Bu Blogda Ara

22 Aralık 2009 Salı

KÜRT TERÖR ÖRGÜTÜNÜN DERİN CİNAYETLERİ


Koma Komalên Kurdistan PAÇAVRASI

HRK_ARGK_HPG_1982-1986-2000-PAÇAVRASI

KADEK_2002-2003-PAÇAVRASI

Kongra_Gel_2003-PAÇAVRASI

PKK_1978-PAÇAVRASI

Pkk1995-PAÇAVRASI

Pkk-PAÇAVRASI

Kürt Terör Örgütünün derin cinayetleri


HAŞIM SÖYLEMEZ

Sayı: 718/ Tarih : 08-09-2008

Ergenekon soruşturması kapsamında ifadesi alınan Şemdin Sakık ‘Kürt Ergenekonu’na dair çarpıcı açıklamalarda bulunuyor. Sakık’ın anlattıklarına göre PKK’nın kuruluşunda yer alanların neredeyse tamamı Öcalan’ın talimatıyla öldürüldü.

Parmaksız Zeki kod adlı eski PKK’lı Şemdin Sakık, 13 Nisan 1998’de ‘Yarasa Operasyonu’ ile Kuzey Irak’ta yakalanıp Türkiye’ye getirildi. Sakık, yıllardır, yattığı Diyarbakır Cezaevi’nden yaptığı açıklamalarla terör örgütü PKK hakkında önemli bilgiler veriyor. Yaklaşık yirmi yılını geçirdiği ve üst düzey sorumluluğa kadar yükseldiği PKK hakkında kitaplar yazan Sakık, daha çok İmralı’da tutuklu teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın özel hayatına dair bilgileri ifşa ediyor. Adalet Bakanlığı tarafından ‘sakıncalı” bulunan Sakık’ın son kitabının yayımlanmasına izin verilmedi. “İmralı’da Bir Tiran” isimli çalışmaya Aksiyon ulaştı.

Terör örgütü içindeki idamlar, derin komplolar ve Öcalan’ın bir güce bağlı çalıştığı noktasında ilginç ayrıntılara yer veriliyor kitapta. Örgüt içi idamlar başlı başına incelemeye değer. Öcalan’ın talimatıyla verilen ölüm emirlerinin, PKK’nın kuruluşunda bulunmuş kişilere yönelik olması dikkat çekici. Öcalan ile yola çıkanlar ‘ajan’ suçlamasıyla bir bir öldürülüyor. Kitaba göre, PKK ve Öcalan’ın derin bağlantılarını çözen asla affedilmiyor. Sakık, Öcalan’ın yaşantısını ve hastalık derecesine vardığını iddia ettiği komplekslerini de aktarıyor.
APO PAŞA OLMAK İSTİYOR

Çalışmada, Öcalan’ın ailesi ve çocukluğuna dair anekdotlar aktarılıyor. Sakık’a göre, Urfa’da bulanan Mehmet Öcalan başta olmak üzere ailenin bütün fertlerine örgüt kasasından yıllardır para aktarılıyor. Öcalan’ın askerî okula gidip paşa olmak istediği ise kitaptaki diğer ayrıntı. “Ancak eğitimini yarıda bıraktı. ‘Halkın çıkarları için okulumu terk ettim’ dedi. Okumanın işbirlikçilik olduğunu söyleyerek tahsil gören gençleri suçladı. Onlara okulu terk edin çağrısında bulundu. Okulların yakılması, öğretmenlerin katledilmesi için talimat verdi.”
Sakık, Öcalan’ı anlatırken onun kendini peygamberlerden daha üstün tuttuğunu, hatta peygamber olduğunu düşündüğünü belirtiyor. Peygamberleri de küçümsediğini anlatan Sakık, Öcalan’ın bizzat şahit olduğunu söylediği bir konuşmasını da aktarıyor: “Aha Dâvud’un Zebur’u. O da vahiyle gelmiş. İçinde kendine ait ne kadar fikir olup olmadığı tartışmalıdır. Aha Musa’nın Tevrat’ı. Değiştirile değiştirile günümüze gelmesine rağmen bomboş. Aha İsa’nın İncil’i. Başlıklarına baktım, bir göz gezdirdim. Sözüm ona sevgiyi işliyor ama benim yaptığım gibi somutluk kazandırmıyor. Aha Muhammed’in Kuran’ı. Korkutmaktan başka ne yazmış ki? O ayetleri de onun yazıp yazmadığı belli değil. İşte görüyorsunuz, çağları aşan peygamberler bile sadece birer kitap yazmış. Hatta kitapsız olanlar da var. Ama ben hepsini aştım. Tamı tamına beş yüz kitap yazdım. Sina Dağı’na çıksaydım, öyle Musa’nın yaptığı gibi On Emir’le değil, en az on kitapla dönerdim. Ben Hira Dağı’na çıksaydım, Allah kadar bilgiyle donanıp öyle gelirdim. İnsan çıkar, Tanrı inerdim.”

Öcalan’ın tam bir megaloman olduğunu ve daima kendisini fotoğraflayan iki örgüt mensubunun bulunduğunu yazan Sakık’a göre Öcalan’a ait görünen kitaplar da aslında başkalarına ait: “Sözleri kayda alınır, militanlar tarafından düzeltilir, gerektiğinde cümleler tümden değiştirilirdi. İçine ünlü filozoflardan çalıntı sözler yerleştirilirdi. Bu çalışma sonrasında ortaya çıkan materyale Öcalan’ın kitapları denirdi. Kimi militanlar kaleme aldıkları yazıların altına Öcalan imzası attıktan sonra, o kitabın yayınlanmasına izin verilirdi. Gerek İmralı’daki savunmalar sürecinde, gerekse de AİHM’e sunduğu savunmalar tam bir hırsızlık ve kopya örneğidir. Manifesto veya savunma denilen kitabın tarih bölümleri ABD’li (aslında Avustralyalı) tarihçi Gordon Childe’nin tezlerinden olduğu gibi kopya edilmiştir. Engels’in Ayaklanma Üzerine Tezler adlı yapıtını da kendi tezi olarak yayınladı.”

YAŞAR KEMAL’DEN ROMANINI YAZMASINI İSTEMİŞ
Sakık’a göre Öcalan, Yaşar Kemal’den kendi romanını yazmasını istemiş; “Aha ben, güneş gibi ortadayım… Aslında doğru bakmasını bilseydiniz, Kürt romanını çoktan yazdığımı görecektiniz. Türk romanını da yazmış sayılırım. Görüyorsun, bazıları da sözde kendilerine romancı diyor. Örneğin Yaşar Kemal. O yeni yetme Kemal’den söz ediyorum. Benim gibi büyük ve de mücadeleci bir kişilik varken, böyle bir halkın varlık yokluk savaşı yürütülürken; o gitmiş Çukurova’nın börtü böceğiyle uğraşıyor… Yazık değil mi, insan bu kadar değeri görmezden gelir mi?”
Öcalan, Orhan Pamuk’u da yerden yere vuruyor, onu hayal yazmakla suçluyor: “Nakkaşları yazıyor. Bu büyük savaşı görsene, bu inanılmaz kişilik abidesine baksana. Böyle sıradan ve basit şeylerle uğraşmanın ne anlamı var. Kesinlikle Özel Savaş’ın bir yönlendirmesidir.” Şemdin Sakık’ın kitabında Abdullah Öcalan, yazar Ahmet Altan için de benzer şeyler söylüyor. Öcalan, Altan’ın halkı yozlaştırmak için özel görevlendirildiğini de ileri sürüyor. Öcalan, aynı şeyleri Kürt yazar Mehmet Uzun ve Musa Anter için de dile getiriyor. Ergenekon iddianamesine yansıyan fotoğraflarıyla gündeme gelen Yalçın Küçük, Öcalan’ın beğendiği tek isim.

Öcalan, kendi adının ve yaptıklarının içinde geçtiği şarkılar yapılmasını da istiyor. Ermenistan Kürtlerinden Aram Tigran’ı, kendisi için şarkı bestelesin diye kiralıyor. Hatta bu çaba karşılığında Tigran’a her beste için nakit para veriyor, ayrıca Halep ve Paris’te iki ev satın alıyor. Öcalan daha sonra aynı teklifi başka sanatçılara da götürüyor Şemdin Sakık’ın iddiasına göre: “Benzer teklifleri Şivan Perver, eşi Gülistan Perver ve Civan Haco’ya da götürdü. Ama bu sanatçılardan yüz bulamadı.”

33 ERİ ŞEHİT EDENLERE ÖDÜL VERİLDİ

Mardin, Şırnak ve Sivas yöresi başta olmak üzere, ülkenin birçok yerinde yaşanan köy baskınlarının ve katliam düzeyine varan eylemlerin hepsinin Abdullah Öcalan’ın talimatıyla gerçekleştiğini anlatan Sakık, duruma göre bu eylemleri kabul ya da inkâr ettiğini yazıyor. 33 erin şehit edilmesi olayını da kitabında anlatan Sakık, talimatın Öcalan tarafından bizzat verildiğini belirtiyor: “1993 yılının mayıs ayında, sorumluluğu altında hareket eden bütün silahlı gruplara, gelişen operasyonlara karşı misilleme yapma yönünde talimatlar verdi. Bingöl-Elazığ karayolunda yaşanan olayda 33 asker öldürüldü. Bu olaydan hemen sonra Öcalan olayı sahiplenerek savundu ve değerlendirmeler yaptı. BBC radyosuna verdiği demeçte, bu eylemi üstlendi ve eylemin misilleme eylemi olduğunu söyledi. Gerek Türkiye genelinde, gerek dünya kamuoyunda bu eyleme karşı sert tepkiler ortaya çıkınca, bu sefer de yüz seksen derecelik dönüş yaptı. Eylemin örgüt içi çeteler tarafından yapıldığını söylemeye başladı. Hatta isim vererek olay mahallinden oldukça uzaklarda bulunan şahsımı tepkilerin hedefi yaptı. Bir yandan sorumluların cezalandırılacağını söylerken, diğer taraftan da eylem sorumlularına kutlama mesajları gönderdi. Onları ödüllendirdi. Hatta serbest bırakılan birkaç Kürt kökenli askeri öldürmedikleri için de eylemcileri eleştirdi.” Ergenekon iddianamesinde 33 erin şehit edilmesi olayını, tutuklu Doğu Perinçek’in azmettirdiği de ileri sürülüyor. Ancak talimatın Öcalan’ın onayı ile verildiğine dair emir ve talimatların PKK’nın kayıp arşivinde olduğu belirtiliyor.

OLOF PALME CİNAYETİNİ KULLANDI
Öcalan aynı tavrı İsveç Başbakanı Olof Palme cinayetinde de gösteriyor: “Öcalan Roma’dayken Palme suikastının MİT tarafından gerçekleştirildiğini ortaya atarak İsveç ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmeye çalıştı. Cinayetleri bile kendine bir yer açmanın aracına dönüştürdü. Türkiye’ye getirildiğinde ise Olof Palme cinayetini PKK’dan ayrılanların işlediğini söyleyerek bu kez Türkiye’ye yaranmaya çalıştı.”
ÇATIŞMALAR 12 EYLÜL’E ZEMİN HAZIRLADI
Sakık, kitapta terör örgütünün tarihini anlatırken de ‘derin’ ilişkilere dair ipuçları veriyor. Çatışmalı ortam ve o ortamda gerçekleşen komploların anlatılması oldukça manidar. PKK, diğer örgütleri tasfiye ettikten sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne yerleşmeye başlar. İki temel alan Diyarbakır kent merkezi ve Urfa kırsalıdır. 1976-1979 yıllarını kapsayan bu süreç, bölgede faaliyet yürüten Kürt örgütleriyle de çatışma yılları olur. Örgütün ilk silahlı grupları olan tabancalı suikast timleri bu saldırılar için kurulur. Sırasıyla ÖY (Özgürlük Yolu), DDKD ve KUK (Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları) gibi Kürt grupları, Öcalan’ın azmettirdiği cinayetlere maruz kalır. Apocu gruptan ayrılmak isteyenler tek tek öldürülür. Kurulduğu yıldan itibaren radikalleşen terör örgütü, yaptıklarıyla 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’ne davetiye çıkarır. Ancak darbeden hiç etkilenmez.
Abdullah Öcalan’ın kontrolündeki PKK, devlet bürokrasisinde çalışan Kürtleri ‘işbirlikçi’ ilan eder. Orta ölçekli Kürt zenginlerini kara listeye alarak vergiye bağlar. Sakık, o günleri şöyle anlatıyor: “Vergi vermeyenleri öldürttü. Faili meçhul olarak tarihe geçen birçok cinayetin altında imzası olduğu hâlde, bu cinayetleri bile bir başka Kürdü suçlamakta kullandı. Örgüte katılmayan, başka örgütlenmelere giden, en küçük bir eleştiri yapan veya onu benimsemeyen her insanı doğal düşmanı saydı ve her türlü saldırıya maruz bıraktı.”
KOMPLOYLA ÖLDÜRÜLENLER
PKK’da başlayan seri cinayetler ve komplolar, Öcalan ile onun derin ilişkisini bilenlere namlunun çevrilmesine neden olur. PKK ve Kürtler açısından önemli olan isimler bu süreçte bir bir vurulur. Bunların başında Haki Karer gelir. Türk kökenli Karer, PKK’nın kurucularından. Bireysel özellikleriyle grupta önderleşmeye ve Öcalan’ın öncülüğünü tartışmalı hâle getirmeye adaydır. Bu durum Öcalan’ın dikkatinden kaçmaz. Hatta giderek, grubun Apocular-Hakiciler diye bölündüğü söylentileri yaygınlaşır. 18 Mayıs 1977 tarihinde, Antep’te, bir tartışma esnasında çıkan kavgada Haki Karer vurulur. Böylesine önemli birinin sıradan bir kahvede, çok basit bir biçimde vurulması dikkat çekicidir. Ardından koruması olarak yanında bulunan kişi de Karer’i koruyamadığı gerekçesiyle örgüt tarafından öldürülür. Öcalan’ın Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden tanıdığı, sol örgüt üyesi bir kişi de Haki Karer’in katili olarak öldürülür. Bütün bunlar peş peşe gelişir. Karer’in vuruluşunun üzerindeki sis perdesi hiçbir zaman aralanmaz. Yıllar sonra da kardeşi Baki Karer (Süleyman) hain ilan edilerek vurulur. Karer’den sonra sıra Mehmet Karasungur’dadır.
PKK’NIN KAHRAMANLAŞTIRDIĞI KORKMAZ’I ÖCALAN MI ÖLDÜRTTÜ?
Türk kökenli Kemal Pir’in hikâyesi ise daha derindir. PKK’nın kuruluşunda rol alan üç kişiden biridir. 12 Eylül’den önce Lübnan’a gider. Öcalan’ın talimatıyla Türkiye’ye gönderilir. Yanında Mahsum Korkmaz ve Mehmet Can Yüce vardır. Kozluk’ta yolları asker tarafından kesilir; Kemal Pir ve Mehmet Can Yüce yakalanır. Sakık, kitabında Pir’in ölümünü Öcalan’a bağlıyor: “Pir ve arkadaşlarının ölüm orucuna yatmalarında, eriyerek can vermelerinde bir sakınca görmez. Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş ve Mazlum Doğan olmak üzere onlarca örgüt lideri, ya Öcalan’ın talimatıyla ya da Öcalan’ın yurtdışına kaçmasını protesto etmek amacıyla kendilerini yakarak, boğarak, ölüm oruçlarına yatarak öldürürler.” Ancak Öcalan’ın bu ölümlere yorumu çok daha farklıdır: “Onlar ölmediler, onlar Öcalan’ın içine eridiler, onlara layık olmak istiyorsanız Öcalan’ı dinleyin... Onun izinde gidin.”
Abdullah Öcalan, ölen ve öldürülen herkesin üzerinden prim sağlamayı da bildi. Bunlardan biri de Egid kod isimli Mahsum Korkmaz. 1985’te, yoğunlaşan askerî operasyonlar sonucunda terör örgütü büyük darbe alır. Operasyonlardan kurtulan birkaç yüz militan, korunmak amacıyla Irak’taki kamplara çekilir. Buna rağmen, o anda Irak kamplarında bulunan Korkmaz, otuz kişilik bir militan grubunun başında Türkiye’ye gönderilir. Bu grubun Gabar Dağı’na üslenmesi, kışı burada geçirdikten sonra eylemlere başlaması istenir. Olayın gerisini Şemdin Sakık aktarıyor: “Benim de içinde bulunduğum bu grup, Türkiye sınırını geçer geçmez, güvenlik kuvvetlerinin takibine alındı. Sonbahar ve kış mevsimi baştan başa operasyonlardan kaçma ve çatışmalara maruz kalma ile geçti. Çatışma ve operasyonların olmadığı günlerde ise doğa ve açlıkla boğuşmak zorunda kaldık. Bazen operasyonlarda kayıplar verirken, bazen de açlıktan ölme ve bitkin düşmeler yaşandı. Sessiz ve kansız bir katliamın kurbanlarıydık; ama farkında değildik. 28 Mart 1986’da, sadece ekmek bulmak amacıyla bir gece yürüyüş yapmak zorunda kaldık. Bulunduğumuz bölgede her gece atılan yüzlerce pusudan birine düştük. Bu pusuda bir arkadaşımızın hafif yara alması dışında hiçbirimize zarar gelmezken, Öcalan’ın sağ kolu Mahsum Korkmaz alnından tek kurşunla vuruldu. Nasıl vurulduğunu aramızda uzun uzadıya tartıştık. Gerekli araştırmaları yaptık. Bir süre sonra olay yerine giderek tahkikatta bulunduk. Sonuçta içimizden birinin kurşunuyla vurulduğu sonucuna vardık. Bu kişinin Feyzi Aslan (Selim) olduğu konusunda şüphemiz kalmamıştı. Çünkü bu kişi tabancasını olay yerinde bırakmıştı. Zaten olay sonrasında Öcalan ile ilişkiye girip grubun sorumluluğunu almıştı.”

Feyzi Aslan İran’a oradan da Rusya’ya gönderilir. Daha sonra Mahsum Korkmaz ismi bayraklaştırılır. Öcalan tarafından ismi Bekaa’daki kampa verilir. Hâlen aynı isimde Kandil’de bir akademi bulunuyor. Ve Korkmaz bir efsane olarak yeni militanlara anlatılıyor. Korkmaz’ın ölümü PKK tarihindeki en ‘derin’ cinayetlerden biri olarak bilinir.
PKK’nın kurucularından Abdullah Ekinci’nin (Gözlüklü Ali) öldürülmesi de oldukça ilginç. Ekinci’nin 1986’da intihar ettiği ileri sürülür. Sakık, cesedin Bekaa’daki kayalıkların altına gömülü olduğunu söylüyor. Müslüm Durgun’un (Dr. Baran) durumu da farklı değildir; Nisan 1994’te Şam’da bulunduğu sırada intihar ettiği söylenir.
KADINLAR BİR BİR VURULUR
Şemdin Sakık, kitabında teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın kadın militanları nasıl istismar ettiğini de örnekler vererek anlatıyor. Öcalan’ın Suriye’de bulunan ‘yoğunlaşma’ adı verilen evlere istediği kadın militanı aldığı belirtiliyor. Hatta Öcalan kadınları seçmek için PKK’lıların eğitim sırasında çekilen görüntülerini izleyip beğendiği teröristi Suriye’ye çağırıyor. Sakık, tanık olduğu olayları aktarırken idamların kime sorulması gerektiğini de söylüyor: “Öcalan, bütün bu kızları eğitim için çağırdığını söylüyordu. Herkese sahip olmak istiyordu; ama kızların çoğunluğu cinsel tacizlere ve köleleştirme yaklaşımlarına boyun eğmediler. Bu kızlara, ‘fahişeler, ajanlar, önderliğe özel savaş açmışlar’ diyerek suçlamalarda bulunurdu. Küfür sağanağı altında bir-iki tetikçiye teslim edip sorgulama merkezi olan Lübnan’ın Bar Elias Kenti’ne gönderirdi. Düzmece ifadeler imzalatır ve haklarındaki ölüm cezalarını onayladıktan sonra ya döverek ya boğarak ya da kurşuna dizerek öldürtürdü. Irzına geçtiği kızların sayısını bilmediği gibi tecavüzünü reddeden kaç kızı ölüme gönderdiğini de bilemez. Ama belki Rıza Altun kaç kızı öldürdüğünü bilir.”

‘Yoğunlaşma’ evlerinden geçip sonra ‘ajan diye öldürdüğü’ kızların isimleri de var kitapta. Her kızın hayatı uzun uzun anlatılıyor. Evin, Adife, Dilan, Saime, Ayten, Bircan bunlardan sadece birkaçı. Ancak kitapta yer alan bir bölüm dehşet verici boyutta. Öcalan’ın, kardeşi Osman Öcalan’ın karısını nasıl alıkoyduğu ve Selim Çürükkaya’nın eşine nasıl tecavüz ettiği aktarılıyor.


VEDAT AYDIN PKK’LI DEĞİLDİ
“İmralı’da Bir Tiran” isimli kitapta Şemdin Sakık, çok iyi tanıdığı Öcalan’ın yakaladığı fırsatları nasıl değerlendirdiğini de anlatıyor. Sakık bunun için Vedat Aydın örneğini veriyor: “ Aydın, Bismilli bir toprak ağasının oğluydu. 12 Eylül’de, Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde, DDKD Davası’ndan yargılanmış ve Diyarbakır Askeri Hapishanesi’nde kalmıştı. Sürekli PKK ile ideolojik politik çatışmaya girmişti. Hatta onların saldırısına uğrayıp yaralandığı bile söylenir. Öcalan 1989 yılında Aydın’ın örgüte katılması yönünde ikna edilmesi ya da ‘hain’ diye teşhir edilerek etkisizleştirilmesi kararına vardı. Ama Aydın, PKK’lı olmayı reddetti. Bu tutumunu son ana kadar sürdürdü. 1991’de gerilimli bir süreçte kaçırılıp öldürüldü. (Kapatılan Halkın Emek Partisi Diyarbakır İl Başkanı olan Aydın, 5 Temmuz 1991’de kaçırılıp öldürülür. Bu cinayette Ergenekon parmağı olduğu ileri sürülüyor.) Ölümünden sonra, ‘en iyi insan ölü insandır’ mantığının gereği olarak ona da sahip çıkarak cenazesini ve gerisinde bıraktığı sevgiyi sömürmekte gecikmedi ve halen de bu sömürü devam ediyor.”


PKK’NIN DERİN İNFAZLARI

Şemdin Sakık, kitabında Öcalan’ın talimatıyla gerçekleştiren önemli idamları bir bir sıralıyor:

Ali Doğan Yıldırım: 1976’da, Ankara’da öldürülür. Ancak örgüt, tepki çekmemek için bunu ‘intihar’ diye duyurur. Bu olay sonrasında, 2 Eylül 1979 tarihli Aydınlık Gazetesi’nde, Têkoşîn grubu adına yayımlanan bir bildiride infazın iç yüzü şöyle anlatılır: “Ortaya çıkışlarıyla birlikte, 1976’da kendi arkadaşları Ali Doğan Yıldırım’ı kaldığı evde adeta polis adına beynine tek kurşun sıkarak öldürdüler. Cesedini bir sokağa bırakarak ‘arkadaşımızı çelik yelekli polis timleri vurdu’ yaygarasını kopardılar. Daha sonra olay öğrenilince, kaza olduğunu söyleyerek geçiştirdiler. Ali Doğan’ın öldürülmesinde kullanılan tabanca daha sonra Kemal Pir’in üzerinde yakalandı…”
Mehmet Turan: PKK’nın 1. Kuruluş Kongresi’ne katılan kadrolardan. Öcalan’ın MİT ajanı olarak bilinen Pilot Necati ile ilişkisini derinlemesine bilen, derin devletle olan ilişkisine ve birçok karanlık olaya şahit olan Mehmet Turan, ‘ajan-provokatörlükle suçlanır. 1979 yılında Mardin’de öldürülür.
Baki Karer (Süleyman): 1978’de, Antep’te öldürülen Hakkı Karer’in kardeşi. Kardeşinin ölümünde başından beri Öcalan’dan kuşku duyar. Baki Karer de diğerleri gibi, ‘önderlik çizgisiyle oynamak, önderliğe karşı kadroları kışkırtmak ve parti saflarında tasfiyecilik geliştirmek’ iddialarıyla suçlanır. 1982’de Lübnan’da kaçarken yakalanıp idam edilir.

Abdullah Kumral (Yusuf Hoca): 1979-1980 yıllarında, PKK’nın Gaziantep il sekreterliğini yapar. Öcalan’ı eleştirdiği için göz hapsine alınır. Ardından örgütten kaçar. Ancak Suriye istihbaratı tarafından yakalanarak PKK’ya teslim edilir. Bekaa Kampı’nda, kulaklarına tüfek harbisi sokularak ve bin bir çeşit işkenceye maruz bırakılarak öldürülür.
Şükrü Karakuş (Şoreş): 1982’de Bekaa Vadisi’nde ‘Türkiye’ye gidip eylem yapmak için uygun zaman değildir’ dediği için Mahsum Korkmaz tarafından kurşuna dizilerek öldürülür.

Cemile Merkit (Seher): Örgüt kararıyla Ali Haydar Kaytan ile evlendirilir. Hamile kalır. Öcalan’ın talimatıyla altı aylık bebeğini düşürür. Mayıs 1982’de, Bekaa Vadisi kayalıklarında öldürülür. Daha sonraki tarihlerde Seher’in akıbetini araştıran ağabeyi Yıldırım Merkit ve babası da örgüt tarafından ortadan kaldırılır.

Murat Bayraklı: 1982’de PKK 2. Kongresi sonrasında, örgüt içi temizlik hareketinin kurbanlarından biri. Bu süreçte Türkiye’den yurtdışına kaçan Murat Bayraklı, 5 Haziran 1984 günü, Batı Berlin’de, bir çöp konteynırında yakılarak öldürülür. Enver Ata: Örgütün yurtdışındaki önemli kadrolarından. 20 Haziran 1984’te, İsveç’in Uppsala şehrinde, otobüs durağında beklerken, örgüt militanları tarafından öldürülür.

Resul Altınok (Davut): Avrupa ülkelerinde faaliyet yürütür. 1982’de, PKK’nın 2. Kongresi için Şam’a çağrılır. Havaalanına inince Öcalan’ın görevlendirdiği iki kişi tarafından Suriye istihbaratının denetiminde bulunan bir hücre evine götürülür. Sorgudan sonra idam edilecektir. Ali Haydar Kaytan ve Ömer Altun; Resul Altınok’a önce bir çukur kazdırır, sonra çukur içinde kafasına kurşun sıkarlar.
İzzettin Evcil (Serdar): 1977-79 arasında PKK Batman sorumlusu ve örgütün 12 Eylül Askerî Darbesi öncesinde önde gelen kadrolarından. 1984 sonlarında, PKK içerisinde muhalif çizgi oluşturduğu gerekçesiyle öldürülür.
Zülfü Gök: PKK muhalifi Enver Ata ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle 7 Ağustos 1984’te, Almanya’da arabasının içinde kurşunlanarak öldürülür.

Çetin Güngör (Semir): 12 Eylül Askerî Darbesi sonrasında Avrupa’daki PKK faaliyetlerini örgütler. Aralık 1981’de ERNK Avrupa Sorumlusu olur. 1982 baharında toplanan PKK 2. Kongresi’ne çağrılır. Kongre’de görüşlerini açıklarken hakkında idam kararı çıkarılır. Bu kararın infazı için, Federal Almanya’da bir evde gözaltına alınır. Buradan kaçar; ancak İsveç’in Stockholm kentinde öldürülür.

Lamia Baksi (Dr. Jîyan): Yazar Mahmut Baksi’nın kız kardeşi. ‘İsveç hükûmetinin ajanı’ ilan edilir ve infazı gerçekleştirilir. Olof Palme cinayetini sorgular. Bu Öcalan tarafından boynuna asılan yafta olur. İnfazı Cemil Bayık biliyor.

Mustafa Ömürcan (Sarı Ömer): PKK-MK üyesi Ali Ömürcan’ın yeğeni. 1980 öncesinde PKK’nın Avrupa kadrosu olarak faaliyet yürüttü. 1986’da, PKK’nın 3. Kongresi’ne katılmak üzere Şam’a gider. Bir sene sonra, örgüt talimatlarına karşı gelmek suçundan idam edilir.

Mahmut Bilgili: 12 Eylül döneminde PKK davalarına bakan bir avukattır. Mart 1987’de Hollanda’da bir lokantada öldürülür. Cesedi parçalanarak kanalizasyon çukuruna atılır.
Mehmet Tunç: Bir dönem Avrupa’da PKK yapılanması içinde yer alır. Şam’a çağırılıp öldürülür.
Dilaver Yıldırım (Haydar): PKK’nın oluşumunda yer alır. İlk eylemi PKK yöneticisi Kemal Pir’i Sinop Ulubey Hapishanesi’nden kaçırmak olur. Örgüt’e mali kaynak sağlamak amacıyla Ankara’da 1977’de Güven Hastanesi’nin soyulması eylemini gerçekleştirir. Bu soygun sırasında yakalanır ve 12 Eylül sürecini hapishanede geçirir. Lübnan’daki kamplara çağrılır. Ve bir gece intihar ettiği söylenir.
Halil Kaya (Kör Cemal): PKK’nın 3. Kongresi’nde genel sekreter birinci yardımcılığına getirilir. Ahmet Kesip tarafından ağır bir işkenceye tabi tutulur. Öcalan’ın talimatıyla kurşuna dizilerek idam edilir. Cesedi Zağros dağı eteğine gömülür.
Mustafa Çimen (Teyfik): PKK’nın ilk silahlı birliklerinden 14 Temmuz Silahlı Propaganda Takımı’nın üyesi. Mahsum Korkmaz’ın (Egît) hem siyasi hem de askerî yardımcısı. 15 Ağustos 1985’te Eruh’ta bir jandarma karakoluna yapılan baskında yer alır. Aynı yıl bir çatışmada TSK’nin eline sağ geçince Öcalan tarafından ‘hain’ ilan edilir ve hakkında ölüm emri çıkarılır. Pişmanlık Yasası’ndan yararlanan Mustafa Çimen, 1990’da hapishaneden tahliye olunca Urfa’da PKK timlerince öldürülür.
Şahin Dönmez: Elazığ’da iken, şüpheli bir şekilde tutuklanır. Elazığ Bölge Sorumlusu olduğunu ve kaldığı adresi bilen tek kişi Öcalan’dır. Dönmez’in Elazığ’a ulaşır ulaşmaz tutuklanışının sebepleri üzerindeki sis perdesi hiçbir zaman aralanmaz. Durumun farkına varan Dönmez, devletle işbirliğine girer. Sorgusu sırasında, Öcalan’ın kaldığı adresi bildiğini ve gidip getirebileceklerini ısrarla söylemesine rağmen herhangi bir operasyon yapılmaz. Yıllarca cezasını çektikten sonra cezaevinden çıkar çıkmaz, tetikçiler tarafından vurularak öldürülür.

Şahin Baliç (Metin): Bekaa Vadisi’ndeki Mahsum Korkmaz Akademisi’nin başında kaldığı altı ay içinde, her biri bir metrekare olan 60 hücre yaptırır. Bu hücreleri akademi denilen sahaya gelen kuşkulu gençlerle, özellikle öğrencilerle doldurur. Ona göre, öğrenciler Kemalist ajanlardır. Gün geçmesin ki birkaç kişi yargılanıp haklarında idam cezaları verilip onaylanmasın. Baliç gerçek mermilerin kullanıldığı bir tatbikat düzenler. Abdullah Öcalan da burada hazır bulunur. Hasan Bindal tatbikatı izleyenler arasındadır. Nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla Hasan Bindal anında can verir. Olay anında, Öcalan’ın yanı başında bulunmasına rağmen, Şahin Baliç olaydan sorumlu tutulur ve tutuklanır. Daha dün, Öcalan’ın yardımcılığını yapan bu adam, kendi eliyle yaptığı karanlık hücrede işkenceye alınır. Baliç, çarçabuk bağlanarak beton hücreye sıkıştırılır. Kaba dayaktan geçirilir, üzerinde naylon eritilir, ellerine ve ayaklarına çiviler çakılır, baldırları şişlenir ve her türlü yıldırıcı psikolojik yöntem uygulanır. Eğitimini aldığı Öcalan’ı iyi tanıyan Şahin Baliç, daha fazla direnmenin anlamsız olduğunun farkındadır. Kendisine yöneltilen her suçlamayı çaresiz kabul eder.
Zeki Yılmaz: Türk kökenli. 1975’te PKK’ya katılır. 1977-80 yıllarında yapılan eylemlerin çoğunda yer alır ve 1980’de yakalanır. 1991’e kadar Diyarbakır Askerî Hapishanesi’nde yatar ve tahliyesinden hemen sonra Lübnan’daki kamplara gider. O dönem yapılan Zindan Konferansı’na katılır. Örgüt içi demokrasi eksikliğinden söz edince, Öcalan’ın hedefi hâline gelir ve bilinmeyen bir yerde infaz timlerince öldürülür.
Mehmet Şener (Ahmet): PKK Genel Sekreter Yardımcılığı’na yükselir. Ajan oldukları suçlamasıyla Şener ve kendisiyle birlikte hareket eden üst düzey militanlar bağlanarak bir mağaraya konulurlar. Bu mağaradan kaçarak kurtulur. ‘Hain, ajan’ olmadığını, Öcalan’a söylemek amacıyla Irak’tan Suriye topraklarına geçer. Şener’in Suriye topraklarında olduğunu duyan Öcalan, bu durumu ‘ele geçmez fırsat’ bilerek hemen harekete geçer. İki kadını görevlendirip onun yanına gönderir. Bir yandan gönderdiği kadınlar ile onu oyalamaya çalışırken, diğer yandan Suriye istihbaratının yardımını alarak onu öldürme planları hazırlar. Bulunduğu evde kıstırılıp, iki tetikçi tarafından kurşunlanarak öldürülür. Şahin Baliç’i sorgulayıp öldüren Şener, bir yıl sonra aynı akıbette uğrar.
Cemil Işık (Hogır): İşçi olarak gittiği Avrupa’da örgüte katılır. Öcalan tarafından Bekaa’da eğitilir. 1987’de bizzat Öcalan tarafından kurulan özel bir eylem grubuna yönetici olur. PKK-MK üyeliğine kadar yükselir. Hainlikle suçlanınca örgütten kaçar. Peşine kadın suikastçılar takılır. Bunlardan biri evlilik numarasıyla yanına sokulur ve evlenir. Bu kadın 1993 yılında, Almanya’da onu vurur. Onu vuran kadın militan, Şam’a gitmekle ödüllendirilir. Bir süre sonra da İran’da bir çatışmada öldürülür.
Ali Ömürcan (Terzi Cemal): PKK’nın kurucu üyelerindendir. Engizek Dağı’nda görev yapan Ömürcan Suriye’ye çağırılır. Oradan Lübnan’a gönderilir. Burada Cemil Bayık tarafından sorgulanır, ardından idam edilir.

Mehmet Çimen (Ali Rıza): 12 Eylül öncesinde, PKK içinde yer alır. Bir süre sonra da kadınlarla ilişkiye girdiği iddiasıyla, sokulduğu banyo küvetinde üzerine asit dökülmek suretiyle buharlaştırılarak yok edilir.
Yıldırım Merkit: PKK’nın ilk oluşumunda yer alır. 1994’te Romanya’da öldürülür.

ÖCALAN YAZLIK VE KIŞLIK EVLERDE KALIRDI
Suriye ordusunun merkez karargâhının yanı başında Suriye sosyetesinin merkezi Halep’in lüks bir semtinde ve Akdeniz kıyısındaki turizm merkezi Lazkiye’de birer tane olmak üzere iki yalıyı Öcalan kullanır. Lübnan’ın Bar Elias şehrinde, yılda bir-iki kez hava değişikliği bahanesiyle uğradığı bir çiftlik, Lübnan ve Suriye sınırındaki iki ayrı tatil köyünde birer, Şam ve Suriye’nin başka şehirlerinde de birçok dairesi bulunuyor. Şemdin Sakık, Öcalan’ın kullandığı evleri şöyle anlatıyor: “ Bunların hepsi gördüğüm, bizzat bildiğim evler. Bunların dışında başka evlerin olduğu da kesindir. Hiçbir zaman tam olarak neler yaptığını öğrenemedik. Çünkü onun için yapılan masraflar hesap dışıydı, bir nevi örtülü ödenekti. Parti evleri dediği bu evler, Suriye’nin her tarafında vardı. Ama sözü edilen evlerde sadece o kalırdı. Bu evlere, eğitime aldığı kızlar ve şoförleri dışında hiç kimse uğrayamazdı. Avrupa’dan getirtilen lüks malzemeyle donatılan bu evleri kullanma hakkı sadece ona aitti. Evlerde yüzme havuzları, spor kompleksleri, kameriyeler ve oyun alanları bulunurdu. Sadece dekorasyonlar için milyon dolarlar harcanmıştı. Toplanan bütün paralar Şam’a onun emrine giderdi.”

Not: Alıntıdır.
 
 
Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

GÖKTÜRK “ORKUN” ABCESİNİ ÖĞRENME KILAVUZU






GÖKTÜRK “ORKUN” ABCESİNİ ÖĞRENME KILAVUZU


Göktürk Yazıtları; Türklerin bilinen ilk yazılı belgeleridir. Orkun ırmağı yanında bulunduğu için Orkun Yazıtları adı ile de anılır.

1893 yılında Danimarkalı dil bilimci Vilhelm Ludvig Peter Tomsen tarafından, Rus Türklük bilimcisi Vasili Vasilyeviç Radlof'un yardımıyla çözülmüş ve aynı yılın 15 Aralık günü “Danimarka Kağanlık Bilimler Akademisi'nde” bilim acununa açıklanmıştır.

ÖZELLİKLER

• Arapça gibi sağdan sola yazılır.

• Lâtin tamgalarında olduğu gibi büyük, küçük tamga ayırımı yoktur.

• Sözcükler arasına boşluk konmaz; ayırmak için “:” imi kullanılır. Aynı oğurda tümce sonlarına da “:” imi konur.

• Eski Türkçede “F, Ğ, H, J, V” sesleri olmadığından, bunların simgeleyen tamgalar da yoktur.

• Tamgalar kalın-ince olmak üzere nitelenmektedir.

TAMGALAR



Sesli Tamgalar

Orkun Yazıtlarında 4 ünlü tamga vardır. Hem ince hem de kalın olarak kullanıldıklarından bir tamga iki ses verir, dolayısıyla 8 ünlüye karşılık gelirler.



Tamga Okunuşu Tamga Okunuşu

a A - E ı I - İ

o O - U ö Ö - Ü

a : Sözcük başında uza ilk seslemde sessiz tamgadan sonra yazılmaz. Sözcüğün ikinci, üçüncü sözcüklerinde yer almaz. Sözcük sonunda kullanılır.



i : Sözcük başında yazılır. Ancak ikinci, üçüncü seslemlerde kullanılmaz. İlk seslemde Q uza c tamgalarından önce yazılmaz. İç seslemlerde de bu tamgalardan öñce yazılmaz. Sözcük sonunda kullanılabilir. İlk seslemde “o, u, ö, ü” varsa ikinci ve soñraki seslemlerde yazılır.



o : Sözcük başında kullanılabilir. Ancak q tamgasından önce kullanılmaz. “Ko-Ku” sesi verilmesi istenirse q tamgasının sonuna eklenir. İlk seslemde “o, u” varsa soñraki seslemlerde “o, u” yazmaya gerek yoktur. Ama ilk seslemde ayrı bir sesli varsa iç seslemlerde o, u yazmaya gerek vardır.

“u” tamgası olarak sözcük sonuna yazılabilir.



ü : Sözcük başında kullanılabilir. Ancak X tamgasından önce kullanılmaz. “Kö-Kü” sesi verilmesi istenirse X tamgasının sonuna eklenir. İlk seslemde “ö, ü” varsa soñraki seslemlerde “ö, ü” yazmaya gerek yoktur. Ama ilk seslemde ayrı bir sesli varsa iç seslemlerde “ö, ü yazmaya gerek vardır.

“ü” tamgası olarak sözcük sonuna yazılabilir.



Sessiz Tamgalar

Kalın uza ince olmak üzere 20 tikedir.



Kalın Okunuşu İnce Okunuşu

B ab b eb

D ad d ed

G ag g eg

K ak k ek

L al l el

N an n en

R ar r er

S as s es

T at t et

Y ay y ey



B : Kalın ünlülü sözcüklerde kullanılır. “ab” sesini verir.

Sözcük başında “ab” uza “ba” diye okunur.

aBB (baba) - şRB (barış) - aB (aba)

***

b : İnce ünlülü sözcüklerde kullanılır. “eb” sesini verir.

Sözcük başında “eb” uza “be” diye okunur.

ütröb (börtü) – nb (ben) – kbb (bebek)

***

D : Kalın ünlülü sözcüklerde kullanılır. “ad” sesini verir.

Eski Türkçe'de “d” ile başlayan sözcük olmadığından sözcük başında “ad” diye okunur.

mV (aldım) - aND (adana) - ıYD (dayı)

***

d : İnce ünlülü sözcüklerde kullanılır. “ed” sesini verir.

Eski Türkçe'de “d” ile başlayan sözcük olmadığından sözcük başında “ed” diye okunur.

mJk (kendim) - mdd (dedem) - lgd (degil/değil)

***

G : Kalın ünlülü sözcüklerde kullanılır. “ag” sesini verir.

Eski Türkçe'de “g” ile başlayan sözcük olmadığından sözcük başında “ag” diye okunur.

çG (agaç/ağaç) - aGG (gaga) - amALG (aglama)

***

g : İnce ünlülü sözcüklerde kullanılır. “eg” sesini verir.

Eski Türkçe'de “g” ile başlayan sözcük olmadığından sözcük başında “eg” diye okunur.

mtig (egitim) - enslg (gelsene) - nH (engin)

***

K : Kalın ünlülü sözcüklerde kullanılır. “ak” sesini verir.

Sözcük başında “ak” uza “ka” diye okunur.

Sözcüğün ortasında da “ak” uza “ka” diye okunur.

“ko, ok, ık, kı, ku, uk” seslerini kullanmak için önüne uza ardına ünlü eklenmez. Çünkü bu sesleri veren “q (ok-uk)” ile “Q (ık-kı)” sesleri kullanılmaktadır.

NKşıK (akışkan) - KBK (kabak) - qBK (kabuk)

***

k : İnce ünlülü sözcüklerde kullanılır. “ek” sesini verir.

Sözcük başında “ek” uza “ke” diye okunur.

Sözcüğün ortasında da “ek” uza “ke” diye okunur.

“ök, kö, kü, ük” seslerinde kullanılmaz. Bu sesler için “X (ök-ük)” tamgası kullanılır.

mVk (keldim/geldim) - lHöX (köñül/gönül) - alk (ekle)

***

L : Kalın ünlülü sözcüklerde kullanılır. “al” sesini verir.

Eski Türkçe'de “l” ile başlayan sözcük olmadığından sözcük başlarında “al” diye okunur.

Sözcük içinde “al, ıl, ul” ilen “la, lı ,lu” sesleri için önüne uza ardına ünlü tamga eklenmesi gereksizdir. Bu seslerin nasıl çıkacağına kendinden önceki seslemin sesli tamgası belirler.

NLRuq (kurulan) - aLKY (yakala)

***

l : İnce ünlülü sözcüklerde kullanılır. “el” sesini verir.



Eski Türkçe'de “l” ile başlayan sözcük olmadığından sözcük başında “el” diye okunur.

mlö (ölüm) - mlib (bilim) - zsl (elsiz)

***

N : Kalın ünlülü sözcüklerde kullanılır.



Eski Türkçe'de “kalın n (N)” ile başlayan sözcük olmadığından sözcük başında “an” diye okunur.

KMN (anmak) - AN (ana)

***

n : İnce ünlülü sözcüklerde kullanılır.



Eski Türkçede, “ne, nereye...” gibi sözcükler dışında “ince n (n)” ile başlayan sözcük bulunmadığından sözcük başlarında “en” sesini verir.

Ek olarak, sözcük sonunda kalın seslilerin ardından yazılması olanaklıdır.

ns (sen) - nzüd (düzen)

***

R : kalın ünlülü sözcüklerde kullanılır.

Eski Türkçede “r” ile başlayan sözcük bulunmadığından söz başlarında “ar” sesini verir.

KMR (aramak) - CıR (arınç) - NKRO (Orkun)

***

r : İnce ünlülü sözcüklerde kullanılır.

Eski Türkçede “r” ile başlayan sözcük bulunmadığından söz başlarında “er” sesini verir.

Xrüt (Törük / Türk) - ilrik (kirli)

ekr (erke / enerji)

***

S : kalın ünlülü sözcüklerde kullanılır.

Sözcük başında “as” uza “sa” diye okunur.

NLS (salın) - HOS (son) - BUS (sub / su)

***

s : İnce ünlülü sözcüklerde kullanılır.

Sözcük başında “es” uza “se” diye okunur.

zms (semiz) - üHüs (süngü) - übös (söbü / ovâl)

***

T : Kalın ünlülü sözcüklerde kullanılır.

Sözcük başında “at” uza “ta” diye okunur.

ZST (Atsız) - MTUT (tutam) - ŞT (taş)

***

t : İnce ünlülü sözcüklerde kullanılır.

Sözcük başında “et” uza “te” diye okunur.

zHt (tengiz / deñiz) - eçXrüt (Törükçe / Türkçe)

ikt (etki) - irHt (Tengri / Tañrı)

***

Y : Kalın ünlülü sözcüklerde kullanılır.

Sözcük başında “ay” uza “ya” diye okunur.

YTq (Oktay) - KNUY (yunak) - LOY (yol)

***

y : İnce ünlülü sözcüklerde kullanılır.

Sözcük başında “ey” uza “ye” diye okunur.

kmy (yemek) - gbköX / ybXg (Kökbeg / Gökbey) - Höy (yön)



Bağımsız Sessizler

Kalın, ince diye ayrılmayan tamgalardır. Tüm sözcüklerde kullanılırlar. Sözcüğün durumuna göre ya kalındırlar ya da incedirler.

Bu öbekte 5 tamga bulunur.



Tamga Okunuşu Tamga Okunuşu

ç ça p pa

m ma ş şa

z za



ç : Kalınlarda “ça” incelerde “çe” sesini verir.

GÇ (açıg / acı) - qoç (çok) - çoq (koç)

***

m : Kalınlarda “ma”, incelerde “me” diye okunur.

Eski Türkçede “m” ile başlayan sözcük bulunmadığından sözcük başlarında “am, em” sesini verir.

Sözcük sonunda eylem eki olarak kullanıldığında önüne uza ardına “ı (ı)” ilen “i (i)” tamgalarının konması gereksizdir.

aLıML (almıla / elma) - içm (emçi / eczacı)

km (emek) - kmk (ekmek)

***

p : Kalınlarda “pa”, incelerde “pe” diye okunur.

Eski Türkçede “p” ile başlayan sözcük olmadığından sözcük başlarında “ap” ilen “ep” sesini verir.

aşp (paşa) - plk (kelip / gelmiş) - ŞMPY (yapmış)

***

ş : Kalınlarda “şa”, incelerde “şe” diye okunur.

ıçş (aşçı) - amRTŞR (araştırma) - nş (şen)

***

z : Kalınlarda “za”, incelerde “ze” diye okunur.

Eski Türkçede “z” ile başlayan sözcük olmadığından sözcük başlarında “az, ez” diye okunur.

Sözcük sonlarında “ız,iz, uz, üz” seslerini verir.

zST (Atsız) - ngzö (özgün) - ZMıQ (kımız)



Ünlü Sessizler

Toplamda 4 tikedirler.



Tamga Okunuşu Tamga Okunuşu

c iç - ic q ok - uk

Q ık X ök - ük



c : “iç” diye okunur. “iç- ic” seslerini verir. “c” tamgası olarak kullanılabilir.

Duruma göre ardına “e (e)” alabilir.

ikcb (biçki) - irc (içeri)

***

Q : Sözcük başında “ık” diye okunur.

zmıQ (kımız) - QRIQ (kırık) - aNIQ (kına)

***

q : Sözcük başında “ok, uk” diye okunur.

YTq (Oktay) - qLO (oluk) - KŞUq (kuşak)

***

X : Sözcük başında “ök, ük” diye okunur.

ybküX (Kökbeg / Gökbey) - lzüX (közel / güzel)

eçXrüt (Törükçe / Türkçe)

Ünlü sessizlerin (c Q q X) “çi/ci, kı, ko/ku, kö/kü” seslerini vermesi istenirse sonlarına ünlü tamga eklenmesi gerekir.



Birleşik Sessizler

İki sessiz tamganın birleşiminden oluşan tamgalardır. Toplamda 5 tikedirler.



Tamga Okunuşu Tamga Okunuşu

v lt (alt) H ng (ang)

C nç (anç) F yn (ayn)

J nd, nt (ant)



v : Hem kalın hem de ince ünlülü sözcüklerde kullanılır. “ald, eld” ilen “alt, elt” diye okunur.

mv (aldım) - vk (kent) - üvü (öldü)

***

C : Hem kalın hem de ince ünlülü sözcüklerde kullanılır. “anç, enç” diye okunur.

CTu (utanç) - CKRUK (korkunç)

CR (arınç) - CzK (kazanç)

***

J : Hem kalın hem de ince ünlülü sözcüklerde kullanılır. “and, end, ant, ent” diye okunur.

amşLJ (antlaşma) - KMJUY (yontmak)

rJö (önder) - kJü (ündek / telefon)

***

H : Hem kalın hem de ince ünlülü sözcüklerde kullanılır. “ang, eng” diye okunur.

zHt (tengiz / deniz) - iHzü (üzengi) - ıHK (kangı / hangi)

***

F : Hem kalın hem de ince ünlülü sözcüklerde kullanılır. “ayn, eyn” diye okunur.

KFO (oynak) - RFO (oynar) - IF (aynı)

Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

HÜSEYİN NİHAL ATSIZ'IN SÖYLEVLERİ !!!


HÜSEYİN NİHAL ATSIZ'IN SÖYLEVLERİNDEN BAZILARI !!!

Sözlük anlamı “and” ve “uzak hedef” demek olan “ülkü”,,,


Taviz hangi düşmanı isteğinden vazgeçirmiş, hangi taviz veren kazançlı çıkmıştır.

Düşmana verilen taviz onun cüretini ve iştahını artırır.

Türkçülük bir ülkü, siyaset ise iktidara geçme taktiğidir. Bu sebeple bir ana inanç ve ana düşünce olan ülkü asla değişmediği halde siyaset yani taktik her zaman değişir.

Bir gün ülkede milliyetçi geçinen politikacılar, yöneticiler, sanatçılar, aydınlar hiç bir çıkar kaygısına düşmeden, yiğitçe, korkusuzca Türkçü söylemlerde, Türkçü tavırlarla milletin karşısına çıkarlarsa o gün Türkçülük büyük bir utkuya yaklaşır.

Bir millet bağımsızlığını, hürriyetini ve sınırlarını kaybedebilir, hatta yıllar boyunca başka bir milletin esareti altında yaşamak zorunda kalabilir ama bütün bu unsurlar o milletin yok olmasına etken olamaz. Ancak kendi dilini kaybetmiş bir millet yok olmaya mahkumdur.

Bir millete, geçmişini unutturmak, onu yok etmenin ilk şartıdır.

Bir milletin yürütücü kuvvetine “ülkü” denir.

Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın.

Dinin bir ruh ihtiyacı olduğunu bilim kabul etmiştir.

Dün sultanlara taptığı zannolunan bu millet, milli mevcudiyetini tehlikede görünce bir kumandanın emri altına girmiş, hayatını ortaya atarak istiklalini ve istikbalini kazanmıştır.

Dünyadaki bütün milletler, yabancı devlet hakimiyetinde kalan soydaşlarını kendileriyle birleştirmek için silahlı ve silahsız savaşlar yaparlar. Bunun adı emperyalizm değildir, irredantelizmdir ki makbul bir davranıştır.

Gerçekten Türkçü olmak kolay değildir. Her önüne gelen Türkçü olamayacağı gibi, her Türkçüyüm diyen de Türkçü olamaz.

Hayvan nevileri arasında bir kör sıçan vardır ki günde kendi ağırlığının iki üç misli yemek yemezse ölür. Yunanistan, galiba o kör sıçanın neslinden gelmektedir.

Herkes barıştan söz ettiği halde herkes savaşıyor. Çünkü herkes kendi yarınını, öbür gününü, daha uzak geleceğini emniyete almak istiyor. Çünkü kimse kimseye güvenmiyor. Çünkü herkes birbirinden korkuyor.

İlk düşüneceğimiz şey: Türkiye’de Türk Kültürü’nü hakim kılmak, yabancı tesirleri silkip atmaktır.

Kendimize dönelim. Ahlak, edebiyat, musiki, giyim, zevk, yemek, eğlence, hukuk, aile, adet, anane ve her şeyde milli olalım.

Kızılelma ülküsüne “tehlikeli maceracılık” diyenler, bugünkü Araplar ile Yahudiler’e bakıp düşünmelidirler. Hele Yahudiler 2000 yıl önce kaybettikleri vatanlarını yeniden ele geçirmek ve yalnız kitaplarda kalmış olan İbrani dilini diriltip bir konuşma dili haline getirmek uğrundaki çalışmaları ile dünyaya örnek olmuşlardır.

Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türkler‘in dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türkler‘in dini müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlık’dan da bazı unsurlar alarak bir Türk müslümanlığı haline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim milli dinimiz olmuştur.

Milletler, ölebildikleri kadar yaşama hakkına sahiptir.

Milli mukaddesatı olamayan millet, millet değil, hayvan sürüsüdür.

Milli şuur uyanık olunca başıbozuktan kurmay, vatan haininden profesör, hekimden dilci, cahilden müverrih, yabancıdan vekil, serseriden ülkücü çıkmaz.

Not: Alıntıdır.
 
Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

GERÇEK TÜRKÇÜLÜKTE "SONUN BAŞLANGICI" NİHAL ATSIZ'I TEK BIRAKIP TÜRKEŞ'İN CKMP'YE ÜYE OLUŞU




ALPASLAN TÜRKEŞ'İN CKMP’YE ÜYE OLUŞU.


Türkeş, eski Milli Birlik Komitesi (27 Mayısçılar) üyesi 14′lerden 9 arkadaşı ile 1964 yılında CKMP (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) kongresinde bu partiye katıldı.

1965 yılında genel başkan oldu.

1967 KURULTAYI

Kasım 1967 tarihindeki kurultayda Türkeş, komünizmi baş düşman ilan etti.

Türkeş’e “başbuğ” ünvanı verildi.

Yine bu kurultayda, ilk kez kimin yazdığı tartışmalı olan 9 Işık Doktrini ortaya atıldı.

Artık devrimci milliyetçiliğin 6 Ok’una karşılık, gerici milliyetçiliğin 9 Işık’ı vardı.

Türkeş’in “Davadan döneni vurun” sözleri, Milli Hareket Dergisi kapağında yer aldı.

CKMP “kışla gibi” bir partiye dönüşmüştü. Hitap tarzı “albayım binbaşım..” şeklindeydi.

Osman Bölükbaşı, gazetecilere “CKMP’de kılıç şakırtısından, çizme gıcırtısından binaya girmek bile mümkün olmuyor” diyordu.

Oysa çok geçmeden çizmenin yerini takunya, kalpağın yerini takke alacaktı.

1969 ADANA KURULTAYINDA PARTİNİN ADI MHP OLUYOR

1969 Adana Kurultayı’nda, partinin adı ve amblemi değişti.

Kendilerini “Türkçü” olarak adlandıran gurup, yönetimden uzaklaştı, ümmetçilerin egemenliği başladı.

Yani MHP, kuruluşundan itibaren “Türk-İslam Sentezi” adı verilen, ABD’nin önce “Yeşil Kuşak”, sonra “Ilımlı İslam” politikasına uygun bir biçimlenişle doğdu.

Bu kurultayda, Türkçüler (Bozkurtlar) ile İslamcılar (Hilalciler) karşı karşıya geldi.

Kendilerini “muhafazakar milliyetçi” olarak tanımlayan “Milliyetçiler Derneği” Genel Başkanı İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, ve dernek üyeleri Ahmet Er, Acar Okanlar gibi isimler yönetimde etkin oldu. Osman Yüksel Serdengeçti, Necip Fazıl ve Hüseyin Üzmez gibi isimlerin etkisiyle İslami motifler öne çıktı.

Eski MHP Yozgat Senatörü Servet Bora, “Yılanlıoğlu bir gün partide Atatürk’ün resmini indirmişti, bu yüzden Muzaffer Özdağ ile tartışmıştı” diyor.

Parti amblemi olarak “Üç Hilal” seçildi, gençlik kolları Ülkücü Gençlik’in amblemi ise Bozkurt olacaktı.

Kurultayda “Atsızcılar” olarak bilinen ve 14′lerden Muzaffer Özdağ, Numan Esin, Rıfat Baykal ve Mustafa Kaplan tarafından desteklenen Türkçüler Derneği İstanbul Şubesi üyelerinin sayısı azdı. Bunlar Niyazi Adıgüzel, Kürşad Özkan, Mustafa Ok, Haluk Çay ve Ufuk Şehri öncülüğündeki gençlerdi.

Kürsüye çıkan Türkeş, NATO’yu övdü, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın merkezinin Avrupa’dan Amerika’ya taşındığını, Ortadoğu ve Uzakdoğu’nun Sovyet yayılmasına karşı savunmasız kaldığını söyledi. ODTÜ’de Amerikan elçisi Kommer’in arabasının yakılmasını ve Amerikan 6. Filosundaki erlerin Dolmabahçe’de denize atılmasını sert bir şekilde eleştirdi.

(Necdet Pekmezci, Nurşen Büyükyıldız, “Ülkücüler”)

MHP’de artık en çok atılan slogan, “Tanrı dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız” idi.

“MHP Genel Merkezinin önünde otobüsler birikmişti. Namık Kemal Zeybek’e sordum: ‘Bu otobüsler nereye gidiyor’ diye. Zeybek bana ‘Bizim gençleri Adıyaman Menzil Şeyhi’nin yanına gönderiyoruz, eğitilsinler’ dedi. Bundan sonra Ilımlı İslam’ın etkisi partide çok arttı. Hatta içimizde bazı arkadaşlar ‘Türkçülere vurulan kafir suçlamasından kurtulduk’ diye seviniyorlardı.” (Servet Bora anlatıyor)

Yeşil Kuşak Projesi (Büyük Ortadoğu Projesi’nden önde ABD’nin projesi buydu) ancak İslami motiflerle yürütülebilirdi. Bundan dolayı MHP milletvekili adayları artık Türkçü olmaktan ziyade tarikatlarla sıcak ilişkisi olanlar, hatta bizzat tarikat liderleri arasından seçilmeye başlandı.

“Bir gün bunu rahmetli Türkeş’e sordum. ‘Ne oldu bize, çizgimiz nasıl böyle değişti’ diye. Türkeş çok manidar bir yanıt verdi: ‘1971′den sonra olay bizi aştı. Dış etkilere mani olamadık” (Nihat Çetinkaya anlatıyor)

MHP - TÜRKÇÜ ÇATIŞMASI

Adana Kurultayı’nda Nihal Atsız taraftarları yolun sonuna geldi. Partide etkinlikleri kalmadı. MHP - Türkçüler Derneği çatışması başladı.

Atsız ve Türkeş arasında karşılıklı suçlamalar ve hakaretler sürdü.

1972 Türkçüler Derneği Kongresi’ni Atsız kazandı. Bir gurup MHP’li dernekten ihraç edildi.

1944 yılında Türkeş ile birlikte “Turancılık Davası”nda yargılanmış olan Atsız, ölene kadar Türkeş’le konuşmadı.

Türkeş, Atsız’ın cenaze törenine katılmadı.

MHP Eski İstanbul İl Başkanı Nihat Çetinkaya, “1970′den sonra parti içinde Türkçü düşünce, Atsız’ın kitaplarının okunması yasaklandı” diyor.

PARTİ İÇİNDE FETHULLAHÇI ÖRGÜTLENME

Türkeş’in Fethullah Gülen’i savunmasından sonra, parti içinde Fethullahçı örgütlenme güçlendi.

“Bugün Fethullah Gülen’in MHP içinde güçlü bir biçimde örgütlendiğini görüyoruz. Tabiri caiz ise, AKP nasıl ABD’nin emrindeki bir İslamı, “Ilımlı İslam”ı temsil ediyorsa, MHP de ABD’nin hoşuna giden “Ilımlı Milliyetçilik” yapıyor, ikisi de işbirliği yapıyor. MHP, Türk milliyetçiliğinden, Kemalist milliyetçilikten süreç içinde adım adım uzaklaşmış, ve bunu savunanlar da süreç içinde tasfiye edilmişlerdir. Ülkücü hareket bugün tamamen ümmetçi bir çizgiye çekilmiştir.

ABD İLE EN İYİ STRATEJİK ORTAKLIK

Gerçekten de, MHP’nin 2007 Seçim Bildirgesi, ABD ile en iyi stratejik ortaklığı yapmayı vaat ediyordu.

Yani MHP, BOP Eşbaşkanlığı’na adaylığını koyuyordu.

Zaten kurulduğu günden beri hep ABD yandaşı bir çizgi izlemişti. Amerikan milliyetçiliği.

Türk milliyetçisi gençler ise, partinin adına aldanarak Amerikan tuzağına düşüyorlardı bilmeden ve/veya bilerek!
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Ek.: Haluk Argun’dan bir yorum:

MHP MHP olmazdan önce Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi idi….o vakitler, o parti o isimle suni teneffüs halinde iken Türkeş MBK tarafından fazlaca “kurt” bulunup Hindistan’a sürgüne yollanmış idi….Ne zaman ki Türkeş’e orada “mission impossible” ekibi ile ABD müttefikimiz el attı..O zaman Türk Milliyetçiliği kavramı şimdiki AKP nin “Amerikan usulü İslam” kavramına “devşiriliverdi”….

Yani bizim müttefik bazen kurgular başbakan eder sürer sürülerinin başına, bazen kırmak, yok etmek istediği bozulmadan çıkış yapıyor ise, ona sonradan veya arada derede “el atar” ve kendinden yapar…Bu maalesef pek çok iradesi zayıf coğrafyada asker için de geçerlidir, sivil için de….

Neticede, bakarsın, “Our boys” der çıkar işin içinden “netekim”….!!

Amma velakin, ara sıra “Chavez” misali “infiltre “edemediği oluşumlar da oluyor..O neden, nasıl oluyor derseniz, Latin halklarının “Aztek-Maya” soylarının “yavşak soylar” ile karışmamış ve bozulmamış olmasındandır diyebiliyorum teorik olarak…

NOT: Alıntıdır.
Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

BY_TOLES

2 Kasım 2009 Pazartesi

BİLGE KAĞAN DİYOR Kİ : EY TÜRK! TİTRE VE KENDİNE DÖN !...






BİLGE KAĞAN DİYOR Kİ :

Ben, Tanrı gibi gökte doğmuş Türk Bilge Kağan, bu çağda, tahtıma oturdum. Sözlerimi sonuna kadar dinle, iyi işit! Bütün küçük kardeşlerim, yeğenlerim, oğullarım! Bütün soyum, milletim!
Sağdaki şadapıt Beğler, soldaki Tarkanlar, buyruk beğleri! Otuz Tatar, Dokuz Oğuz Beyleri! Millet! Sözlerimi iyice işitin, sağlamca dinleyin!

Doğuda gündoğusuna, batıda günbatısına, kuzeyde gece ortasına kadar olan yerler içinde yaşayan milletler hep bana bağlıdır. Bunca milleti, bunca ülkeyi düzene soktum. Oralarda artık kötülük yoktur, kargaşalık yoktur. Türk kağanı Ötüken ormanında oturursa, ilde sıkıntı, bunalım olmayacaktır.

Doğuda şantung Ovasına kadar ordu şevkettim, denize ulaşmamıza az kaldı. Güneyde Tokuz Ersin'e kadar ordu sevkettim, Tibet'e erişmemize az kaldı. Batıda ınci ırmağını aşarak Demirkapı'ya kadar gittim. Kuzeyde Yir Bayırku'ların toprağına ordu sevkettim. Bunca yerlere Türk adını, Türk şanını alıştırdım.

Ötüken ormanında yabancılar yok. Ötüken'den daha iyi yer de yok. İl tutulacak yer Ötüken Ormanıdır. Bu yerde oturup Çin milleti ile aramı düzelttim.

Altın, gümüş, pirinç, ipek, bunca şeyleri ölçüsüz veren Çin milletinin sözü tatlı, kumaşı yumuşak, yani armağanı çekicidir. Çinliler bu tatlı dil ve çekici armağanlarla uzaktaki milletleri kandırarak kendilerine çekerler. Yakına çekip kondurduktan sonra da fitne bilgisini yayarlar. Uzaktaki kavimler Çinlilerin ne fesatçı olduklarını ancak o zaman anlar.

Ey Türk Milleti! Tatlı sözlere, yumuşak armağanlara kandınız ve birçoklarınız öldü. Yine yanılırsan ve güneydeki Çogay Ormanına, Tögültün Ovasına gidip yerleşirsen, ey Türk milleti, öleceksin!

Oralara gittiğiniz zaman Çin'den gelen kötü kişiler aranıza sokulur ve sizi şöyle kandırırlar: "Onlar uzaktakilere kötü, yakındakilere iyi armağanlar verirler".

Nice bilgisiz kişiler bu sözlere kanıp oralara gitti ve öldüler.

O yerlere varırsan ey Türk milleti, öleceksin! Ötüken'de kalıp, oralara kervan ve kafile gönderirsen, sıkıntın olmaz. Ötüken Ormanında oturursan, ebedî il tutarak oturacaksın. Tok olacaksın!

Ey Türk Milleti! Sen, aç olunca tokluk nedir bilmezsin, fakat tok olunca da açlık nedir düşünmezsin! Böyle olduğun için, seni yüceltmiş olan kağanının sözünü tutmadın. Onun sözünü almadan yerden yere vardın. O yerlerde tükendin. Geri kalanlarınla, daha da zayıflayarak öle yite yürüyordun...


Tanrı yarlıkladığı için, kendi kut'um (meziyetlerim, talihim) var olduğu için, ben, kağan olarak Taht'a oturdum. Tahtıma oturunca, aç, yoksul, dağınık milleti topladım. Yoksul milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım.

Sözümde yalan, yanlış var mı? Türk Beğler! Millet! İşitin!

Türk Milletinin derlenip il tuttuğunu, yanıldığı zaman öldüğünü, buraya vurdum. Ne sözüm var ise, bu ebedî taşa vurdum. Onları görerek, okuyarak bilin! Türk Milleti! Beğleri!

Tahtına bağlı, kağanına itaat eden beğler olarak mı yanılacaksınız!

Ben bu bengi (ebedî) taşı yontturdum, diktirdim. Güzel bir bark (türbe) yaptırdım. ıçine dışına güzel nakış vurdurdum. Gönlümdeki sözleri yazdırdım. Çölde, otlakta, çorak yerde olanlar da bu bengi taşı görsün. Yabancılar dahi görüp bilsin, öğrensin!


Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında kişi oğlu yaratılmış. Kişi oğullarını yönetmek için atalarım Bumin Kağan, İstemi Kağan Taht'a oturmuş. Taht'a oturunca, Türk milletinin iline, töresine sahip olmuş, düzene sokmuş. O zamanlar dört taraf hep düşman imiş. Dört tarafa ordu sevkederek bunca milleti kendine bağlamış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş.

Kağan atalarım bilge imiş, alp imiş. Buyrukçuları da (vezirleri de) bilge imiş, alp imiş. Beyleri de, milleti de doğru imiş. Onun için ili korumuşlar, ili koruyup töreyi düzenlemişler. Günü gelince ecelleriyle ölmüşler. Dört taraftan bunca millet yuğcu (yasçı), sığıtçı (ağlayıcı) olarak gelmiş. Yas tutmuşlar, ağlamışlar, öyle ünlü kağanlarmış.

Onlardan sonra küçük kardeşler kağan olmuş. Oğulları kağan olmuş. Fakat daha sonra, küçük kardeş büyük kardeş gibi yaratılmadığı için, oğlu babası gibi yaratılmadığı için, bilgisiz kağanlar Taht'a oturmuş. Kötü kağanlar gelmiş. Bunların buyruk beğleri de bilgisiz imiş. Beğleri doğrusuz olunca,millet de doğrusuz olmuş.

Bu durumdan Çin milleti yararlanmış. Açıkgöz, hileci Çin milleti, kardeşi kardeşe, milleti birbirine düşürmüş. Bu tuzağa düşen Türk milleti, il tuttuğu toprağı elden çıkarmış, başına geçirdiği kağanını yitirmiş. Soylu erkek oğulları Çin milletine köle, genç kızları cariye olmuş. Bazı Türk beğleri Türk adını bırakıp Çince adları almaya başlamışlar. Çin kağanına boyun eğmişler. Tam elli yıl, işlerini güçlerini Çin kağanına vermişler, ona hizmet etmişler...

Başsız kalan Türk milleti ise şöyle yakınıyormuş:

İlli millet idim, ilim hani? Kime il kazanıyorum? Kağanlı millet idim, kağanım hani? Hangi kağana işimi gücümü vereceğim?

Böyle deyip Çin kağanına düşman olmuş. Ama, töre, düzen kuramayınca, yine teslim olmuş. Çin kağanı da, kendisine bunca iş gören, güç veren Türk Milletini, yok edeyim, soyunu kurutayım, diye çalışıyormuş. Türk Milleti yok olmaya gidiyormuş.


İşte o zaman, üstte Türk Tanrısı, Türk'ün kutlu yer ve su melekleri, Türk Milleti yok olmasın diye, millet olsun diye, babam İlteriş Kağan'ı, annem İlbilge hatunu, göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmışlar. Babam Kağan, onyedi erle dışarı çıkmış. Bunu duyan şehirdeki Türkler de "Dışarı çıkıyor" diye haber alınca, dağa çıkmışlar. Dağdakiler de yanına gelmiş, toplanıp yetmiş er olmuşlar. Tanrı güç verdiği için babam kağanın erleri kurt gibi imiş; onlar için düşman koyun gibi imiş. Babam doğuya, batıya çeri sürüp er toplamış. Çoğalmışlar ve Yediyüz er olmuşlar.

Yediyüz er olup, ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti; cariye olmuş, kul olmuş milleti, töresini ziyan etmiş milleti, atalarımın töresince yeniden düzenlemiş, harekete geçirmiş, yetiştirmiş...

Babam kağan yedi yıl sefer etmiş, yirmi savaş yapmış. Tanrı yarlıkladığı için başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş. Onca ili, töreyi kazandıktan sonra da uçmağa varmış (ölmüş).

Babam kağan uçmağa vardığında, özüm sekiz yaşında kaldım. O töre üzerine amucam kağan Taht'a oturdu. Amucam kağan Taht'a oturunca Türk milletini daha da güçlendirdi. Amucam kağan Taht'a oturdukta özüm tigin olduğum için, işimi gücümü ona verdim. Ona yardım ettim. Tanrı yarlıkladıgı için ondört yaşımda Tarduş milleti üzerine şad (bir unvan) oldum.

Amucam Kapgan Kağan'la birlikte yirmibeş sefer yaptık ve onüç kez savaştık. Yanılıp bize karşı gelen Türk kavimleriyle de savaştık ve onları da düzene soktuk...

Artık, küçük kardeş büyük kardeşi, oğullar babalarını bilir oldu. Kul kullu, cariye cariyeli oldu.

Türk Beğleri, millet, işitin!
Üstte gök basamasa, altta yer delinmese, Türk milleti, senin ilini, senin töreni kim bozabilirdi?
Ey Türk milleti! Titre ve kendine dön!

İtaat ettiğin zaman seni yükseltmiş, yüceltmiş olan bilge ve alp kağanına, hür ve bağımsız yurdunda, yanılıp isyan ederek kötü iş yaptın! Silâhlı insanlar nereden geldiler de seni dağıtıp götürdüler? Süngülü insanlar nereden geldiler de seni sürüp götürdüler?

Ey kutlu Ötüken Ormanının milleti! Gittiniz! Doğuya varanınız vardı. Batıya varanınız vardı. Vardığın yerde hayrın o oldu ki kanın su gibi aktı; kemiklerin dağ gibi yığılıp yattı... Bilmediğin için, yanılıp kötülük ettiğin için, amucam kağan uçmağa vardı (öldü).

Fakat, Türk milletinin adı, sanı yok olmasın diye babam kağanı, anam hatunu yücelten Tanrı, il veren Tanrı, yine Türk milletinin adı, sanı yok olmasın diye, bu defa özümü kağan yaptı.

Ben, hali vakti yerinde bir millete kağan olmadım.

İçerden yiyeceksiz, dışarıdan giyeceksiz, güçsüz kalmış, yoksul bir millete kağan oldum. Küçük kardeşim Kül Tigin ile sözleştik. Babamızın kazandığı millet adı, millet sanı yok olmasın diye, Türk milleti için, gece uyumadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile, ölesiye, bitesiye çalıştım. Toplanan milleti ateşe, suya düşürmedim.

Özüm kağan oturduğumda, yerden yere varmış millet, öle bite, yayan, çıplak, yine geldi. Milleti yüceltmek için oniki savaş yaptım. Sonra, Tanrı yarlıkladığı, talihim var olduğu için, ölecek milleti dirilttim. Aç milleti tok, uz milleti çok kıldım. Giyimsiz milleti giyimli, yoksul milleti bay kıldım. Dört yandaki milletler hep bana tabi oldular. Milleti düşmansız kıldım.

Bunca töreyi kazandıktan sonra küçük kardeşim Kül Tigin'in özü de öylece uçmağa vardı...


Babam kağan uçmağa vardıkta küçük kardeşim Kül Tigin yedi yasında idi. Tanrıça Umay kadar iyi ve güzel olan anam hatunun devletine, onun kutluluğuna, küçük kardeşim Kül Tigin adını aldı. Onaltı yaşında iken amucam kağana ilini, töresini şöyle kazandırdı.

Altı Çub ve Soğdak'lara karşı sefer ettik. Onları bozguna uğrattık. Çinli Ong Tutuk ellibin askerle geldi, savaştık. Kül Tigin yayalarla fırlayıp saldırdı. Ong Tutuk'un silahlı elini tuttu, silahlı olarak getirip kağana öylece teslim etti. O orduyu orada yok ettik.

Yirmibir yaşında iken Çin Generali Çaça Sengün'le savaştık. Seksenbin askerle gelmişti. Kül Tigin önce Tadıkın Çor'un boz atına binip saldırdı. O at orada öldü. ikinci olarak Işbara Yamtar'ın boz atına binip saldırdı. O at da orada öldü. Üçüncü olarak Yigen Silig Beğ'in doru atına binip saldırdı. Doru at da orada öldü. Düşman, Kül Tigin'in zırhına, silahına, kaftanına yüzden fazla ok vurdu, ama yüzüne, başına birini bile değdiremedi. Düşman ordusunu orada yok ettik.

Türk Milleti! Kül Tigin'in nasıl hücum ettiğini, nasıl savaştığını hep bilirsiniz.

Kül Tigin yirmialtı yaşında iken Yer Bayırku'lara Kırgız'lara, daha nice milletlere karşı savaştı, büyük zaferler kazandı (Burada tek tek bindiği atları, kimlerle nasıl savaştığını anlatıyor)...

Dokuz Oğuz milleti kendi milletimdendi. Gök, yer bulandığı için, ödüne kıskançlık değdiği için, düşman oldu. Bir yılda beş yol savaştık. Kül Tigin, Azman adlı atına binip saldırdı. Tek başına yedi eri mızrakladı.

Beş savaştan sonra Amga kalesinde kışlayıp ilkbaharda yine ordu çıkardık. Kül Tigin'i baş yaparak orada bıraktık. Savunma tedbiri aldık. Düşman merkezi bastı. Kül Tigin 'Öksüz' adındaki atına binip saldırdı, tek başına dokuz eri mızrakladı, merkezi korudu, vermedi.

Annem hatun, bütün analarım, ablalarım, gelinlerim, prenseslerim, buncanızdan diri kalanları! Kül Tigin olmasa idi, hep ölecektiniz!

Küçük kardeşim Kül Tigin, uçmağa vardı. Ben yaslandım. Kederimden görür gözüm görmez gibi, bilir aklım bilmez gibi oldu. özüm düşündüm: Zamanı Tanrı yapar, Tanrı yaşar. Kişi oğlu hep ölümlü doğmuştur.. Gözden yaş gelse hep içeri akıtarak, gönülden ağlamak gelse geri çevirerek, düşünceye daldım, sıkıldım. Çok katı sıkıldım, iki şad'ın, alay küçük kardeşlerimin, alay milletimin, ağlamaktan gözü kaşı fena olacak diye düşündüm de, sıkıldım.

Yuğcu (yasçı) ve ağlayıcı olarak, Kıtay, Tatabı milletlerinin başı Udar Sengün geldi. Çin konağından İsiyi Liten geldi. Gereksiz olduğu halde onbinlik hazine, altın, gümüş... fazla fazla getirdi. Tibet kağanından vezir geldi. Suğud, İranlı, Buhara ülkesinden Erik general, Oğul Tarkan geldi. Türgiş kağanından damgacı (mühürdar) geldi. Kırgız kağanından Tarduş inançu geldi. Bark (türbe) yapıcı, nakışçı, taşa yazı yazıcı olarak Çin kağanının yeğeni Çang Sengün (Çang general) geldi.

Kül Tigin koyun yılında, onyedinci günde uçtu. Dokuzuncu ayın yirmiyedisinde yuğ yaptırdık. Barkını, nakışlarını, yazılı taşını, maymun yılında, yedinci ayın yirmiyedisinde, ona saygılar sunup kutluladık.

Ey Türk milleti! Bu ülkeyi küçük kardeşim Kül Tigin ile öle yite kazandım. Kazanıp, alay milleti ateş, su kılmadım.

Ey Ötüken Ormanının milleti! Kötü kişi gelip birliğini bozmasın, silahlı gelip seni dağıtmasın diye, sana burasını il tuttum. Töreyi kazandırdım.

Türk milleti, beyleri! Sözümü işitin. Türk milletini toplayıp, il tutacağını bu taşa yazdım. Yanılırsa öleceğini yine bu taşa yazdım. Her ne sözüm varsa ebedî taşa yazdım. Ona bakarak bilin şimdiki Türk Beğleri!

Türklerim, alay beğlerim, alay milletim! Kazanıp il tuttuğum bu yerden, kağanından, beğlerinden, suyundan, toprağından ayrılmazsan, iyilik göreceksin. Evinde oturacak, dertsiz olacaksın. Sözlerimde yanlış var mı?

EY TÜRK! TİTRE VE KENDİNE DÖN !...

Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

Keyfe Keder, KRALINA DEGiL MEMLEKETiME GiDER!!!







Bu sozleri soyleyen ben degilim!!!
Kim derseniz eger cevap olarak sunu soylerim sizlere ,
Omer El Hattab,
yani Hz. Omer.
Soylendigi yer Bagdat!!!...
4 şey geri gelmez, atılan ok,söylenen söz, kaçırılan fırsat ,geçen zaman.

Varın tarihini sizler hatırlayın ki , bu örneği başkaca “Türk akil adamlarımızdan yada önderlerimizden birisinin söylevlerinden” herhangi birisini seçerek verebilirdim.Ama bunu yapmamamın nedenimi Tüm Türk ve İslam alemi bilir ki Hz. Ömer’in ne kadar adil ve dürüst olduğu…
Bir dusunun ne Bagdat kaldi, ne Irak; ne Afganistan kaldi, ne Kabil; digerlerini saymama gerek yok. Digerleri zaten batiya hizmet edenler...
Etrafimiz ates cemberine donuyor bir tek Iran diyorlar bir de 2 devlet olduğumuzu diyen ama tek millet olduğumuzu iddia eden Azeri Devlet yöneticileri
ve sonra biz kaliyoruz ama Iran da hikaye, neden mi?
Zaten o olmazsa baska savas cikartma nedenleri kalmadi da ondan bari o ayakta dursunda islam_i rejimini ve teroru ihrac etsin diger devletlere de boylece ma$a varken el yakmadan Ulus devletleri ele gecirelim degil mi arkadaslar.”Ulusalcılarıda, Ulus deyince uluscu vatandaşıyım” diyenleri ,yani sözde öznecileri dışarıda bırakarak bunu söylüyorum size can dostlar. Kendine ulusalcı deyip devletimin altını kürekle kazanlara bu sözüm.
Satranc oynamayi bilen hamleleri kolay gorur ve karsi hamle yapar fakat bizde bunu yapacak kimseler nerede ki? ...Demeyin sakın! ümidini yitirmiş her bir bireyin en yakınınındaki en yüksek bir yere çıkıp kendini aşağı bırakmasını canı gönülden dileyenlerdenim.Ümitsiz insan ölü insandır belli bir amacı yoktur. Nereye çekerseniz oraya gider.
Çünkü o kişilerde var aramızda,ümidi olup devlet adamı olanlarda var. Zaman içinde yaptığı icraatlar insanı devlet adamlığını gösterir.Çünkü sivil savaş halindeyiz ama normal savaş durumunda kahraman olanlarımız eminim çoktur fakat bu durum bildiğimiz savaş değildir ki neferlerimiz kendini hemen göstersin.

Atatürk’ümüzün dediği gibi ,düşünen mi hareket eden mi yani “icraat eden mi” sözüne doğrudan yanıt verir, soran kişi sorusunu bitirmeden, hareket eden der.
Dünya’da tek laik ve cumhuriyetle yonetilen ayrica musluman ve Ulus devlet olan sen isen seni yikacak cok Dusman bulunur. En basiti hic uzaga gitmene gerek yok, komsuna bakarsin , olmadimi zamaninda ona yardim edenlere bir bak ayni Irak olayi gibi Saddama yardim edenler sonra idam ederler.Biraz daha doguya bakarsin terorun baslangicini gorursun.
Uzaga gitmeye kalkarsak onlarin soylemiyle sunu yaparlar,
bir devleti ya savasta yenersin ,
olmadi mi o zaman satin alirsin
haaa o da mi olmadi ,
o zaman kendine benzetirsin olur biter.

Kulturunun yok olmasi saglanir, lisaninin yok olmasi saglanir baska ne olsun ki , al sana kopya koyun surusu sadece bir tek adim kalir, ya tabela degisir veya tabela kalir koyunu gutmek icin bir coban bulunur. Yani çoban değişir.
Bunu da sivil toplum örgütleri ve siyasi kanaldan aynı zamanda da askeriyenin içinden destek bulacaksın ki yapa bilesin yani kisacası bu insanlari bulmak her devlet için kolay değil ama bizim devletimiz için o kadar kolay ki 3 tane darbe yemiş ve yara almış, yara sarılmadan terör hortlatılmış insanlar kargaşa ve bilgi kirliliği içinde,işsizlik diz boyu,zengin tam anlamıyla zengin işçi takımını kullanıp beyefendi olmuş ,işsiz gariban ekmek parası için susar konuşmaz yada konuşacağı zaman dolaylı olarak susturulur ve susuturulurken içten bazı odak grupları yeri ve konuşmayı kendi tayin ederler,tayin edilen yeri beğenmezler,orta tabaka yok denecek kadar az ama bilgi sahibi fakat sesi yok,zengin desen bir musibetler yuvası adı altında her oyunu oynar kendileri kraldan daha kralci, o ki demokrasiyle seçimle gelenlere ültimatom gibi raporlar hazırlar sunar veya sundurur ki o da onaylanır ama onay görmezse kafa tutar bu iş böyle gitmez gitmemeli der ve en asi olanı o dur ki baş kaldırır .Çünkü arkasında esas dış mihraklar vardır söyleyene değil söyletene baktığınızda görürsünüz onları. Medya, ellerinde,enerji kaynakları ellerinde, muhalefet çanak tutmakta ama onlara da karşı duran birileri çıkınca 100 yılda bir o zaman al takke ver külah işler iyice karışır. işte memleketimin durumu bu.

Zaman gecmis veya geç degil arkadaslar , her yeni gune bir olumlu davranisla baslayin , gelecek gunlerimizin basi ortulup ortacaga gitmekle kalmayip bizi tehdit ediyormuş gibi gösteren birde o medeniyet sahibi dedigimiz medeniyetsizlere meydan birakmayin. Bir de onların gerçek emellerine ve hülyalarına bakın sonra türbana dine ve Türk milletine çağdaş değil olamazlar bunlar devleti yıkıyorlar diyenlere bir bakalım. İki tarafin ucu boklu değnek gibi ortada kalmis beynamaz gibiyiz.
Bizler bozuk duzen sahibi insanlar degiliz, olamayiz.
Soysuz bir millet degiliz olmadik,olmayacagiz,
Bu ulke sinirlarinda yasayan gayri muslim vatandaslarida ne A.B si ne A.B.D si ne de baska bir yer zaten kabul etmiyor neden mi? Birçoğuyla dostluklarim ve komşuluklarimiz oldu halen de devam etmektedir.
Bundan dolayi,
Bu vatandaslarimiza ve dostlarimiza sen Turklesmissin diyorlar, ne kadar vahim bir durum ki bizi bize kirdirma cabasindalar ve onlari disliyorlar yani onlarinda akibeti ayni bizim gibi ayni gemide yer almalari...İşte bunun farkında olan kişiler makam mevki gözetmeksizin gerekeni yapmaya başladılar ki , ne başladılar onlara buradan tam destek veriyorum. Yetmedi mi naçizane bilgilerimden bir parçada olsa bilgilendirmekteyim veya bilgilendirme çabası içindeyim,o da mı olmadı kulağını delmekteyim küpe olsun diye zatende olmuş ki süreğen bir durumun içindeyiz duymayanlar ,bilmeyenler bilsin maymun gözünü açsın diye.

Bu süreğen durumda karşımızdaki olan mihraklar iç ve dış fark gözetmeksizin diyorum bunu belirteyim,bu memleketin suyunu icmis olmalari,ekmegini yemis olmalari, hep kendileri için çalışıp veya bazı mihraklara hizmet etmeleri ve Ulu Türkiyemizi param parça etmeleri çabası içinde olmaları alenen yapmaları bu saydığım vahim hareket ve davranışları ...
Bu vatandaslarimiza suclu gozu ile bakacağız. Elbette her toplumun icinden satilmislar cikacaktir ama bir avuc curuk yumurtadir ve onlardan bizim icimizde de vardir bunu sakin unutmayin. Ecnebisi veya yerlisi hiç fark etmez, destekçisi veya yaltakçısı yada bizzat kendisi bu oyunun baş aktörü veya figüranları da dahil eninde sonunda cezasını bulacaktır, bulmalıdır, buldurulmalıdır.
Madem herkes fikiri hür , vicdanı hür, dini hür, dili ve ülkesi hür bir laik sosyal müreffeh ve çağdaş uluscu, milli, cumhuriyetin kuruluş esaslarına göre yönetilen ve o devletin içinde olan yaşamak isteyen,eşit hak ve hukuka sahip Yüce Türkiye Cumhuriyeti Devletini arzuluyorsa bunu yapmak için sözde özneleri kim olursa olsun makam mevki ,görev yetki ve konum gözetmeksizin özel yada tüzel herkese dokunulmalı ve gerçekleri gün ışığına çıkartıp gerekeni yapmak için elimizi bir birey olarak taşın altına koymalıyız ki gelecekte de aynı olaylar ve durumlarla karşılaşmayalım.
Son olarak şunu söylemek isterim ki,
Tarih tekerrürden ibaret değildir ,tarihi olaylara kayıtsız kalıp geçmişteki yaşadığımız felaket veya her ne ise olmuş olan durumu göz önünde bulundurup öyle yaşamalı ve bunu hiçbir zaman unutturmamalıyız ki tarihin tekerrür etmesini biz insanoğlu olarak engellemeliyiz.
Kısacası , tarihini bilmeyen geleceğini görmekten yoksun insan olarak yasamaya devam ederiz.
Ve başımıza gelenleri defalarca yaşarız sonuç olarak deriz ki başa gelen çekilir deriz.

Umudumuzu ve amacımızı, ülkemizi ve birliğimizi ve dirliğimizi, bölünmez bütünlüğümüzü ve egemenliğimizi, cumhuriyet ilke ve inkılaplarımızı, gelenek ve göreneklerimizi ve üzerinde yaşadığımız bütün değerlerimiz genci yaşlısıyla,ecnebisi ve yerlisiyle, mezhep gözetmeksin vatanımızı korumak bizim temel görevimiz addederek karşımızdaki bütün mihraklara diyeceğimiz cevap şu olmalıdır;
Keyfe keder, kralina degil alayina gider millet. Bu duzenin icinde yardim almaya alistiysaniz emir almayada aliskin olanlardan olmayiniz.

Yazim Tarihi: 19 Nisan '09

Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

5 Mayıs 2009 Salı

Bilge Kağan Yazıtları (Günümüz Türkçesi İle)












Bilge Kağan Yazıtları (Günümüz Türkçesi İle)

1. yüz. (Doğu yüzü)

1- Teñri teg Teñri yaratmış Türk Bilge Kağan; Sözüm: Babam Türk Bilge ..nda al..tı Sir, Tokuz Oğuz, İyi Ediz otağlı beğleri, bodunu .. Türk Teñri ..

2- üstüne kağan oturdum. Oturduğumda ölürcesine sıkılan Türk beğleri, bodunu, silkinip, sevinip, yere bakan gözü yukarı baktı. Bu çağda kendim oturup bunca ağır töreyi dört yandaki .......... etdim. Üstte Kök Teñri, altta yağız yer kılındığında ikisi arasında kişi oğlu kılınmış.

3- Kişi oğlunun da üstüne atalarım Bumın Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturunca Türk Bodunu'nun ilini, töresini tutu vermiş, edi vermiş. Dört yan hep yağı imiş. Ordu gönderip dört yandakı bodunu hep almış, hep bağlamış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş. Doğu'da Kadırkan ormanına kadar, Batı'da

4- Temirkapı'ya kadar kondurmuş. İkisi arasında pek düzensiz Kök Türk öylece oturur imiş. Bilge kağan imiş. Alp kağan imiş. Buyruğu bile bilge imiş gerçek, alp imiş gerçek. Beğleri bile, bodunu bile düz imiş. Onun için ili öyle tutmuş gerçek. İli tutup töre düzenlemiş. Kendisi öylece ölümü bulmuş.

5- Yasçı, ağlayıcı, Doğu'da, gün doğusunda Böklü Çül'lü İl, Çin, Tibet, Apar, Rum, Kırgız, Üç Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtayn, Tatabı, bunca bodun gelerek ağlamış, yaslanmış. Öyle ünlü kağan imiş. Ondan sonra, kardeşi kağan olmuş gerçek. Oğulları kağan olmuş gerçek. Ondan sonra kardeşi, ağabeği gibi

6- kılınmadığı gerçek, oğlu babası gibi kılınmadığı gerçek, bilgisiz kağan oturmuş gerçek. Kötü kağan oturmuş gerçek. Buyruğu yine bilgisiz(miş)gerçek, kötü imiş gerçek. Beğleri, bodunu eğri (olduğu) için, Çin bodunu alcı, kandırıcı (olduğu) için, aldatıcı (olduğu) için, kardeşi ağabeğe düşürdüğü için, beğle, bodunu

7- çekiştirdiği için, Türk Bodun, illediği ilini elden çıkarmış, kağanladığı kağanını yitiri vermiş. Çin Bodunu'na beğlik er oğlanı kul oldu, kadınlık kız oğlanı odalık oldu. Türk beğleri Türk adını attı. Çinli beğlercesine Çin adını tutarak, Çin kağanına kapılmış. Elli yıl

8- işini güçünü vermiş. Doğu'da, gün doğusunda Bökli kağana kadar ordulayı vermiş. Batı'da Demirkapı'ya kadar ordulayı vermiş. Çin kağanına ilini, töresini alı vermiş. Türk’ün bütün kara bodunu şöyle demiş: "İlli bodun idim. İlim şimdi hani? Kime ili kazanırım" der imiş.

9- "Kağanlı bodun idim. Kağanım hani? Ne kağana işi güçü veririm." der imiş. Böyle deyip Çin kağanına yağı olmuş. Yağı olup, kendini derleyip toparlamadığından yine tutsaklaşmış. Bunca işi güçü verdiğini düşünmeden Türk bodununu öldüreyim, kazıyaym der imiş. Yokolmaya varır imiş. Üstte

10- Türk Teñrisi, Türk kutlu yerini, suyunu öyle düzenlemiş. Türk bodunu yok olmasın diye, bodun olsun diye babam İlteriş Kağanı, anam İlbilge Kadını göğün tepesinde tutup yukarı kaldırmış gerçek. Babam Kağan onyedi erle dışarılamış. "Dışarı yürüyor" diye söz işitip kentteki dışarılamış, dağdakı

11- inmiş. Dirilip yetmiş er olmuş. Teñri güç verdiği için babam kağanın çerisi börü gibi, yağısı koyun gibi imiş. Doğu'yu Batı'yı çerileyip derlemiş toparlamış. Hepsi yediyüz er olmuş. Yediyüz er olunca ilsizleşmiş, kağansızlaşmış bodunu, odalıklaşmış, kullaşmış bodunu, Türk Töresi'ni bırakmış

12- bodunu atam, babam töresince yaratmış, yerleştirmiş. Tölis Tarduş bodunu orada, düzeltmiş. Yabguyu şadı orada vermiş. Güney'de Çin bodunu yağı imiş. Kuzey'de Baz Kağan, Dokuzoğuz bodunu yağı imiş. Kırgız, Kurıkan, Otuztatar, Kıtayn, Tatabı hep yağı imiş. Babam kağan bunca... kırk artığı

13- yedi yol ordu salmış, yirmi savaş savaşmış. Teñri istediği için illiyi ilsizleştirmiş, kağanlıyı kağansızlaştırmış, yağıyı buyruğunda kılmış. Dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiş. Babam kağan onca ili töreyi kazanıp ölü vermiş. Babam kağana ilkin Baz kağanı balbal dikmiş. Babam

14- kağan öldüğünde kendim sekiz yaşında idim. Töreye göre üste amcam kağan oturdu. Oturunca Türk bodununu yine düzenledi, doyurdu. Yoksulu bay kıldı. Azı çok kıldı. Amcam kağan oturduğunda kendim tigin erk..... iy..... . Teñri istediği için

15- Ondört yaşımda Tarduş bodunu üzerine şad oturdum. Amcam kağan ile Doğu'da Yeşil Irmak, Şantuñ yazısına kadar ordu saldık. Batı'da Demir Kapı'ya kadar ordu saldık. Kögmen'den aşıp Kırgız yerine kadar ordu saldık. Topluca yirmibeş (yol) ordu saldık. Onüç (yol) savaştık. İlliyi ilsizleştirdik. Kağanlıyı kağansızlaştırdık. Dizliye

16- diz çökerttik. Başlıya baş eğdirttik. Türgiş kağanı Türk'üm bodunum idi. Bilemediği için, bize karşı yanıldığı, yağılık yaptığı için kağanı öldü. Buyruğu, beğleri yine öldü. On Ok bodunu eziklik gördü. Atalarımızın tuttuğu yerler, sular ıssız kalmasın diye Az bodununu eğitip, düzenleyip ..... Bars Beğ

17- idi. Kağan adını burada biz verdik. Kız kardeşim eceyi verdik. Kendisi yağılaştı. Kağanı öldü. Bodunu odalık, kul oldu. Kögmen yeri, suyu ıssız kalmasın diye Az, Kırgız budununu eğitip, eğitip, düzenleyip geldik. Savaştık. ..... ilini yine verdik. Doğu'da Kadırkan ormanını aşıp bodunu öyle düzenledik, öyle eğittik. Batı'da

18- Keñü Tarman'a kadar Türk bodununu öyle kondurduk, öyle düzenledik. O çağda kul kullu, odalık odalıklı olmuş idi. Kardeşi ağabeyini bilmez idi. Oğlu babasını bilmez idi. Öyle kazanılmış, öyle edilmiş elimiz, töremiz vardı. Türk Oğuz beğleri, bodun, işit: Üstte Teñri basmazsa, aşağıda yer delinmezse

19- Türk bodunu, elini, töreni kim bozabilir, yıkabilir? Türk bodunu, irkil, uyan. Buyruk dinlemezliğinden, eğiten bilgili kağanına, bağımsız, bunsuz iyi iline kendin yanıldın. Kötülük ettin. Pusatlı nereden gelip (seni) dağıtıp gönderdi. Süngülü nereden gelerek sürüp gönderdi. Kutlu Ötüken ormanının bodunu, gitti. Doğu'ya gidenin gitti. Batı'ya

20- gidenin gitti. Gittiğin yerde iyiliğin oydu gerçek. Kanın ırmakça aktı. Kemiğin dağca yığıldı. Beğlik erkek oğlunu kul kıldı. Kadınlık kız oğlunu odalık kıldı. O bilmediği için, kötülük (ettiği) için amcam kağan ölüme vardı. İlkin Kırkız kağanını balbal diktim. Türk bodununun adı sanı yok olmasın diye babam kağanı,
21- anam katunu yücelten Teñri, il veren Teñri, Türk bodununun adı, sanı yok olmasın diye, beni o Teñri kağan oturttu gerçek. Varlıklı, bay bodun (üstüne) oturmadım. İçi aşsız dışı giyimsiz, düşkün, kötü bodunun üstüne oturdum. Kardeşim Költigin, iki şad, kardeşim Költigin ile konuştuk. Babamızın,

22- amcamızın kazandığı bodunun adı sanı yok olmasın diye Türk bodunu için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Költigin ile, iki şad ile öle bite kazandım. Öyle kazanıp bütün bodunu od su yapmadım. Ben kendim kağan oturduğumda her yere gitmiş bodun yayan çıplak, öle bite dönüp

23- geldi. Bodunu düzenliyeyim diye Kuzey'de Oğuz bodunu üstüne, Doğu'da Kıtayn, Tatabı bodunu üstüne, Güney'de Çin üstüne oniki (kez) ordu saldım. Savaştım. Ondan sonra Teñri bağışladığı için, kutum,, gücüm var (olduğu) için ölecek bodunu diriltip besledim. Çıplak bodunu giyimli kıldım. Yoksul bodunu varlıklı kıldım.

24- Az bodunu çok kıldım. Değerli illiden, değerli kağanlıdan iyi kıldım. Dört yandaki bodunu hep buyruğumda kıldım, yağısız kıldım. Hep bana sığındı(lar). Onyedi yaşımda Tañut yönüne ordu saldım. Tañut bodununu bozdum. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, (bütün) varlığını orada aldım. Onsekiz yaşımda Altı Çub Soğdak

25- yönüne ordu saldım. Bodununu orada bozdum. Çinli Oñ paşa beş tümen erle geldi. Iduk Baş'da savaştım. O orduyu orada yok ettim. Yirmi yaşımda, Basmıl Idıkut soyum (olan) bodun idi. Yüklü deve göndermedi diye ordu saldım. ..... boyun eğdirttim. Varlığını beri getirdim. Yirmiki yaşımda Çin

26- yönüne ordu saldım. Çaça Paşa'nın sekiz tümen ordusu ile savaştım. Ordusunu orada öldürdüm. Yirmialtı yaşımda Çik bodunu Kırgız ile (birleşip) yağı oldu. Kem Irmağını geçip Çik yönüne ordu yürüttüm. Örpen'de savaştım. Ordusunu sançtım. Az bodununu aldım. Boyun eğdirttim. Otuzyedi yaşımda Kırgız yönüne ordu yürüttüm. Mızrak batacak (boydaki )

27- karı sökerek, Kögmen ormanını aşıp yürüyerek Kırgız bodunu uykusunda bastım. Kağanı ile Soña ormanında savaştım. Kağanını öldürdüm. İlini aldım. O yıl Türgiş üzerine Altun ormanını aşarak, İrtiş ırmağını geçerek yürüdüm. Türgiş bodununu uykusunda bastım. Türgiş kağanının ordusu od gibi, bora gibi geldi.

28- Bolçu'da savaştık. Kağanını, yabgusunu, şadını orada öldürdüm. İlini orada aldım. Otuz yaşımda Beş Balık'a doğru ordu yürüttüm. Altı yol savaştım. .... Ordusunu hep öldürdüm. Beş Balık içinde pek çok kişi .... yok olacağından, kişi(ler) beni çağırmaya geldi(ler). Beş Balık onun için kurtuldu. Otuz artığı

29- bir yaşımda Karluk bodunu sıkıntısız, bağımsız iken güçlü (bir) yağı oldu. Tamağ Iduk Baş'da savaştım. Karluk bodununu öldürdüm. Orada aldım. Basmıl kara bodunu ..... Karluk bodunu (ile birlikte) toparlanıp geldi. Sançtım, öldürdüm. Dokuz Oğuz benim bodunum idi. Kök, yer bulandığı için, içine

30- kıskançlık değdiği için yağı oldu. Bir yılda dört yol savaştım. En ilki Toğu Balık'ta savaştım. Toğla ırmağını yüzerek geçip ordusu .... . İkinci (olarak) Andırğu'da savaştım. Ordusunu sançtım. İlini aldım. Üçüncü (olarak) Çuş Başı'nda savaştım. Türk bodunu ayak titretti. Kötü

31- olacak idi. Uzanıp yayılıp gelmekte olan ordusunu uçurdum. Pek çok ölecek kişi orada dirildi. Orada Toñra yiğiti bir boyu Toñga Tigin yoğunda çevirip vurdum. Dördüncüsü Ezginti Kadız'da savaştım. Ordusunu orada sançtım, yıprattım. ...barım... ..... Kırk yaşımda Amğı Kurgan'da kışladığımızda kıtlık oldu. İlk yazında

32- Oğuz'a doğru ordu yürüttüm. İlk ordu dışarı çıkmıştı. İkinci ordu yerleşik idi. Üç Oğuz ordusu basıp geldi. (Bizim için) Yaya, kötü oldular deyip yenmeye geldi. Ordunun yarısı evi barkı yağmalamaya gitti. Ordunun yarısı da savaşmaya geldi. Biz az idik. Güçsüz idik. Oğuz ...t yağı ..... Teñri güç verdiği için orada sançtım.

33- dağıttım. Teñri istediği için ben kazandığım için Türk bodunu kazanmış oldu beliğ. Ben kardeşimle böylece başa geçip kazanmasam Türk bodunu ölecek idi, yok olacak idi. Türk beğleri, bodunu böyle düşünün, böyle bilin. .... Oğuz bodunu ...d... göndermesin diye ordu yürüttüm.

34- Evini, barkını bozdum. Oğuz bodunu Dokuz Tatar ile dirilip geldi. Ağu'da iki büyük savaş savaştım. Ordusunu bozdum. İlini orada aldım. Öyle kazanıp .... Teñri buyurduğu için ben otuzüç yaşımda ...uk idi. (Bu) çağda (kendisine) öğüt, uğur, güç (vermiş olan)

35- doyurmuş alp kağanına baş kaldırdı. Üstte Teñri, kutsal yer, su ... . amcam kağanın kutunu yeter bulmadı beliğ. Dokuz Oğuz bodunu, yerini, suyunu koyup Çin'e doğru gitti. Çin ..... bodunu ..... bu yerde (burada) geldi. "Besleyeyim" diye düşünüp ..... bodunu .....

36- kınat... . Güney'de Çin'de adı sanı yok oldu. Bu yerde (burada) bana kul oldu. Ben kendim kağan oturduğum için Türk bodununu ... kılmadım. İli, töreyi iyice kazandım. ... toparlanıp yi...

37- orada savaştım. Ordusunu sançtım. Baş eğen baş eğdi, bodun oldu. Ölen öldü. Seleñe'den aşağıya yürüyerek Karğan geçidinde evini, barkını orada bozdum. ... ormanına çıktı. Uygur ilbaşısı yüz kadar erle Doğu'ya kaçıp gitti. .....

38- ...ti. Türk bodunu aç idi. O at sürüsünü alıp doyurdum. Otuzdört yaşımda Oğuz kaçıp Çin'e girdi. Öfkelenip ordu yürüttüm. Soyunu, ...., oğlunu, karısını orada aldım. İki ilbaşılı bodun .....

39- ..... Tatabı bodunu, Çin kağanının buyruğuna girdi. Elçisi, iyi sözü, yakarışı gelmiyor diye yazın ordu saldım. Bodununu orada bozdum. At sürüsünü ... ordusu toparlanıp geldi. Kadırkan ormanında kon... .

40- ...ğakıña, yerine doğru, suyuna doğru kondu. Güney'de Karluk bodununa doğru ordu yürüt deyip Tudun Yamtar'ı gönderdim. ... Karluk ilbaşısı yok olmuş, kardeşi bir korgana

41- ..... vergisi gelmedi. Onu korkutayım deyip ordu yürüttüm. Koruyucusu iki üç kişiyle kaçıp gitti. (Onun) Kara bodunu "Kağanım geldi" deyip (beni) övdü. ...ka ad verdim. "Küçük" adlı...

2. yüz. (Güneydoğu yüzü)
Kök Öñ'ü yürüyerek ordu yürütüp, geceli gündüzlü yedi çağda Susuz'a geçtim. Çorak'a ulaşıp yağmacı er(ler)i k...bes Keçin'e kadar ... .

3. yüz. (Güney yüzü)

1- ... Çin atlı ordusunun onyedibin erini ilk gün öldürdüm. Yayan ordusunu ikinci gün hep öldürdüm. Bi... gelip vard... .

2- ..... yol ordu saldım. Otuzsekiz yaşımda kışın Kıtayn üstüne ordu saldım. ..... . Otuzdokuz yaşımda yazın Tatabı üstüne ordu saldım.

3- ...ben öldürdüm. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, varlığını ...ar ko.... .

4- bodun(unu), (kağanını, oğlunu) karısını yok ettim.

5- yor.... .

6- savaştım. ..... . ..... . üçin [(için), (üçünü)]

7- verdim. Alp erini öldürüp balbal kılı verdim. Elli yaşımda (iken) Tatabı
bodunu Kıtayndan ayrıl... . ...ka... Töñüker dağına

8- Kuğ Paşa buyruğunda kırkbin er geldi. Töñüker dağında karşılaşıp dokundum. Otuzbin eri öldürdüm. Onbinini ... ise ... yola getirdim. Tatabı ....

9- öldürdü. Büyük oğlum ağrılanıp yok olunca Kuğ Paşa'yı balbal (olarak) diki verdim. Ben ondokuz yıl şad (olarak) oturdum. Ondokuz yıl kağan (olarak) oturdum. İl tuttum. Otuzbir...

10- Türk'üme, bodunuma iyisini öylece kazanı verdim. Bunca kazanıp babam kağan it yılının onuncu ayının yirmialtısında ölü verdi. Lağzın yılının beşinci ayının yirmiyedisinde yoğ (töreni) yaptırdım. Bukağ buyrukçu .....

11- babası Lisün Tay Paşa başta, beşyüz eriyle geldi. Kokuluk ö... , altun, gümüş gereğinden artık getirdi. Yoğ (töreni) kokusu getirip diki verdi. Sandal ağacı getirip kendi yaraş...

12- Bunca bodun saçını, kulağını, ya(nağını) biçti. Kendisinin iyi atını, kara samurunu, kök sincabını sayısız olarak getirip hep bıraktı.

13- Teñri gibi Teñri yaratmış Türk Bilge Kağan, sözüm: Babam Türk Bilge Kağan
oturduğunda Türk'ün şimdiki beğlerinden başka Tarduş beğleri, Köl Çor başta olarak, şadpıt beğleri, önünde Tölis beğleri, Apa Tarkan

14- başta olarak şadpıt beğleri, bu... Taman Tarkan, Tonyukuk Boyla Bağa Tarkan ile buyruk ...çı buyruğu Sebig Köl İrkin başta olarak buyruk(çu) bunca beğler babam kağanı çok

15- çok de, yüceltti(ler). (Babam kağan da) Türk beğlerini, bodununu çok de, yüceltti, övdü. ...Babam kağan ...ça ağır taşı kalınlaştırmış. Türk beğleri, bodunu ...irdi. Kendime bunca...

4. yüz. (Kuzey yüzü)

1- Teñri gibi Teñride olmuş Türk Bilge kağan bu çağda oturdum. Sözümü iyice işit. En çok kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, bodunum, Güney'deki şadpıt beğleri, Kuzey'deki tarkat buyruk beğleri, Otuz Tatar, Dokuz Oğuz beğleri, bodunu bu sözümü iyice işit. Katıca dinle. Doğu'da gün

2- doğusuna, Güney'de gün ortasına, Batı'da gün batısına, Kuzey'de gece ortasına, onların içindeki bodun(lar) hep bana (iş) görür. Bunca bodunu hep düzenledim. Şimdi onun gibisi yok. Türk kağanı Ötüken ormanında oturursa ilde tasa yok (olmaz). Doğu'da Şantuñ ovasına kadar ordu saldım. Taluy'a geçip ulaşmadım. Güney'de Dokuz

3- Ersin'e kadar ordu saldım. Tibet'e geçip ulaşmadım. Batı'da İnci ırmağı...(nı) geçip Demirkapı'ya kadar ordu saldım. Kuzey'de Yir Bayırku yerine kadar ordu saldım. Bunca yer(ler)e kadar yürüttüm. Ötüken ormanı en yeğ(i), en iyi(si) imiş. İl tutulacak yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin bodunu ile anlaştım. Altunu, gümüşü, işlenmiş

4- ipeği tasasız (karşı koymadan) verir. Çin bodununun sözü tatlı, ipeği yumuşak imiş. Tatlı sözü, yumuşak ipeği ile aldatıp, uzak bodunu iyice yaklaştırır imiş. Yaklaştırıp kondurduktan sonra kötü bilgilerini o çağda düşünür imiş. İyi bilgili kişiyi, iyi alp kişiyi yürütmez imiş. Bir kişi yanılsa soyuna, bodununa, çocuklarına kadar barındırmaz

5- imiş. Tatlı sözüne, yumuşak ipeğine aldanıp çok Türk bodunu, öldün. Türk bodunu öleceksin. Güney'de Çoğay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk bodunu öleceksin. Orada kötü kişi şöyle öğretir imiş : "Uzak(ta) isen kötü ipek verir, yakın(da) isen iyi ipek verir." deyip, öyle öğretir imiş. Bilgi

6- bilmez kişi o sözü alıp (inanıp) yakın(ın)a gidip çok kişi öldün(üz). O yerlere gidersen, Türk bodunu öleceksin. Ötüken yerinde oturup katar, gezgin gönderirsen, hiç tasan yok (olmaz). Ötüken ormanını sonsuz il tutarak oturacaksın. Türk bodunu, toksan açlığı, tokluğu düşünmezsin. Bir doyarsan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için düzenlemiş kağanının

7- sözünü almadan her yere gittin. Hep oralarda yittin, yok oldun. Orada kalanlar her yere hep incelerek, ölerek yürüyor idiler. Teñri buyurduğu için, kendimin kutu var olduğu için kağan oturdum. Kağan oturunca yok yoksul bodunu hep toplattım. Yoksul bodunu varlıklı kıldım. Az bodunu çok kıldım. Yoksa bu

8- sözümde yalan var mı? Türk beğleri, bodunu, bunu işitin : Türk bodununu toplayıp il tutacağını burada söyledim. Yanılıp öleceğini yine burada yazdım. Nice nice sözüm varsa sonsuz taşa yazdım. Onu görüp bilin. Türk'ün şimdiki bodunu, beğleri, bu çağda buyruğumdaki beğler (olarak) mi yanılacaksınız? Babam

9- kağan, amcam kağan oturduğunda dört yandaki bodunu öylece düzenlemiş. ... Teñri istediği için kendim oturduğumda dört yandaki bodunu düzenledim, yarattım. ...i... kıldım. Ben Türgiş kağanına kızımı çok ulu (bir) tören ile alı verdim. Türgiş kağanının

10- kızını çok ulu törenle oğluma alı verdim. ... çok ulu törenle alı verdim. Ya.. ..t erdirdim. Başlıya baş eğdirttim. Dizliye diz çöktürttüm. Üstte Teñri, altta yer (öyle) istediği için

11- gözün görmediği, kulağın işitmediği bodunumu, Doğu'da gün doğusuna, ...ka, Güney'de ....., Batı'da ... . Sarı altununu, ak gümüşünü, işlenmiş ipeğini, ipek bezini, binek atını, aygırını, kara samurunu,

12- kök sincabını Türk'üme bodunuma kazanı verdim, edi verdim. ... sıkıntısız kıldım. .... ...rdi. Erkli ... onca tümen (onbinlerce) oğlu ...ya almın? ...ün beğleri, bodununa .....

13- yine besleyip, üzmeden, incitmeden oturdum. Türk beğleri, Türk bodunuma ... at verdim, ..ü.. . Şimdiki taşı ..ür.. kazanıp, yücelten, Türk bodunu, bu kağanından, bu beğlerinden, suyundan ayrılmazsan, Türk bodununda ...

14- özünde iyilik göreceksin. Evine girebileceksin. Sıkıntısız olacaksın. Ondan sonra Çin kağanından süsleyiciyi hep getirttim. Benim sözümü kırmadı. Kendisinin süsleyicisi idi. Ona görülmemiş anıt yaptırttım. İçine dışına görülmemiş süs vurdurttum. Taş yazdırttım. Gönüldeki sözümü vurdurttum.

15- On Ok oğluna, yabancılara kadar bunu görüp bilin. Sonsuz taş işlettim. ... işlettim, yazdırdım. O taş anıtını ...

5. yüz. (Batı yüzü)

1- ...üstte...
2- Bilge Kağan uçup gitti.
3- yaz olsa, üstte Teñri
4- davulu öter gibi, öylece dahi
5- dağda yaban geyiği ötse, öylece
6- üzülüyorum. Babam kağan
7- taşını kendim kağan ...
8- .....
9- .....

6. yüz. (Güneybatı yüzü)... Bilge Kağan'ın (bu) yazısını (ben) Yoluğ Tigin yazdım. Bunca anıtı, süsü, bezemeyi ... kağanın yeğeni Yoluğ Tigin , ben, (bir) ay, dört gün oturup yazdım, süsledim. Yağ...

BİLGE KAĞAN YAZITI (Şimdiki Türkçemize Çevrilmişi)

Doğu Yüzü:
Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağanı ... Sir, Dokuz Oğuz, İki Ediz çadırlı beyleri, milleti ... Türk tanrısı ... üzerinde kagan oturdum. Oturduğumda ölecek gibi düşünen Türk beyleri, milleti memnun olup sevinip, yere dikilmiş gözü yukarı baktı. Bu zamanda kendim oturup bunca ağır töreyi dört taraftaki ... dim. Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oğlu kılınmış. İnsan oğlunun üzerine ecdadım Bumın Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini tutu vermiş, düzene soku vermiş. Dört taraf hep düşman imiş. Ordu sevk ederek dört taraftaki milleti hep almış, hep tâbi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye dik çöktürmüş. Doğuda Kadırkan ormanına kadar, batıda Demir Kapıya kadar kondurmuş. İkisi arasında pek teşkilâtsız Gök Türk'ü düzene sokarak öylece oturuyormuş. Bilgili kağan imiş, cesur kağan imiş. Buyruku bilgili imiş tabiî, Cesur imiş tabiî. Beyleri de milleti de doğru imiş. Onun için ili öylece tutmuş tabiî. İli tutup töreyi düzenlemiş. Kendisi öylece vefât etmiş. Yasçı, ağlayıcı, doğuda gün doğusundan Bökli Çöllü halk, Çin, Tibet, Avar, Bizans, Kırgız, Üç Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı, bunca millet gelip ağlamış, yas tutmuş. Öyle ünlü kağan imiş. Ondan sonra küçük kardeşi kağan olmuş tabiî, oğulları kağan olmuş tabiî. Ondan sonra küçük kardeşi büyük kardeşi gibi kılınmamış olacak, oğlu babası gibi kılınmamış olacak. Bilgisiz kağan oturmuştur, kötü kağan oturmuştur. Buyruku da bilgisizmiş tabiî, kötü imiş tabiî. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, aldatıcı olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik erkek evlâdını kul kıldı, hanımlık kız evlâdını cariye kıldı. Türk beyler Türk adını bıraktı. Çinli beyler Çin adını tutarak, Çin kağanına itaat etmiş. Elli yıl işi gücü vermiş. Doğuda gün doğusunda Bökli kağana kadar ordu sevk edi vermiş. Batıda Demir Kapıya ordu sevk edi vermiş. Çin kağanına ilini, töresini alı vermiş. Türk halk kitlesi şöyle demiş: İlli millet idim, ilim şimdi hani, kime ili kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani, ne kağana işi, gücü veriyorum der imiş. Öyle diyip Çin kağanına düşman olmuş. Düşman olup, kendisini tanzim ve tertip edemediğinden, yine tâbi olmuş. Bunca işi, gücü vermediğini düşünmeden, Türk milletini öldüreyim, kökünü kurutayım der imiş. Yok olmaya gidiyormuş. Yukarıda Türk Tanrısı, mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiştir. Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye, babam İltiriş kağanı, annem İlbilge Hatun'u göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmıştır. Babam kağan on yedi erle dışarı çıkmış. Dışarı yürüyor diye ses işitip şehirdeki dağa çıkmış, dağdaki inmiş. Toplanıp yetmiş er olmuş. Tanrı kuvvet verdiği için, babam kağanın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş. Doğuya batıya asker sevk edip toplamış, yığmış. Hepsi yedi yüz er olmuş. Yedi yüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk töresini bırakmış milleti, ecdadımın töresince yaratmış, yetiştirmiş. Tölis, Tarduş milletini orda tanzim etmiş. Yabguyu, şadı orda vermiş. Güneyde Çin milleti düşman imiş. Kuzeyde Baz Kağan, Dokuz Oğuz kavmi düşman imiş. Kırgız, Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı hep düşman imiş. Babam kağan bunca .... kırk yedi defa ordu sevk etmiş, yirmi savaş yapmış. Tanrı lûtfettiği için illiyi ilsizletmiş, kağanlıyı kağansızlatmış, dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiş. Babam kağan öylece ili, töreyi kazanıp, uçup gitmiş. Babam kağan için ilkin Baz kağanı balbal olarak dikmiş. Babam kağan uçtuğunda kendim sekiz yaşında kaldım. O töre üzerine amcam kağan oturdu. Oturarak Türk milletini tekrar tanzim etti, tekrar besledi. Fakiri zengin kıldı, azı çok kıldı. Amcam kağan oturduğunda kendim prens ... Tanrı buyurduğu için ondört yaşımda Tarduş milleti üzerine şad oturdum. Amcam kağan ile doğuda Yeşil Nehir'e, Şantung ovasına kadar ordu sevk ettik. Batıda Demir Kapı'ya kadar ordu sevk ettik. Kögmen'i aşarak Kırgız ülkesine kadar ordu sevk ettik. Yekun olarak yirmi beş defa ordu sevk ettik, on üç defa savaştık. İlliyi ilsizleştirdik, kağanlıyı kağansızlaştırdık. Dizliye diz çöktürdük, başlıya baş eğdirdik. Türgiş kağanı Türk'üm, milletim idi. Bilmediği için, bize karşı yanlış hareket ettiği, ihanet ettiği için kağanı öldü, buyruku, beyleri de öldü. On Ok kavmi eziyet gördü. Ecdadımızın tutmuş olduğu yer, su sahipsiz kalmasın diye Az milletini tanzim ve tertip edip ... Bars bey idi. Kağan adını burda biz verdik. Kız kardeşim prensesi verdik. Kendisi ihanet etti, kağanı öldü, milleti cariye, kul oldu. Kögmen'in yeri, suyu sahipsiz kalmasın diye Az, Kırgız milletini tanzim ve tertip edip geldik. Savaştık ... ilini geri verdik. Doğuda Kadırkan ormanını aşarak milleti öyle kondurduk, öyle düzene soktuk. Batıda Kengü Tarbana kadar Türk milletini öyle kondurduk, öyle düzene soktuk. O zamanda kul kullu, cariye cariyeli olmuştu. Küçük kardeş büyük kardeşini bilmezdi, oğlu babasını bilmezdi. Öyle kazanılmış, öyle düzene sokulmuş ilimiz, töremiz vardı. Türk, Oğuz beyleri, milleti işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti? Türk milleti, vazgeç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan kağanına, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hâle soktun. Silâhlı nereden gelip dağıtarak gönderdi? Mızraklı nereden gelerek sürüp gönderdi? Mukaddes Ötüken ormanının milleti, gittin! Doğuya giden, gittin! Batıya giden, gittin! Gittiğin yerde hayrın şu olmalı: Kanın nehir gibi koştu. Kemiğin dağ gibi yattı. Beylik erkek evlâdını kul kıldın. Hanımlık kız evlâdını cariye kıldın. O bilmemenden dolayı, kötülüğün yüzünden amcam kağan uçup gitti. Önce Kırgız kağanını balbal olarak diktim. Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, babam kağanı, annem hatunu yükselten Tanrı, il veren Tanrı, Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî. Varlıklı, zengin millet üzerine oturmadım. İçte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan millet üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin, iki şad, küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyuyamadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile öle yite kazandım. Öyle kazanıp bütün milleti ateş, su kılmadım. Ben kendim kağan oturduğumdan her yere gitmiş olan millet yaya olarak, çıplak olarak, öle yite geri geldi. Milleti besleyeyim diye kuzeyde Oğuz kavmine doğru; doğuda Kıtay, Tatabı kavmine doğru; güneyde Çine doğru on iki defa ordu sevk ettim ... savaştım. Ondan sonra Tanrı buyurduğu için, devletim, kısmetim var olduğu için, ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli kıldım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Değerli illiden, değerli kağanlıdan daha iyi kıldım. Dört taraftaki milleti hep tâbi kıldım, düşmansız kıldım. Hep bana itaat etti. Onyedi yaşımda Tanguta doğru ordu sevk ettim. Tangut milletini bozdum. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, servetini orda aldım. Onsekiz yaşımda Altı Çub Soğdaka doğru ordu sevk ettim. Milleti orda bozdum. Çinli Ong vali, elli bin asker geldi. Iduk Başta savaştım. O orduyu orda yok ettim. Yirmi yaşımda, Basmıl Iduk Kut soyumdan olan kavim idi, kervan göndermiyor diye ordu sevk ettim. K ... m tâbi kıldım, malını çevirip getirdim. Yirmi iki yaşımda Çin'e doğru ordu sevk ettim. Çaça general, seksen bin asker ile savaştım. Askerini orda öldürdüm. Yirmi altı yaşımda Çik kavmi Kırgız ile beraber düşman oldu. Kemi geçerek Çike doğru ordu sevk ettim. Örpende savaştım. Askerini mızrakladım. Az milletini aldım ... tâbi kıldım. Yirmi yedi yaşımda Kırgız'a doğru ordu sevk ettim. Mızrak batımı karı söküp, Kögmen ormanını aşarak yürüyüp Kırgız kavmini uykuda bastım. Kağanı ile Songa ormanında savaştım. Kağanını öldürdüm, ilini orda aldım. O yılda Türgiş'e doğru Altın ormanını aşarak İrtiş nehrini geçip yürüdüm. Türgiş kavmini uykuda bastım. Türgiş kağanının ordusu ateş gibi, fırtına gibi geldi. Bolçu'da savaştık. Kağanını, yabgusunu, şadını orda öldürdüm. İlini orda aldım. Otuz yaşımda Beş Balıka doğru ordu sevk ettim. Altı defa savaştım ... askerini hep öldürdüm. Onun içindeki ne kadar insan ... yok olacaktı ... çağırmak için geldi. Beş Balık onun için kurtuldu. Otuzbir yaşımda Karluk milleti sıkıntısız, hür ve serbest iken, düşman oldu. Tamag Iduk Başta savaştım. Karluk milletini öldürdüm, orda aldım ... Basmıl kara ... Karluk milleti toplanıp geldi ... m, öldürdüm. Dokuz Oğuz benim milletim idi. Gök, yer bulandığı için, ödüne kıskançlık değdiği için düşman oldu. Bir yılda dört defa savaştım: En önce Togu Balık!ta savaştım. Togla nehrini yüzdürerek geçip ordusu ... İkinci olarak Andırgu'da savaştım. Askerini mızrakladım ... Üçüncü olarak Çuş başında savaştım. Türk milleti ayak titretti, perişan olacaktı. İlerleyip yayarak gelen ordusunu püskürttüm. Çok ölecek orda dirildi. Orda Tongra yiğiti bir boyu Tonga Tigin mateminde çevirip vurdum. Dördüncü olarak Ezginti Kadız'da savaştım. Askerini orda mızrakladım, yıprattım ...yıprat ... Otuziki yaşımda Amgı kalesinde kışladıkta kıtlık oldu. İlk baharında Oğuz'a doğru ordu sevk ettim. İlk ordu dışarı çıkmıştı, ikinci ordu merkezde idi. Üç Oğuz ordusu basıp geldi. Yaya, kötü oldu diyip yenmek için geldi. Bir kısım ordusu evi barkı yağma etmek için gitti, bir kısım ordusu savaşmak için geldi. Biz az idik, kötü durumda idik. Oğuz ... düşman ... Tanrı kuvvet verdiği için orda mızrakladım, dağıttım. Tanrı bahşettiği için, ben kazandığım için Türk milleti kazanmıştır. Ben küçük kardeşimle beraber böyle başa geçip kazanmasam Türk milleti ölecekti, yok olacaktı. Türk beyleri, milleti, böyle düşünün, böyle bilin! Oğuz kavmi ... göndermeden, diye ordu sevk ettim. Evini barkını bozdum. Oğuz kavmi Dokuz Tatar ile toplanıp geldi. Aguda iki büyük savaş yaptım. Ordusunu bozdum. İlini orda aldım. Öyle kazanıp ... Tanrı buyurduğu için otuzüç yaşımda ... idi. Seçkin, muhterem, güç beslemiş olan, kahraman kağanına ihanet etti. Üstte Tanrı, mukaddes yer, su, amcam kağanın devleti kabul etmedi olacak. Dokuz Oğuz kavmi yerini, suyunu terk edip Çin'e doğru gitti. Çin ... bu yere geldi. Besleyeyim diye düşünüp ... millet .... suçla ... güneyde Çin'de adı sanı yok oldu. Bu yerde bana kul oldu. Ben kendim kağan oturduğum için Türk milletini ... kılmadım. İli, töreyi çok iyi kazandım ... toplanıp ... orda savaştım. Askerini mızrakladım. Teslim olan teslim oldu, millet oldu; Ölen öldü. Selengadan aşağıya yürüyerek Kargan vâdisinde evini, barkını orda bozdum ... ormana çıktı. Uygur valisi yüz kadar askerle doğuya kaçıp gitti ...... Türk milleti aç idi. O at sürüsünü alıp besledim. Otuz dört yaşımda Oğuz kaçıp Çin'e girdi. Eseflenip ordu sevk ettim. Hiddetle .., oğlunu, karısını orda aldım. İki valili millet ..... Tatabı milleti Çin kağanına itaat etti. Elçisi, iyi sözü, niyazı gelmiyor diye yazın ordu sevk ettim. Milleti orda bozdum. At sürüsünü ... askeri toplanıp geldi. Kadırkan ormanına kon ... yerine doğru, suyuna doşru kondu. Güneyde Karluk milletine doşru ordu sevk et diyip Tudun Yamtarı gönderdim, gitti ... Karluk valisi yok olmuş, küçük kardeşi bir kaleye ... kervanı koşmadı. Onu korkutayım diyip ordu sevk ettim. Koruyucu iki üç kişi ile beraber kaçıp gitti. Halk kütlesi kağanım geldi diyip övdü ... ad verdim. Küçük adlı ...
Güneydoğu Yüzü:
.... Gök Öngü çiğneyerek ordu yürüyüp, gece ve gündüz yedi zamanda susuzu geçtim. Çorağa ulaşıp yağmacı askeri ... Keçine kadar ...
Güney Yüzü:
... Çin süvarisini, on yedi bin askeri ilk gün öldürdüm. Piyadesini ikinci gün hep öldürdüm. Bi ... aşıp vard ... defa ordu sevk ettim. Otuzsekiz yaşımda kışın Kıtay'a doğru ordu sevk ettim ... Otuz dokuz yaşımda ilk baharda Tatabı'ya doğru ordu sevk ettim.... ben ... öldürdüm. Oğlunu, karısını, at sürüsünü, servetini ... millet... karısını yok kıldım....... savaştım. ... verdim. Kahraman erini öldürüp balbal kılı verdim. Elli yaşımda Tatabı milleti Kıtaydan ayrıldı. ... lker dağına ... Ku general kumandasında kırk bin asker geldi. Töngkes dağında hücum edip vurdum. Otuz bin askeri öldürdüm. On bin ... ise ... öktüm. Tatabı .... öldürdü. Büyük oğlum hastalanıp yok olunca Ku'yu, generali balbal olarak diki verdim. Ben on dokuz yıl şad olarak oturdum, on dokuz yıl kağan olarak oturdum, il tuttum. Otuz bir ... Türk'üm için, milletim için iyisini öylece kazanı verdim. Bu kadar kazanıp babam kağan köpek yılı, onuncu ay, yirmi altıda uçup gitti. Domuz yılı, beşinci ay, yirmi yedide yas töreni yaptırdım. Bukağ vali ... babası Lisün Tay generalin başkanlığında beş yüz yiğit geldi. Kokuluk .... altın, gümüş fazla fazla getirdi. Yas töreni kokusunu getirip diki verdi. Sandal ağacı getirip öz ... Bunca millet saçını, kulağını ... kesti. İyi binek atını, kara samurunu, mavi sincabını sayısız getirip hep bıraktı. Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağan'ı oturduğunda şimdiki Türk beyleri, sonra Tarduş beyleri; Kül Çor başta olarak, arkasından şadpıt beyleri; önde Tölis beyleri; Apa Tarkan başta olarak, arkasından şadpıt beyleri; bu ... Taman Tarkan, Tonyukuk Boyla Baga Tarkan ve buyruk ... iç buyruk; Sebig Kül İrkin başta olarak, arkasından buyruk; bunca şimdiki beyler, babam kağana fevkalâde fevkalâde çok iltica etti ... Türk beylerini, milletini fevkalâde çok yüceltti, övdü ... babam kağan ... ağır taşı, kalın ağacı Türk beyleri, milleti ... Kendime bunca ...
Kuzey Yüzü:
Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamiyle işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar, ... Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tâbidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur. Doğuda Şantung ovasına kadar ordu sevk ettim, denize ulaşmama az kaldı. Güneyde Dokuz Ersin'e kadar ordu sevk ettim, Tibet'e ulaşmama az kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek Demir Kapıya kadar ordu sevk ettim. Kuzeyde Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yere kadar yürüttüm. Ötüken ormanından iyisi hiç yokmuş. İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin milleti ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği, ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! Güneyde Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk milleti, öleceksin! Orda kötü kişi şöyle öğretiyormuş: Uzak ise kötü mal verir, yakın ise iyi mal verir diyip öyle öğretiyormuş. Bilgi bilmez kişi o sözü alıp, yakına varıp, çok insan öldün! O yere doğru gidersen Türk milleti, öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiç bir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın. Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Acıksan tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Hep orda mahvoldun, yok edildin. Orda, geri kalanınla, her yere zayıflayarak ölerek yürüyordun. Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burda vurdum. Yanılıp öleceğini yine burda vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bilin. Şimdiki Türk milleti, beyleri, bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? Babam kağan, amcam kağan oturduğunda dört taraftaki milleti nasıl düzene sokmuş ... Tanrı buyurduğu için kendim oturduğumda dört taraftaki milleti düzene soktum ve tertipledim ... kıldım. ... Türgiş kağanına kızımı ... fevkalâde büyük törenle alı verdim. Türgiş kağanının kızını fevkalâde büyük törenle oğluma alıverdim ... fevkalâde büyük törenle alı verdim ... yaptırdım ... başlıya baş eğdirdim, dizliye diz çöktürdüm. Üstte Tanrı, altta yer bahşettiği için gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen milletimi doğuda gün doğusuna, güneyde ... batıda ... Sarı altınını, beyaz gümüşünü, kenarlı ipeğini, ipekli kumaşını, binek atını, aygırını, kara samurunu, mavi sincabını Türk'üme, milletime kazanı verdim, tanzim edi verdim ... kedersiz kıldım. Üstte Tanrı kudretli ... Türk beylerini, milletini ... besleyin, zahmet çektirmeyin, incitmeyin! ... benim Türk beylerim, Türk milletim,... kazanıp ... bu ... bu kağanından, bu beylerinden ... suyundan ayrılmazsan, Türk milleti, kendin iyilik göreceksin, evine gireceksin, dertsiz olacaksın. ... Ondan sonra Çin kağanından resimciyi hep getirttim. Benim sözümü kırmadı, maiyetindeki resimciyi gönderdi. Ona bambaşka türbe yaptırdım. İçine dışına bambaşka resim vurdurdum. Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum ... On Ok oğluna, yabancına kadar bunu görüp bilin! Ebedî taş yontturdum ... yontturdum, yazdırdım. ... O taş türbesini ...
Batı Yüzü:
... üstte ... Bilge Kağan uçtu. Yaz olsa, üstte gök davulu gürler gibi, öylece ve dağda yabani geyik gürlese, öylece mateme gark oluyorum. Babam kağanın taşını kendim kağan ......
Güneybatı Yüzü:
Bilge Kağan kitâbesini Yollug Tigin, yazdım. Bunca türbeyi, resimi, sanatı ... kağanın yeğeni Yollug Tigin ben bir ay dört gün oturup yazdım, resimledim.

Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™