen katliamın başlamasıyla kaldırılamaz ve askerler tarafından hastaneye götürülür. Beşiktepe ve arkadaşları kentten çıkmak üzere arabalarını sürerken, Vilayet binasının sarıldığını görürler:


"Görünüm gerçekten çok ilginçti. 1000 kişilik bir grup, ellerinde balta, kazma, kürek yürüyor ve sloganlar atıyordu. Bizi gördüler ve arabanın içini iyice incelediler. Ama akıllarına elimizdeki gazetelere bakmak gelmediği için, geçmemize izin verdiler. İlerlediğimizde Vilayet binasının askerlerce çevrili olduğunu, askerlerin de ülkücüler tarafından kuşatıldığını gördük. Ama askere müdahale emri verilmiyordu. "Zorlukla Pazarcık'a ulaşan Beşiktepe'yle aynı gün İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı da helikopterle Pazarcık'a gelir. Oradan Maraş'a geçen Bakan da vilayette mahsur kalanlar arasındadır. Vilayete sığınanlar arasında Vali'nin eşinden polis ve memur aileleri ile çoluk çocuk kaçabilen halkın sığındığı binadakilerin sayısı bazı kayıtlara göre 10 bine yakındır.


Saldırganlar binadakileri de ister. Kahramanmaraş Emniyet Müdür Yardımcısı Hüsnü Işıklı tutanaklardaki ifadesinde "Saldırgan gruplar, tekbir getirerek 'Müslüman Türkiye' sloganıyla hükümet konağına saldırı düzenleyerek ele geçirmeye çalıştılar. Hükümet konağına sığınan bazı memurlar ve bunların aileleri ile bir kısım yurttaşın askeri araçlarla buradan alınarak şehir dışına nakledilmesini istediler. Askeri birlikle çatışan saldırganlardan 6 kişi yaralandı" diye anlatır.


YARIN: RESMİ AĞIZLARDAN KATLİAM


Yurtaslan itiraf etmişti


"MARAŞ olayları sırasında, Kahramanmaraş ile genel merkez arasında sürekli telefon görüşmesi yapılıyordu. Buradan konuşanlar Şevket Çetin ve Burhan Kavuncu idi. Bu konuşmalarda Maraş'ta cihadın açıldığı, inşallah ülküdaşlarımızın başaracağı söyleniyordu." (MHP itirafçısı Ali Yurtaslan, 'İtiraflar' kitabı, sayfa:143)


Özaydınlı'nın raporundan


İÇİŞLERİ BAKANI Özaydınlı'nın yaptırdığı incelemede tespit edilen telefon konuşmaları 'organizasyon'un boyudarını ortaya koyar. 22 Aralık 1978 günü Maraş'ta olaylar padak verdiğinde iki ayrı telefon görüşmesi yapılır. Yapılan araştırmalarda Adana ilinden bir şahıs, Malatya Özel Doğu Kliniği Doktoru Muhittin Turgut'u telefonla arayarak; 'Kahramanmaraş'tan oraya yaralılar gelecek, dikkatli olun' der. Muhittin Turgut ise; 'Orasını bana bırakın. Malatya olaylarında bir açık verdim mi ki bunda vereyim. Malatya olaylarında ne şekilde çalıştığımı siz de bilirsiniz' karşılığını verir..


SAVCI DÜNDAR SANER'İN RAPORUNDAN


Vahşetin 'gizli' tanıkları anlatıyor


"..UZUN süreden beri tezgahlanan plan bu şekilde tatbikat safhasına konuldu. 14-15 yaşlarındaki çocuklar, 20-25 yaşında şartlandırılmış kişiler tarafından Yörükse-lim, Şeyhadil ve dünden itibaren sırayla Kümbet, Yeni Mahalle'ye sevk edilerek burada cinayetler işletilmiştir. Olayların başlangıcında 20 kişiye otopsi yapabilme imkanı bulduk. Bunlar uzun menzilli silahlarla öldürülmüş idi. Daha sonra gelen ceset fazlalığından değil otopsi, kimlik tespiti bile yapmaya imkân kalmamıştır. Nitekim çukurlar içerisinde, çatışma gerçeklesen mahallelerde, öğretmen evleri civarında üçer, dörder ceset bulunmaktadır.


Olayları bizzat yasayan bazı mağdurların vahşete dair hatırladıkları söyle:


"...mağdur Kemal Yıldız'ı bir tepeye çıkarttılar. İşin zevkine varmak ve nişancı olduklarını göstermek için önce bıraktılar,biraz uzaklaşınca arkasından ateş ettiler.."


"...müfettiş Süleyman Metin'i öldürenler, karısının ve çocuklarının cezetin üzerine atılıp ağlamalarına el çırparak, kahkahalar atıyorlardı.."


"..öğleden sonra yeniden geldiler. Benzin şişeleri vardı ellerinde,evlerimize saldırdılar, gazlı bezleri ateşleyerek içeri attılar. Evleri ateşe verdiler. 'Maraş size mezar olur, vatan olmaz; Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP' diye bağırıyorlardı. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ateş etmeye başladılar. Korkudan kaçıp kurtulmak isteyenlere arkadan ateş edip öldürüyorlardı..."


".. Gazipaşa semtinde, iki kişi saldırganların elinden kurtularak, yakınında bulunan askeri birliğe sığınmış. Saldırganlar, bu iki kişiyi, askerlerin elinden alarak kurşuna dizdiler. Sağlık ocağında görevli iki yaralıyı da zorla dışarı çıkararak kurşuna dizdiler. Devlet Hastanesinin yolunu ve et rafını çeviren saldırganlar, hastaneye getirilen yaralılara silahla ateş ediyor,öldürüyorlardı. Yaralıları hastaneye taşıyan cankurtaranın şoförünü de silahla öldürdü-ler.Yüzleri maskeli bir grup, yurttaşların korkudan sığındıkları bir apartmanı yaylım ateşine tutarak bazılarını yaraladılar..."


"...babam kanlar içinde yerde yatıyordu. Saldırganlar, küçük kız kardeşim Hürriyet'in, babama sarılarak ağlamasıyla alay ederek gülüşüyorlardı. Sonra evin her tarafına gaz, benzin dökerek ateşe verdiler. Odalar ve salon alev alev yanıyordu. Babamın cesedini yanmaması için dışarı çıkarmaya çalışıyorduk. Saldırganlar ise 'Bırakın kafir yansın' diye bağırıyorlardı. Sonra cesedi ateşe doğru çektiler. Bizi de sopayla dövmeye başladılar...


"...kocamı, gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler. Öldürülürken kocama sarıldım, üstüm başım hep kan oldu..."


YARIN: RESMİ AĞIZLARDAN KATLİAM


KAYNAK: Birgün Gazetesi


Birgün Gazetesi Yazı Dizisi: Maraş Katliamı Dosyası Tanıklar 28 . yılında katliamı anlatıyor


Yazı Dizisi: Maraş Katliamı Dosyası Tanıklar 28 . yılında katliamı anlatıyor


KATLİAM DOSYASI AÇILSIN: Bu vahşet unutulamaz! ( 3)


Hükümet konağında mahsur kalanlar arasında bulunan İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı bir "emeldi orgeneral"di. Onun perspektifinden olaylar "solcuların tahrikleri" sonucu çıktığı gibi, güvenlik önlemleri ise ancak Türkeş'in "önerileri" çerçevesinde alınabilirdi.


MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ise "Ülkücüler güvenlik güçlerinin yardımcılarıdır" diyordu ama "merkezi" karardan habersiz asker ve subayların, katliamı önlemeye çalışırken gördükleri, yaşadıkları Türkeş'in sözlerinin tam tersiydi.


Savcı Dündar Saner'in hazırladığı dosyaya geçen "kamu tanıkları"nın ifadelerine göre, olayda ne solcuların parmağı vardı, ne de ülkücüler güvenlik kuwetierine yardımcıydı.


Örneğin, hükümet binasını korumakla görevli askeri birliğin komutanı Yüzbaşı Mustafa Peker, 24 aralık gününü şu cümlelerle anlatıyordu:


"...Kıbrıs Meydanından vilayet binasına doğru 2000 kişinin üzerinde bir kalabalığın önünde ve yanında yürüyen bazı kişilerin par-dösülerinin altında tabancalar olduğunu, topluluğun 'Kahrolsun komünisder, Müslüman Türkiye, din elden gidiyor, Vali istifa, İçişleri Bakanının kellesini istiyoruz' şeklinde sloganlar attığını.."


"Merkez"den aldıkları emirlerin rahatlığı ile Jandarma İl Alay Binasına bile saldıracak gücü bulan ülkücülerin cüreti ise görevli jandarma astsubay Ali Köşnek ve Ramazan Ünal'ın ifadeleriyle tutanaklara geçiyordu:


SUBAYLAR SİPERE YATIYOR


"Alay binasının etrafında bulunan eli sopalı, baltalı, silahlı şahısları yakalamaya başladıklarını, bundan sonra Alay binasına otomatik tüfeklerle hedef gözetmeksizin ateş edildiğini"


" 'Siper al' diye talimat verildiğini, bunun üzerine gizlendiğini, o sırada elinde fotoğraf makinesi olan bir kişinin kendisini görünce kaçarak yakındaki bir eve girdiğini, bu şahsı elinde fotoğraf makinesi, tabanca ve dinamit lokumu ile yakaladığını, bu şahsın kendisine gazeteci süsü verdiğini ve amacının Jandarma Alay Komutanlığı binasına dinamit koyarak hadise çıkarmak olduğunu..."


Ancak görevli asker ve subayların anlattıkları elbette bununla sınırlı değildi. Resmi görevlilerin ağzından, katliamın bütün dehşeti kayıtlara geçiyordu.


Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Hatay İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı 1 numaralı Askeri Mahkemesi'nde ifade veren Yüzbaşı Timur Şen, belediyeden yapılan anonsu da doğruluyordu:


"Gün yeni ışımaya başlarken Belediye hoparlöründen, 'Dünkü olaylarda şehit edilen 2 din kardeşimizin bugün cenazesi kaldırılacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, din kardeşlerimiz son görevinizi yapın' şeklinde ve genel mahiyeti itibarıyla sağ görüşlü kişileri toplamayı amaçlayan anonsların yapıldığını; anonsların arkasından da anonsu yapan dernek veya partinin isminin söylendiğini; bu anonsların 08.00'e kadar devam ettiğini; durumu telsizle Tabur Komutanına bildirerek anonsların önlenmesini istediğini, Tabur Komutanının Vali ile temasa geçtiğini söylediğini; bu anonslar üzerine köşe başını tuttuğu yollardan şehir merkezine doğru şahısların birer ikişer inmeye başladığını..


Saat 09.00 civarında Uzunoluk Caddesinden yukarıya tertibat aldığı yere doğru ellerinde kalın sopalar ve taşlar olan, 'Kahrolsun komünistler, Şehitlerimizin kanını yerde bırakmayacağız, hesap soracağız' diye bağıran, yol üzerindeki işyerlerini tahrip ederek ilerleyen 15.000 kişi civarında bir topluluğun gelmekte olduğunu; grubun hareketlerini devamlı olarak Tabur Komutanına rapor ettiğini; yolun ortasına bir makineli tüfek yerleştirerek beklemeye başladığını; grupla arasında 100 metre kalınca gruba doğru giderek daha fazla ilerlememelerini, bağırmamalarını, aksi halde ateş açacağını söylediğini; grubun bu ihtar üzerine durduğunu; liderleri kimse onun gelip konuşmasını söyleyince, grubun önünde lider pozisyonundaki 3 kişinin gayet küstahça ve ellerindeki sopalarla kendisine doğru ilerleyerek, 'Söyle biziz' dediklerini; bu 3 kişiyi bir gün önceki cenaze töreni olayları sırasında Ulucami önündeki sağ grubun en ön saflarında görmüş olduğunu ve tahrik edici davranışlarda bulunduklarını fark ettiğini; bu 3 kişiden birisinin olaylardan sonra yakalandığında teşhis ederek hakkında ifade verdiğini ve isminin Şaban Denizdolduran olduğunu.."


ATEŞ ALTINDAKİ TABUR KOMUTANI


Jandarma Önyüzbaşı Günay Güneri ise saldırganların yakıp yıktığı mahallerden Yörük-selim'de tanık olduğu vahşeti anlatırken, güvenlik görevlilerinin aczini de beraberinde anlatmış oluyordu:


"Bu sırada büyük bir grubun hemen aşağılarında ve Yörükselim Mahallesindeki evlere saldırdığını, içindeki insanları çıkarıp yaktıklarını görerek, erleri tepede bırakarak olay yerine yalnız gittiğini, orada bulunan piyade taburuna ait bir miktar erle beraber havaya ihtar atışı yaparak topluluğun üzerine yürüyüp 50 metre kadar gerilettiklerini; topluluğun hemen hemen hepsinin elinde sopa, demir, nacak gibi şeyler olduğunu; bu toplulukla uğraştığı sırada Yzb. Teoman Saraç'ı da bir kariyerin üzerine çıkmış toplulukları dağıtmaya çalışırken gördüğünü; kariyerlerin gelmesiyle topluluğun saldırılarının o bölgede durduğunu ve topluluğun başka bir yere gittiğini; öğle vakti yolların kapalı ve ateş altında olması nedeniyle, tabur arazisinden geçerek alaya geldiğini; alaya giderken Piyade Tabur Komutanı Bnb. Kemal Gündüz'ün ve yanındakile-rin Yörükselim Mahallesinde ateş altında olduklarını, kendilerini gizleyecek birer siper seçtiklerini gördüğünü"


Piyade Yüzbaşı Sedat Kiper'in tanıklığı ise Yörükselim mahallesindeki kıyım tablosuna şunları ekliyordu: "Evlerin yanmakta olduğunu ve bazı sivil şahısların evlerini söndürmeye çalışmakta olduğunu, bir grup insanın toplu olarak kışlaya gelmekte olduklarını; mahallede yanan evlerin bahçelerinde cesetler gördüğünü; saat ıg.oo'a kadar mahallede görev yaptıklarını; itfaiyenin görev yapmasına engel olmak isteyen grupların olduğunu; dar bir sokak içinde yanmakta olan bir eve karşısındaki elektrik direğinin yatırılmış olduğunu ve bu evi yakanların direği kullanarak içeriye girmiş olduklarını; evin önünde yerde biri kadın ikisi erkek üç ceset olduğunu; bu yangını söndürdüklerini; bazı işyerlerinde büyük Türk bayraklarının asılı olduğunu..."


Saldırıların hız kesmesi ve amacına ulaşmasından sonra Maraş, Nazi dönemindeki Yahudi soykırımını gösteren karelerle tıpa tıp aynıydı. Alevi mahallelerine hâkim olan duman, barut ve is kokusuna, kan ve yanık ceset kokusu eşlik ediyordu. Birbiri üzerine yığılmış cesetier tanınmaz haldeydi. İnsanlık tarihine, tüyler ürperten bir vahşet, bir kıyım daha eklenmiş, ama kanlı ellerin asıl sahipleri bir kez daha ustaca yaptıkları "kamuflaj"la araziye uymuşlardı.


Mağdurların tüyler ürperten ifadeleri


"BENİ ATEŞİN ÜSTÜNE ATTILAR"


"Aşağıdan dunları yakarak evi ateşe verdiler. Taşlarla camları kırarak içeriye ateş ettiler, dinamit attılar. Şişelere gaz doldurup attılar. Evin içi yanmaya başladı. Dumandan duramaz hale geldik. Balkona çıkmak zorunda kaldık. 0 sırada damın üstünde bulunan Recep ESENCELİ, 'Gelin sizi kurtaracağım' diyerek Ali BİLMEZ'i ve beni elimizden tutarak damın üstüne çekti. Ali BİLMEZ, dama çıkar çıkmaz vuruldu. Ben de yaralandım ve tekrar balkona düştüm. 0 sırada saldırganlar, 'Siz kadınlar aşağıya inin, erkekleri öldüreceğiz' diye bize bağırdılar. Teyzem Fatma BİLMEZ; 'Kocamı da öldürdünüz, oğlumu da öldürdünüz, daha ne istiyorsunuz?' diyerek saçını başını yoluyordu. İçerideki ateş biraz sönmüştü, tekrar içeri girdik. 0 sırada, damda bulunan Hasan ILDIRCAN'ı da vurdular. Evin içine yine dinamit atmaya başladılar. Saldırı sabahtan akşama kadar devam etti. Mecburen balkona çıktım ve 'Teslim oluyoruz' diye bağırdım. Evde erkek olarak yalnız Hasan BİLMEZ sağ kalmıştı. Onu da silahla yaraladılar. Teyzem Fatma BİLMEZ ile Selda BİLMEZ, yaralı olan Hasan'ı dama çıkardılar. Saldırganlar pencereye demir direk dayadılar ve eve bir sürü saldırgan doldu. Birisi beni merdivenlerden, yanan odunların üstüne attı. Ağzım ve yüzüm yandı. Biri 'kız yanıyor' diyerek beni ateşten aldı.."


"YAVRULARIMI GÖSTERİN"


"Babam, bizi banyoya sokarak saklamaya çalışıyordu. Evin iç kapısını zorluyorlardı ki, babam kapıyı açtı. 'Tamam, ben sizinle geliyorum, çocuklarımı ellemeyin, ne yapacaksanız bana yapın' dedi. Babamın kollarından tutarak aralarına aldılar. Bize de, 'Anneniz var mı?' diye sordular, 'Yok' dedik. Bize dokunmadılar. Karşımızdaki komşumuz Gülizar bizi evlerine götürdü. 0 sırada saldırganlardan bir kısmı arkadan bize saldırdılar. Gülizar kapıyı zorla örttü. Pencereden baktık; evimizin önünde babamın alnı kan içindeydi. İki saldırganın arasında dışarıya çıkardılar. Babam, 'Yavrularımı, çocuklarımı gösterin' diye bağırıyordu. Dayanamadık ve balkona çıktık, babam bize bakıyor ve ağlıyordu. 0 sırada babamızın kolundan çekerek ileriye doğru götürdüler. Saldırganların hepsinin elinde gaz şişesi, sopa, torbalar, silah vardı. Biz Gülizar'ın evinde hep ağlıyorduk. Akşam karanlığı çöktüğünde babamızı aramaya çıktık. Evimizin 30 metre uzağında bulunan sokakta cesediyle karşılaştık. Göğsünden vurmuşlardı. Kafasının ve yüzünün yaraları daha kötüydü. Korkuyorduk, kaçarak askeri birliklere sığındık. Orası yaralı, çocuk ve kadınlarla doluydu. Babalarını, kardeşlerini ve evlerini kayıp etmişlerdi."


"ATEŞ EDİN KAÇIYOR"


"5. katta oturan annesini sırtına alarak aşağıya indiğini; o sırada çevreden, 'Komünist kaçıyor ateş edin' diye bağırdıklarını; üzerine ateş edilince bir römorkun altına girdiğini; o sırada kariyerlerin gittiğini ve kendisinin sırtında annesi ile kaldığını; yanındaki bir askerin, 'Dayı ben seni korurum' dediğini, fakat Cuma SEVİM'in evinden ateş açılması sonucu askerin vurulduğunu, apartmanın etrafındaki komşuların hepsinin saldırıya katıldıklarını ve saldırganlara yardım ettiklerini..."


"OĞLUM KAZANDA YAKILMIŞTI"


"Oğlum Ali ile afet evlerine doğru kaçmaya başladık. Yolda bir saldırgan grup oğlum Ali'yi yakaladı. Ben Karamaraş'a kaçtım. Öğleden sonra dayanamadım, oğlumu aramaya çıktım. Mahalleye geliyordum, Kalender TOKLU ve Hüseyin TOKLU'nun cesetlerini evlerinin önünde gördüm. Tüm aramalarıma rağmen oğlumu göremedim. Askerlere sığındım, olaydan dört gün sonra askerlerle birlikte oğlumu aramaya çıktık. Mahalleye geldiğimde oğlum Ali'nin cesedini, Dilber YILMAZ'ın evinin bodrum katında bulunan bir kazan içinde yakılmış bir vaziyette buldum.


YARIN: Hasan Fehmi Güneş


KAYNAK: Birgün Gazetesi


Birgün Gazetesi Yazı Dizisi: Maraş Katliamı Dosyası Tanıklar 28 . yılında katliamı anlatıyor


Yazı Dizisi: Maraş Katliamı Dosyası Tanıklar 28 . yılında katliamı anlatıyor


KATLİAM DOSYASI AÇILSIN: Katliam sekiz ay gecikti ( 4 )


Hamit Fendoğulu'nun öldürülmesinden sonra, Başbakan Ecevit, bombaların Ülkü Ocaklarıyla ilişkisinden söz eder. Bunun üzerine Türkeş, Malatya benzeri olayların Erzurum ve Maraş'ta da çıkabileceğini söylemişti


Maraş Katliamını tezgahlayanların bu ilk planı değildir aslında. ABD'nin literatürümüze soktuğu bir deyişle "B" planıdır. Başarısızlığa uğrayan "A" planı ise, aralık ayından 8 ay kadar önce devreye sokulmuş, ancak umulan sonucu vermemiştir. 1978 nisanında, Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu'na gönderilen bombalı paketin tıpatıp aynısı Pazarcık CHP İlçe Başkanı Memiş Öz-dal'a da gönderilir. Özdal'ın şüphelenip almaması üzerine paketi açan PTT memurlarından biri ölür, diğeri de ağır yaralanır. Bombalarda kullanılan patlayıcıların Nükleer Araştırma Merke-zi'nden alındığına dair bulgular üzerine başlatılan soruşturma sırasında Başbakan Ecevit, bombaların Ülkü Ocaklarıyla ilişkisinden söz eder. Bunun üzerine Türkeş, Malatya benzeri olayların Erzurum ve Kahramanmaraş'ta da çıkabileceğini söylemiştir. O günlerde, Türkeş'in yaptığı açıklamaların hemen ardından, hedef aldığı kişi ya da kuruma ilişkin bir saldırının "tesadüf" etmesi oldukça bildik bir ritüeldir. Nitekim Türkeş'in "kehanet"i bir kez daha gerçekleşmiş, Maraş yakılıp, yıkılmıştır. CHP Milletvekili Oğuz Söğüt'ün deyişiyle; bir soykırım olmuş ve Alevilerin yüzde 80'i kenti terk etmiştir.


Milletvekili Hüseyin Doğan ise "Bu, Alevi-Sünni çatışması da değildir. Bu planlı ve örgütlü bir faşist saldırıdır. Çevre illerden Maraş'a getirilen katil çetelerine belli hedefler gösterilerek, her şeyi hesaplanan bir plânla yürürlüğe konan bir faşist eylemdir.


Kin ekip, kan çiçeği büyütenlerin, direnme hakkından söz edip 'Milli direnme hakki doğmuştur' diye bildiri yayınlayanların eseridir. Maraş katliami 'Müslüman Türkiye-Milliyetçi Türkiye, Allah için Cihad başına' sloganlarıyla kadın demeden, çocuk demeden vuranlar karşısında 'Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet isliyor dedirtemezsiniz' diyenlerden destek görenlerin eseridir..."


Doğan'ın sözleri belli ki o günlerde henüz kamuoyunca farkında olunmayan gerçeklerin bilinmesine dayanıyordu. "Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz" diyen kişi "hep başbakan" Demirel'di.


"DEMİREL KEYİFLİ"


Olaylara manşetlerinden yer veren gazeteler ise, yalnız durumu aktarmıyor, katliamın arkasındaki kişi ve kurumların da ipuçlarını veriyordu. Israrla olayları bir çatışma, solcuları fail olarak gösterme çabası kısa sürede çökmüş basının verdiği haberlerin, resmi açıklamalarla taban tabana zıt olması "planlı bir organizasyon"un varlığını netleştirmişti.


Gazetelerin yer verdiği tanıklıklar, muhabirlerin bizzat yaşadığı dehşet, tarihe önemli kayıtlar olarak geçiyordu. Ama çarpıcı manşetler arasında Günaydın gazetesinin 28 aralık tarihli sayısı özel bir önem taşıyordu. Başlık şuydu: "Demirel keyifli. Yeniden başbakan olma umudu Demirel'i sevindirdi"


O kadar sevinmişti ki, yüzlerce insanın öldüğü katliam gecesi dansöz oynatarak eğlenmişti. Olaydan tam 25 yıl sonra Reha Mağden'in haberini manşetten veren Birgün bu gerçeği "Katliam gecesi dansöz oynattılar" cümlesiyle duyururken, Demirel ve yandaşlarının "resmi tarih" teki rolünün de altını bir kez daha çiziyordu.


Dönemin Başbakanı Ecevit ise, "Bazı gençler kamplarda soykırım ve katliam için yetiştirilmiştir. Bunlar devlet dışında bir devlet gücü oluşturmaya başlamışlardır" diyordu. TİP Genel Başkanı Behice Boran, "Faşist terör istediği yerde istediği gibi kol gezmektedir. Hükümet terör yuvalarının ve arkasındaki güçlerin üzerine cesaretle gitmeli ve sonuç almayı başarmalıdır. Hükümet güvenlik kuvvetlerini kesin olarak kendi emri altına almayı ve istihbarat örgütünü kendi emri ve kontrolü altına almayı başarmalıdır" diyerek Ecevit'i uyarıyordu.


'Denetim dışı bir örgütlenme var'


KATLİAMDAN sonra görevden alınan İrfan Özaydınlı'nın yerine İçişleri Bakanlığı'na getirilen Hasan Fehmi Güneş, Maraş katliamının "örgütlü bir kalkışma" olduğunu belirterek, sorularımıza şu yanıtı verdi:


"Ben göreve gelir gelmez, Ankara'dan yetkili, güvenilir dedektiflerden oluşan bir ekiple araştırma yaptırdım. Olayların öncesi, sonrası ve olaylara karışan isimleri tek tek belirledim. Hazırladığımız bu raporları başbakanlık, Milli Savunma Bakanlığı, genel kurmay, sıkıyönetim gibi ilgili makamlara ilettim."


Güneş, "bu araştırmada 'örgütlü kalkışma' diye tanımladığınız katliamı örgütleyenler kimdi? sorusuna "devlet içindeki örtülü bir örgütlenme" olduğunu, halen de devletin bu bölümünde "şeffaflık" olmadığı yanıtını verdi.


"Peki sözünü ettiğiniz yapının bir adı yok mu?" sorusunu ise "Söyleyebileceklerim bu kadar" diye yanıtlayan Güneş, Devlet içinde, siyasi iktidarın denetimi dışına çıkmış bir bölüm olduğunu ve bu işleyişin mutlaka şeffaf hale getirilmesi gerektiğini açıklamakla yetindi.


Katliamı dört MİT görevlisi planladı


CELALETİN CAN (*)


1960'h yıllar, dünyada ve Türkiye'de sol değerlerin yükseldiği yıllardı.


12 Mart darbesi, gelişen sol mücadeleyi kesintiye uğratsa da solun üzerinde geliştiği toplumsal mecraya nüfuz edemedi. İki yıllık bir 'sessizlik'ten sonra 1973 genel seçimlerinin ardından, toplumsal siyasi mücadele topraktan fişkırırcasına boy attı. 1973 genel seçimlerinin galibi Ecevit'in CHP'siydi. Gerçekte ise seçimin galibi, Ecevit'te sembolize olan halkın geleceğe dair umutlarıydı.


Halk, cumhuriyet tarihinde ilk kez geleceğe umutla bakmaya başlamış, kendi kaderini ele alma düşüncesiyle devlet sınıfından kaçmıştı. Mevcut düzeni de, Ecevit'i de çok aşan bir gelişmeydi bu...


CHP-MSP koalisyon hükümeti Başbakan Ecevit'in Türkiye'ye pahalıya patlayan siyasi hatası nedeniyle dağıldığında, yerine hemen 'Komünizme karşı Milliyetçi Cephe' adı altında, asıl işlevi, sol düşünceyi yok etmek olan bir hükümet kuruldu.


Yeni hükümetin konseptine göre MC'nin mimarı olan Demirel, bürokrasi ve meclisi; Alparslan Türkeş ise sokağı kontrol edecekti.


Faşistler artık hükümet ortağıydı.


Kamuoyuna da yansıyan belgelere göre, Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Malatya, Maraş gibi Türkeş'in "Altın Hilal" diye adlandırdığı kent ve ilçelere de yayılmıştı toplumsal uyanış. Türkeş'e göre Altın Hilal, tarihsel ve kültürel olarak Türklüğün köklerini derinlere saldığı topraklardan müteşekkildi. 'Komonist' ideoloji ve Kızılbaşlar bu kökleri bozuyordu. Öze dönüş ve etnik temizlik şarttı.' Türklüğün ve Türk milliyetçiliğinin Anadolu'daki bekası da bir yerde buna bağlıydı.


Kapalı kapılar ardında alınan kararlar uyarınca bu 'temizlik' yapılacaktı. Asıl üzerinde durulan nokta, bu planın, sağ-sol çatışması biçiminde mi, Alevi-Sünni çelişkisi kullanılarak mı uygulanacağıydı. Bu topraklar, binlerce yıldır farklı mezheplerden kesimlerin iç içe yaşadığı, dinsel duyarlılıkları hassas topraklardı. Sonuçta Alevi-Sünni çelişkisinin körüklenmesi üzerinde karar kılındı.


En kapsamlı katliam Maraş'ta düzenlendi.


CIA ajanı Peck, katliamın arifesinde Maraş'taydı. Bu şaibeli adam, 1980 Çorum katliamında da görülecekti. Sonra bir daha kimse görmedi onu. Kısa bir süre içinde de 12 Eylül darbesi gerçekleşti. Peck, kendisine verilen görevi hakkıyla(!) yerine getirmiş ve ortadan kaybolmuştu.


Ecevit'in özel arşivinden gün yüzüne çıkan yeni belgelere göre, katliamlarla ilgili tek derin bağ Peck değildi. 1975'te kurulan MC'nin başbakan yardımcılığına Türkeş getirilmiş, MİT ona bağlanmıştı. Bir süre sonra MİT, asıl görevinden kopacak, kontrge-rilla ve MHP ile ortak bir çalışacaktı.


1978 Ocak'ında hükümet olan CHP, MİT'e bir türlü hakim olamayacaktı. Türkeş, Hukuk Müşavirliği, Psikolojik Savunma Başkanlığı; İstanbul, Ankara ve Diyarbakır Bölge Daire Başkanlıklarındaki yandaşları aracılığıyla MİT'i kontrol ediyordu.


Maraş katliamından aylar önce Türkeş; MİT'teki üst düzey ilişkileri aracılığıyla, MİT Güney bölgesini ele geçirmişti. MİT'in desteğini arkasına aldığından, Maraş olaylarını rahatlıkla düzenleyeceğinden artık emindi. Bölgeden merkezi hükümete istihbari bilgi akışı kesilecek, her şeyi sola bağlarken sağ ile ilgili masumane tasvirler çizen manipülatif bir bilgilendirmeyle hükümet 'uykuya yatırılarak' tezgahlanan plan uygulamaya konula çaktı.


Katliamın planlamasını, Türkeş'in dünürü de olan MİT Hukuk Müşaviri'nin içinde bulunduğu dört MİT mensubu yapmıştı. MİT'in katliamın içinde olması, sağlıklı istihbarat akışını engellerken, vahşete varan sonuçlara yol açtı.


MİT, bu rolünü sonrasında da sürdürdü. Faşistlerle ilgili raporlar mahkemelerden gizlenirken, sol gruplar hakkında gerçek dışı raporlar düzenlendi. Nitekim 12 Eylül darbesinden sonra Maraş Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Recep Haznedaroğlu, bu tek yanlı raporlara dayanarak katliamı tersine çevirip, işkenceyle sol bir gruba mal etmeyi deneyecekti. MİT raporlarının bu şekilde tanzim edilmesi, bizzat Türkeş'in talimatı ile olmuştu.


Hukuksuz yargıdan vicdani yargıya!


12 Eylül sonrasında Maraş olayları hakkında açılan davalar ise tam bir hukuk skandaliydi. Katliamın faili olarak 804 kişi yargılandı. Katliamda birinci dereceden rol oynayan 68 kişi ise hiç yakalanmadı. 379 kişi beraat etti. 1 ila 15 yıl arasında mahkumiyet cezası ile yargılanan 314 kişinin cezalarında önce 1/6 oranında indirim yapıldı, sonra hepsi mahkeme sürecinde salıverildi. 29 kişi hakkında verilen idam ve yedi kişi hakkında verilen müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozuldu. 1991'de çıkan Terörle Mücadele Yasası'nda yapılan değişiklikle de katliam sorumlularının hepsi salıverildi.


Böylece Maraş Katliamı dava dosyası sessiz sedasız kapatılmış oldu. Sonra da bu dosya hiç açılmadı.


Kim bilir, belki Maraş katliamı başta bizim kuşağımız olmak üzere, toplum olarak hepimizin yüzünü kızartıyor, vicdanımızı kanatıyor. Zayıflığımızla, güçsüzlüğümüzle, çaresizliğimizle yüzleşmekten korkuyoruz. Belki de bu yüzden kimsenin ulaşamayacağını düşündüğümüz derinliğimize gömdük Maraş katliamının izlerini... Nesneleştirdik, ona yabancılaştık.


Katliamı yapan partinin yıllar yılı Maraş'ta en güçlü parti olduğu, böylece 'en doğruyu bilir' halkımızın katliamcılığı ödüllendirdiği, katliamcılarla suç ortaklığı yaptığı gerçeğini değiştirmiyor. Katliamı örgütleyenlerden birinin basit bir soyadı değişikliği ile kendini unutturduğu, hatta halkın temsilcisi olarak TBMM'ne girdiği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Katliamı kontrgerilla, dönemin MİT görevlileri ve MHP'nin ortaklaşa düzenlediğini pekala iyi bilen 'vicdanlı ve dürüst' Ecevit'in MHP'yi iktidara taşıdığı gerçeğini de değiştirmiyor.


Katliamın asıl kurmaylarına gelince... Darbe koşulları yaratmak için Türkiye'yi istikrarsızlaştırma siyaseti güden, darbeyi "kendi çocuklarına" yaptıran ABD'nin, simgesel olması bakımından CIA ajanı A. Peck'in, Türkeş'in, dönemin MİT yetkililerinin; bölgedeki AP'li ve MHP'li il başkanları ve yöneticilerinin, iş adamlarının, toprak sahiplerinin, eşrafın, Çatlı ve Kırcı başta olmak üzere Susurluk Çetesinin katliamdaki sorumluluklarının kamuoyunun gündemine gelmediği, sorgulanmadığı ve bir hesaplaşma yaşanmadığı açık.


78'lilerin Sorumluluğu


Peki bir hesaplaşma olmayacaksa adalet nasıl sağlanacak? Adalet yoksa, demokrasi ve özgürlük nasıl olacak? Bir daha aynı şeylerin yaşanmamasının mahşeri vicdanı nasıl kurulacak? Yaptırım olmayan bir suç, her daim işlenmeye açık değil mi yoksa?


Ve 2 Temmuz Sivas katliamı, aynı makus tarihin tekerrürü değilse ne?


Bu kanlı tarihin bir daha yaşanmaması için 78'liler Girişimi olarak Maraş dosyasını yeniden açıyo-ruz.Adalet için, hak ve hukuk için, özgürlük ve demokrasi için Maraş katliamının kamuoyunun gündemine getirmeyi 78'lilerin tarih önünde bir sorumluluğu olarak kabul ediyoruz.


(*) 78'liler Girişimi Türkiye Sözcüsü


YARIN: AVUKAT NUSRET SANEM GÜNEŞ'İ YALANLADI


KAYNAK: Birgün Gazetesi


Birgün Gazetesi Yazı Dizisi: Maraş Katliamı Dosyası Tanıklar 28 . yılında katliamı anlatıyor


Yazı Dizisi: Maraş Katliamı Dosyası Tanıklar 28 . yılında katliamı anlatıyor


KATLİAM DOSYASI AÇILSIN: Yetkililerin 28 yıllık suskunluğu artık bitmeli ( 5)


İNCİ HEKİMOĞLU


Kararda, katliamı planlayanlar olarak MHP, Ülkücü Gençlik Derneği ve MİSK gibi parti ve örgütler ile ETKO, Kontr-Gerilla gibi illegal örgütlerin adının geçmesine rağmen, mahkeme soruşturmanın genişletilmesine ilişkin talepleri reddetti


Avukat Nusret Senem, eksiklerle dolu soruşturma ve gizlenen bilgiler nedeniyle adaletin yerine gelmediğini söylerken, Ökkeş Kenger'in kendisini kullandıklarını söylediği kişilerin kimler olduğunun hiç sorulmadığına dikkat çekiyor


Dava 1979 yılının Haziran ayında başlar. Haftanın 5 günü yapılan duruşmalar, 8 Ağustos 1980 günü sonuçlanır. Yargılananlar arasında olan MHP milletvekili Mehmet Yusuf Özsaş'ın oğlu, avukat Edip Özbaş'ın tutuklanması ise yargıçların hedef olmasına neden olur. Saldırı Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet Gazeteleri'nin 22 Nisan 1978 tarihli baskılarında geniş yer alır.


Tutuklama haberini alan MHP Milletvekili Özbaş ve yandaşları Adliye binasını basıp; I. Asliye Ceza Yargıcı Kazım Demirsu ve 2. Asliye Ceza Yargıcı Ertop Kan-maz'a saldırarak, "Sizi mahvedeceğim, pezevenkler..." diye küfreder. I. Asliye Ceza Yargıcı Kazım Demirsu, yediği yumruklar üzerine 5 günlük rapor alır. Saldırıya tanık olan Savcı Nuri Mimaroğlu şunları anlatır:


"Saat 08.40 sıralarıydı. Makam odamda, ceza hâkimlerimiz Kazim Demirsu ile Ertop Kanmaz arkadaşlar beni bekliyorlardı.. Odacı gelerek hakim beylerin beni makam odamda beklediklerini söyledi. Odaya girdiğimde her iki hakimlerimizin ayakta olduklarını, polis memuru ile MHP'li Milletvekilinin de içeride bulunduğunu gördüm. Milletvekilinin bana ilk sözü 'Pezevenk' oldu. Çeşitli hakaretler yağdırıyordu. Polisler milletvekilini dışarı çıkardılar.."


ÜÇ AVUKAT ÖLDÜRÜLDÜ


Saldırganların yargıyı işlevsiz kılmaya yönelik saldırıları bununla sınırlı kalmaz. Davanın müdahil avukatlarından Av. Ahmet Albay, Av. Ceyhun Can, Av. Halil Güllüoğlu peş peşe katledilirler.


Müdahil avukatlardan Nusret Senem, dava arkadaşı Güllüoğlu'nu şu cümlelerle tanımlar: "Adana'da herkesin, efendiliği ve bilgisi ile üzerinde saygı uyandırmış olan Av. Halil Sıtkı GÜLLÜOGLU öldürüldü. Adana Kapalı Spor Salonunda süren duruşmalar sırasında, sanıklar tarafından linç edilmekten son anda kendi çabası ile kurtulmayı başaran Halil abi, evinin önünde, arabasına bindiği sırada, ülkücü saldırganların kurşunlarına hedef olarak yasama veda etti. Onu asla unutamam."


Bunca ağır bedel ödeyerek adaletin yerine gelmesi için uğraşan avukatlara rağmen, tetikçi ve faillerinin tümünün açığa çıkarıldığı, cezalandırıldığı söylenemez.


DOSYADAKİ ÖRGÜTLENME


Avukat Senem, sanık ifadelerinde, tanık beyanlarında, devletin güvenlik görevlilerinin raporlarında, basının olaylara ilişkin haber ve fotoğraflarında, iddianame ve yargılamayı yapan Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi Gerekçeli Karar'n-da, katliamı planlayıp uygulayanlar olarak MHP, Ülkücü Gençlik Derneği ve MİSK gibi yasal olarak kurulmuş parti ve örgütler ile ETKO, Kontr-Gerilla gibi illegal örgütlerin adının geçtiğini vurgulayarak, davaya ilişkin şu değerlendirmeleri yapar:


"Yapılan yargılamalar neticesinde MHP ve diğer ülkücü kuruluşlar hakkında suç duyuruları reddedildi. Sıkıyönetim Mahkemesi ortaya çıkan kanıtları görmezden geldi. Yeterli kanıt bulunmadığını ileri sürdü. Mahkeme, sanıkların olay tarihlerinde MHP'ye kayıtlı olduğu konusunda araştırma yapılması taleplerini reddettiği halde, 'sanıkların üye olduklarına dair dava dosyasında herhangi bir bilgi bulunmadığından; müdahil vekillerinin adı geçen parti hakkında C. Başsavcılığına başvurması konusunda istemlerinin reddine' karar verdi."


Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Hatay İlleri Sıkıyönetim Askeri Komutanlığı 1. Nolu Askeri Mahkemesi'nde görülen davada yargılanan 804 kişinin 29'u ölüm cezasına, 7'si müebbet hapse; 7'si 15-24 yıl arasında, 29'u 10-15 Yıl 259'u da 5"10 yıl arasında, 26'sı ise 1-5 yıl arasında hapis cezası aldılar. 379 kişi davadan beraat ederken 68 kişi firarda olduğu, veya dava sırasında ölmüş olduğu için davadan düştü. Öte yandan ölüm ve müebbet hapis cezaları dışındakilere 1/6 oranında cezai indirim uygulanarak cezaları azaltıldı. Ardından mahkemenin kararı Yargıtayca bozulmuştur. Yeni yargılama sonucunda da idam cezaları uygulanmadı. Ve büyük kısmının Nisan 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle cezaları ertelendi ve serbest bırakıldılar.


Maraş dosyası hukuken kapansa da toplum vicdanında asla kapanmadı. "Topluma karşı işlenen suçlar" ve "insanlık suçu" olarak tanımlanıp, yeniden soruşturulması gereken olaylardan olan Maraş katliamının, cinayetlerin, faili meçhullerin hüküm sürdüğü bu düzende üzerimize düşen görevin tanımını ise; 10 Mart 2003 yılında yitirdiğimiz, yaşamını hukuka, adalete ve "insan hakları"na adamış, "Emil Abi"mize bırakarak sonlandıralım:


"Eğer insansanız, Hitlerleri, Himlerleri kıskandıracak Kahramanmaraş kıyımının yapıldığı bu ülkede şovenizmin karşısına dikileceksiniz..." »


AVUKAT NUSRET SENEM : "Güneş önce hesap versin"


KAHRAMANMARAŞ davasının müdahil avukatı Nusret Senem, Hasan Fehmi Güneş'i yalanlayarak, Güneş'in bütün ilgili kurumlara yolladığı ve dava dosyasında da bulunduğunu söylediği rapora ilişkin sorumuza "dosyada öyle bir rapor falan yok, Güneş de bu olayla ilgili hiçbir şey yapmadı" dedi.


Hükümet Konağı'na girmeye çalışanları askerlerin ateş açarak durdurduğu olaylar sırasında yaralanan 8 saldırgan olduğunu belirten Senem, bu saldırganların tedavi edildikleri hastaneden kaçtıklarına dikkat çekerek, katliamın önemli aktörlerinden Ökkeş Kenger'e ilişkin de şu bilgiyi verdi: "Ökkeş Kenger, yakalandıktan sonra Tugay Komutanı Tuğgeneral Mahmut Boğuşlu'ya ağlayarak 'beni kullandılar' dedi. Bu tutanaklarda var. Kimse sormadı, kimin kullandığını.


Güneş önce bunların hesabını versin."


» İçişleri ve Adalet Bakanlığına sorular:


» Savcı Saner'in gizlenen raporunu açıklayın


» Özaydınlı'nın hazırlattığı raporu açıklayın


» Katliamı organize eden 4 MİT görevlisi kim?


» Katliamda yer alan ve hastaneden kaçan 8 kişi kim?


» Dönemin Maraş Emniyet Müdürü kimdi ve olaylardan sonra kendini nasıl savundu?


» Güneş'in devletin içinde yer aldığını söylediği "örtülü örgütlenme"nin bağlı olduğu makam neresi?


» Ökkeş Kenger'i kimler kullandı? » Ünal Osmanağaoğlu hakkında Mamak katliamından soruşturma açıldı mı?


» Soruşturmada hangi sonuçlara ulaşıldı?


"Kadrolu tetikçiler


KAHRAMANMARAŞ katliamının "ünlü" tetikçileri Haluk Kırcı ve Ünal Osmanağaoğlu'nun sanığı oldukları tek dava bu değildi. Osmanağaoğlu, Kemal Türkler davasından halen tutuksuz yargı-lansa da Haluk Kırcı ve arkadaşları ile 7 TİP'linin katledildiği Bahçeli-evler katliamı davasında 7 kez müebbet hapis cezasına mahkûm oldu. Türkler davasının müdahil avukatı Rasim Öz'ün verdiği bilgilere göre, halen Bandırma Cezaevinde bulunan Osmanağaoğlu'nun karıştığı bir başka katliam ise 3 kişinin öldüğü, 14 kişinin yaralandığı Mamak'ta belediye otobüsünün taranması olayı. Ancak "yaptığım araştırmalarda bu olayla ilgili hakkında dava açılmadığını ve zaman aşımına uğratıldığını öğrendim" diyen Rasim Öz, bununla ilgili bir soruşturma açılıp açılmadığını, açıldıysa nasıl sonuçlandığını ise bir türlü öğreneme-diğini belirtiyor.


*** BİTTİ ***


KAYNAK: Birgün Gazetesi

Yazan: TOLES

˙Her Hakkım Saklıdır®™
Not. Alıntıdır.