Bu Blogda Ara

30 Mart 2011 Çarşamba

TÜRKİYE DEVLETİ CUMHURİYETİNİN YAPMASI GEREKEN VE YAPMAYA ÇALIŞTIKLARI VEYA YAPTIKLARI VE YAPACAĞI EN BÜYÜK, BELLİ BAŞLI ÖNCELİKLİ KONULAR



                                                

TERÖRE VE DIŞ GÜÇLERE FIRSAT VERMEDEN TÜRKİYE DEVLETİ CUMHURİYETİNİN YAPMASI GEREKEN VE YAPMAYA ÇALIŞTIKLARI VEYA YAPTIKLARI VE YAPACAĞI EN BÜYÜK, BELLİ BAŞLI ÖNCELİKLİ KONULAR (ACİLEN)!!!



Yıkıcı unsurların istismar ettiği konuların başında; ekonomik sıkıntılar, sosyal yaşantıdaki dengesizlikler, çalışan kesimin sorunları, eğitim ve sağlık gibi hizmetlerdeki aksaklıklar, yüksek öğrenim gençliğinin sorunları, kültür ve inanç farklılıkları, yolsuzluklar, yönetime ve yöneticiye duyulan güvenin zayıflaması, gelir dengesizliği, demokratik hakların kullanımı ve cezaevleri gibi hususlar gelmektedir.
Terör örgütleri, örgüt mensuplarının yakınlarını, öğrenci ve gençlik, işçi ve memur, gelir düzeyi az ve yaşam düzeyi düşük kesimleri hedef kitle olarak seçmektedirler.


Bu yukarıda yazılanları tümünden ve her bir sorunu temelinden düzeltip Türkiyemizin refaha kavuşması için aciliyetle önlem alması/alınması, alındıysa/alınıyorsa/alınacaksa bütün Türk Halkına Duyrulması ve Halkın desteğinin alınmasını,sağlanmasını canı gönülden dilerim.

Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™


Kayıp Bir Hıristiyan Topluluk: Nasturiler

Esra Danacıoğlu'nun Toplumsal Tarih'te misyonerlerle ilgili bir yazısını daha önce sitemizde yayınlamıştık. Kendisi bize yazısının daha gelişmiş bir versiyonunu gönderdi. Bu yazı Mardin-Musul-Hakkari Bölgesinde 1830 ve 1840'larda çalışan misyoner doktor Asael Grant (ve Nasturiler) hakkında. Bir vakitler Popüler Tarih Dergisi'nde yayınlanmıştı. Künyesi şöyle: Popüler Tarih, (Nisan 2001) Say¹:11, ss.26-31, Yayınlarlarken biraz kısaltılmış yazının tümüne yer veriyoruz.






Hıristiyanlık bir Ortadoğu dini olarak doğdu ve uzun yüzyıllar da böyle kaldı. İlk takipçiler, ilk büyük alimler ve ilk teolojik merkezler bu coğrafyadan çıktı. Antakya, Urfa, Nusaybin, İskenderiye bu dini merkezlerden bazılarıdır. Hıristiyanlığın bu ilk çağlarında Ortadoğu’da Aramice’nin farklı diyaleklerini konuşan topluluklardan bazıları bu yeni dinin takipçileri oldular ve kendilerini Suryaye, Suryoyo, Suroyeh vs. olarak adlandırdılar. Bugün bu adların etimolojik olarak “Asur” kelimesinden geldiğini gösteren bazı çalışmalar mevcut. Ancak “Asuri” kelimesinin “Süryanice” konuşan ve Kuzey Mezopotamya’da yaşayan hıristiyan toplulukları kapsayan bir genel ad olarak “keşfi” 19.yy’ın ortalarında gerçekleşti. Ninova kazıları ile popülerleşen “Asur araştırmaları” bu adlandırmanın temel nedenidir. Oryantalistlerin verdiği bu isim zaman içerisinde yaygınlığa kavuştu ve genel kabul gördü.






Hıristiyanlığın giderek Roma ve İstanbul merkezli bir Avrupa inancına dönüştüğü (kabaca 4.yüzyıl ve sonrası) süreçte Asuri/Süryani topluluklar tıpkı Ermeniler gibi ayrı kiliseler olarak örgütlenerek varlıklarını sürdürdüler. Ama zaman içerisinde Asuri/Süryani topluluklar dini ve siyasi nedenlerle birbirlerinden koptular. Temel neden Asuri/Süryani toplulukların yaşadığı coğrafyanın Bizans ve Sasani devletlerini ayıran sınırla bölünmesiydi. Böylece Doğu ve Batı Süryanileri ayırımı doğdu. Bizans egemenliğinde yaşayan Batı Süryanileri (ki bugün Süryani adı genellikle sadece bu grubu kapsar biçimde kullanılmaktadır) mezheplerinin kurucusu Yakup el Bardai’nin adına atfen Yakubiler olarak anılır oldular. Sasani topraklarında yaşayan Doğu Süryani/Asurileri ise 6.yy’dan itibaren takipçisi oldukları Nestoryos nedeniyle Nasturi adını aldılar. 16. yüzyılda Asuri topluluklar yeni bir bölünme daha yaşadılar. Bir grup Nasturi, Vatikan’a bağlanarak kadim kiliselerinden koptu ve Keldani Kilisesi’ni kurdu.






6-7.yy’dan itibaren kuzeyleri Ermeni Gregoryan, batıları Bizans-Rum kilisesi ile bloke edilen Nasturi dinadamları gözlerini doğuya çevirip Asya’nın uçsuz bucaksız steplerine dağıldılar. Nasturi misyonerler Türk illerinden geçerek Çin’e kadar ulaştılar. 1907 yılında Kuzey Çin’de bulunan ve doğu Süryanicesi ile yazılmış bir anıt 8.yüzyılda kilisesi, rahipleri patriği ve cemaati ile bir Nasturi –Çinli topluluğun varlığını ispat etmektedir.






Batı’dan Doğu’ya hıristiyanlığı taşımakla kalmayıp, Çin dışına çıkarılması yasak olan ipek kozalarını, M.S..551’de, cüppelerinin altında saklayarak Anadolu’ya getirenler de Nasturi Keşişlerdi. Bu arada Nasturilerin, bazı Türk boylarını da hıristiyanlaştırdıkları bilgisini ekleyelim. Cengizhan’ın Avrupa’daki Hıristiyan güçlere yolladığı diplomatlar Nasturi din adamlarıydı. Bu parlak dönem Müslümanlıkla da devam etti, hem Batı ve hem de Doğu Süryanileri (Nasturiler) Müslüman fatihlerin seçkin danışmanları, tercümanları oldular. Bu refah çağı, Timur’un, Anadolu’yu ve Mezopotamya’yı istilası ile sona erecek, kitleler halinde öldürülen Nasturiler çareyi Hakkari dağlarındaki ulaşılmaz köylere çekilmekte bulacaklardır. Patrikhane de aynı nedenle bu dağlara taşınacaktır. Misyonerlerin bölgede görünmeye başladıkları 1830’larda Hakkari’deki Nasturilerin toplam sayısı 50 ile 110 bin arasında oldukları tahmin edilmektedir.

NOT:Alıntıdır.
PKK KURULUŞ KONGRESİ KONUŞMALARI VE DEKLARASYONU 1978