Bu Blogda Ara

22 Temmuz 2011 Cuma

Okuduğunu Anladığın Ancak Düşündüğün Kadardır!!!


SARI, KIRMIZI, YEŞİL,
ORTASINA DA KONDURULMUŞ BİR GÜNEŞ,
SENİN İÇİN ÖZEL BİR YERİMİZ VAR,
HEM DE MEZARLIKTA BELEŞ!!!

Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

8 Temmuz 2011 Cuma

Altın Şafak Hermetik Cemiyeti





Tanıtım: Altın Şafak Hermetik (Golden Dawn) 1888 yılında İngiltere'de kurulan inisiyatik ve majikal bir cemiyettir.
Dini simgeler ve ruhsal kavramlar önemli rol oynamış olsa dahi Altın şafak cemiyeti dini bir yapılanma değildir. Altın Şafak cemetiyeti hermetizm üzerine kurulu olmakla beraber kuruma bağlı olan kişiler kendilerini felsefi,ruhsal ve fiziksel gelişime adammış ve kendi öğretim kurumlarında ökült bilimlerin prensiblerini, doğuya özgü çeşitli büyüleri ve doğu felsefesini öğrenmektedirler. Altın şafak hermetiğe bağlı bulunanlar arasında Paganist inançlıların yanı sıra Gnostik,Yahudi,Hristiyan inançlı insanlarda bulunmaktadır. Öğrencilerine ezotirik kavramları öğretmenin yanı sıra ayin büyülerini pratiksel olarak öğreten Altın şafak hermetik cemiyeti Kabala, Astroloji, eski Mısır büyüleriyle'de uğraşır. Bu yapılanma içersinde en bilinen iki isim Israel Regardie ve ünlü Mason üstadı Aleister Crowley'bulunmaktadır.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Alt%C4%B1n_%C5%9Eafak_Hermetik_Cemiyeti

Altın Şafak Hermetik Cemiyeti nedir?

"Altın Şafak Hermetik Cemiyeti (The Hermetic Order of the Golden Dawn) ruhsal, felsefi ve majikal gelişmeye adanmış inisiyatik bir cemiyettir. Altın Şafak tarafından etüt edilen kavramlar Yahudi Kabala, kadim Mısır ve Grek gizemleri, Hıristiyanlıktan bazı kesitler ile diğer birçok Batı ezoterik geleneğin özgün bir sentezidir. (Israel Reagrdie'in Golden Dawn kitabında bulunan) "Tarih Diskuru"nda şöyle der:

"... üyelerinin Okült Bilimi ve Hermes Majisinin ilkelerini öğrendiği, Hermetik bir Cemiyet olan Altın Şafak..."

("The Order of the G.D. [Golden Dawn] is an Hermetic Society whose members are taught the principles of Occult Science and the Magic of Hermes.'')

"Altın Şafak 1887 yılında üç İngiliz Framason tarafından kurulmuştur, ve birkaç yıl için yüzlerce erkek ve kadını üye (üye listesi) olarak kabul etmiştir. Esas Altın Şafak ritüel maji, kehanet (divination), simya ve felsefe ile ilgili günümüze dek benzeri görülmemiş ezoterik bir bilgi külliyatını üretmiştir. Kaos Maji ve Gardnerian wicca gibi görünüşte son derece farklı geleneklerin kökenlerini Altın Şafakta bulmak mümkündür. Sanatçıların (örneğin şair W.B. Yeats, yazar Arthur Machen) ve alimler (örneğin A.E. Waite) yaşamlarında derin bir etkisi olmuştur. Altın Şafak'ta öğretilen büyüleyici ruhsal gizemlerin her tür insanın yaşamında derin etkisi olmuştur.

"Altın Şafak "maji sistemi" hem ritüel ve kehanetin pratik hususlarında, hem de soyut metafizik kavramlarda öğrencileri eğitmek için bir araçtır. Altın Şafak malzemesi ağırlık olarak Batılı Yahudi-Hıristiyan, Grek ve Mısır kökenlidir ama yıllar içinde bazı doğu kavramlar da sistemine sızmıştır. "Hiyerarşik" veya "Matrikular" bir sistemdir. Bu demek oluyor ki, bazı bilgiler okült talimlerinde belirli bir seviyeye erişmiş öğrencilere ayrılmıştır. Derece sistemi aşağıdaki gibidir (bunların yanında tekabül eden klasik elementler, yedi kadim gezegen ve on "Sefira" veya Yahudi Kabalanın ruhsal "küreler" verilmiştir). Bu şemada öğrenci üstten başlar

UNVAN ELEMENT GEZEGEN SEFİRA
0 = 0 Neophyte (Neofit) --- --- ---
1 = 10 Zelator Toprak --- Malkuth (Krallık)
2 = 9 Theoricus Hava Ay Yesod (Temel)
3 = 8 Practicus Su Merkür Hod (İhtişam)
4 = 7 Philosophus Ateş Venüs Netzach (Zafer)
5 = 6 Adeptus Minor Ruh Güneş Tiphareth (Güzellik)
6 = 5 Adeptus Major --- Mars Gevurah (Metanet, Güç)
7 = 4 Adeptus Exemptus --- Jüpiter Chesed (Merhamet)
8 = 3 Magister Templi --- Satürn Binah (Anlayış)
9 = 2 Magus --- --- Chokmah (Hikmet)
10 = 1 Ipsissimus --- --- Kether (Taç)

"Neofit'ten Filozofus'a (Philosophus) dek dereceler Birinci veya Dış Cemiyeti kapsar. 4=7 ve 5=6 arasına "Portal" denilen bir derece vardır ve bu Dışsal Gizemlerden İçsel Gizemlere geçişte güçlü sembolizm içerir. Üç Adept dereceleri İkinci veya İçsel Cemiyeti kapsar (Kırmızı/Yakut Gül ve Altın Haç - Rosae Rubeae et Aureae Crucis), ve genelde sadece çok sıkı testleri geçenlere açıktır ve başka özelliklerinden dolayı seçilirler. Son üç derece ("Yüksek" Sefirot'a hitap eden) Üçüncü veya Üstatların Gizli Cemiyetini kapsar. Canlı beşeri insanların bu son mistik derecelere varabilir mi, varamaz mı konusunda çeşitli gruplarda epey anlaşmazlık vardır (Budizm'deki Budişatvalar gibi).

"Lütfen dikkate alın ki, bu sadece kısa bir özettir ve açıklık getirmek uğruna birçok ayrıntı verilmemiştir. Daha çok bilgi için referans bölümünde sıraladığımız birçok kitap ve makaleler yardımcı olabilir. Ayrıca Internet'te bulunan aktif Altın Şafak Mabetleriyle ilgili web sitelerinden de faydalanabilir.

"Bazıları ritüel majinin eski ve hatta batıl inançlara ilişkin yöntemleriyle bazı insanların neden ruhsal amaçlarını takip etmek isteyecekleri sorabilir. Mary K. Greer, Altın Şafak Kadınları (Women of the Golden Dawn) eserinde majinin farklı ilintileri olan birkaç tanımı olduğuna dikkati çekmiştir:

`Bazı yazarlar majiyi psiko-terapik çalışma olarak görürken (Örneğin Francis King ve Israel Regardie), başkaları onu tüm zıtlık içinde birliğin keşfi, tüm illüzyon, yanılsamanın içinde hakikat olarak tanımlamıştır. W. B. Yeats sembollerle çağrıştırabileceğine inandığı "tek enerjik Akıl" ve onun kutbu "doğanın tek Hafızası" dediği şeyin bilgisini aramıştır. Ancak ben şahsen, en çok Florence Farr'ın maji tanımını beğeniyorum: "Maji deneyimi sınırsız kılmaktır", diğer bir deyişle maji bizi bağlayan ve zorlayan dünyevi ve ruhsal sınırlar sandığımız şeyleri kaldırmayı içerir. Biz her şeyi yapabiliriz çünkü bir Her Şeyiniz." '



2) Altın Şafak ne anlama gelir?

Altın Şafak Hermetik Cemiyetinin İngilizce adı Hermetik Order of the Golden Dawn'dır. Kısaltma olarak GD veya HOGD kullanılır. Hermetik denildiği zaman birkaç şey akla gelir. Hermetizm (bakınız Hermesçilik ve Kökeni ve Hermesçiliğin Etkisi) efsanevi Üç Kez Yüce Hermes üzerinde kurulu bir mistik ve okült felsefi bir akımdır. Kökeni eski Mısır'dır, İskenderiye'de Grek felsefe ile kaynaşmış ve Ortaçağa dek Harranlı Sabiiler tarafından kabul görmüştür. Hermetizm astroloji, maji ve simya gibi okült ilimleri barındıran bir görüş olduğu için adeta okültizm ve ezoterizme eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Hermetik dendiği zaman akla gelen diğer bir anlamı fiziki ve mecazi olarak bir kap, şişe, kutu vs. gibi nesnenin hava almayacak şeklinde iyice kapalı olmasıdır. Bu açıdan okült çalışmaların dış dünyadan tamamen tecrit edilmiş bir şekilde yapıldığı bir ortam, mabet veya loca akla getirebilir. Diğer bir bağlantı ise Hermes ve Hanok, Enok veya Hz. İdris'in aynı kişi oldukları söylenir. Altın Şafak Hermetik Cemiyetinin en önemli öğretilerinden biri Enokyan (İdrisi) maji denilen bir sistemdir.

Altın Şafak ismine gelince, güneşin doğması mecazi olarak Kabala Hayat Ağacı Etz Hayim'in 6. küresi (Sefira Tifaret) uyarılmasıdır. Bu Sefira güneş küresidir ve bedendeki yeri kalptir. GD Cemiyetinde 5=6 Adeptus Minor inisiyasyonu Tifaret'e inisiye olma anlamına gelir. GD Adeptus Minor'a insiye olan bir Gül Haç örgütü olan ikinci Cemiyet, Yakut (kırmızı) Gül ve Altın Haç cemiyetine inisiye olur. Gül Haç sembolü iki kolunu iki tarafına açmış insan ve gülün sembolize ettiği açılmış kalp çakrası anlamına geldiği söylenir. Dolayısıyla Altın Şafak ve Gül Haç sembolleri birbirleriyle örtüşür. Bu açıklamayı yazılı olarak başka hiçbir yerde bulamazsınız.

Son kelime cemiyete gelince, bunun İngilizce aslı Order'dır. Order'in birkaç anlamı vardır. Burada kullanıldığı anlam örgüt, cemiyet, hatta tarikattır. Order ayrıca düzen, tertip anlamına gelir. Bu da aklımıza disiplinli bir örgüt getirir. Her şeyin belirli kurallara göre işlediği ve sistemin kişiye öncelikli olduğu bir yapı. Bu açıdan kültten farklıdır. Bir kült, karizmatik bir kişinin etrafında örgütlenmiş her türlü istismara açık bir tarikattır. Order kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü kişileri barındırır, onların gelişmesini sağlar, kült ise insanların zaaflarıyla beslenir. Gerçek bir ezoterik order ender bir organizasyondur, modern GD örgütlerinin çoğu bu tanımdan eksiktir.

Altın Şafak Hermetik Cemiyetinin gizli evrakları ortaya çıktığı zaman son derece karmaşık bir sistem olduğu anlaşıldı. Çok sıkı imtihanlarından geçip Adept derecelerine varan bir kişi birçok konuya hakim olması gerekir. Nihai olarak tüm sistemin bir şekilde çok farklı bilgileri sentezleyip birbirine geçmeli bir yapı oluşturduklarını fark edecektir. Tüm amacı bir tür üniversite görevi görmekten ziyade, kişinin dönüşümünü sağlamaktır.

3) Altın Şafak Hermetik Cemiyeti ne zaman ve nerede kuruldu, kökeni nedir?

Kökenleri Gül Haç örgütüne (bakınız Gül Haçlılar) dayandığı iddia edilen Altın Şafak Hermetik Cemiyeti 1888 yılında İngiltere'de ezoterik ve inisiyatik bir cemiyet (bakınız Gizem Kültleri 1 ve Gizem Kültleri 2) olarak kurulmuştur. 1937 yılında öğretilerinin çoğu gizlilik yemini bozan bir üyesi tarafından açıklanmıştır (Tarihi için bakınız: W.W. Westcott'un Tarih Diskuru, ayrıca Okült Diriliş ve Altın Şafak Hermetik Cemiyeti - Bölüm 1 , Okült Diriliş ve Altın Şafak Hermetik Cemiyeti - Bölüm 2. Esas olarak Londra'da 1888 yılında kurulan Altın Şafak Cemiyetinin Isis-Unrania Mabedin kurulan üçüncü mabet olduğu iddia edilir, bunların birincisi 1807 yılında Frankfurt'ta kurulan ve sonradan 'Aurore Naissante' (Yükselen Şafak) olarak Fransa'da ortaya çıkan ve aynı anlama gelen 'Loge sur Aufgehenden Morgenrothe,' idi. İkincisinin ismi İbranice olup 'Chabrath Zerek Aour Bokher,' (Parlayan Işık Cemiyeti) idi. Bunların dışında Altın Şafak öncesi Westcott'un başkan olduğu ve halen sürmekte olan SRIA (Societe Rosicruciana in Anglia - İngiliz Gül Haç Cemiyeti) bulunmaktaydı, bu Cemiyete sadece yüksek dereceli Framasonlar girebilirdi. Amacı Gül Haç, Hermetizm, Kabala, Simya gibi konuları araştırmaktı ve Gül Haç'ın inisiyasyon ve derece yapısı ile paralellikleri vardır (bakınız :Diskur XVI - Gül Haç Cemiyetinin Tarihi).



4) Altın Şafak Hermetik Cemiyetinin Silsile Sorunu Nedir?

Ezoterik (bakınız Ezoterizm Nedir?, Ezoterizm Nasıl Doğdu? ve Ezoterik Örgütlerde İnisiyasyon) cemiyetlerde silsile belirli bir önem taşır. Ezoterik örgütler geçmişlerinin kadim çağlara indiği, önemli kişilere ve olaylara bağlantılı olduğunu söylerler. Bu konuda iki görüş vardır: 1) Bunlar doğrudur ve gizli örgütler binlerce yıldır ara vermeden hayata kalıp belirli bir silsileyi gerekirse yer altında gizlenerek korumuştur, 2) Ezoterik örgütler nispeten modern dönemlerde ortaya çıkmıştır ve daha ilginç gözükmek veya ilahi veya tarihsel bir yetki görünümü kazanmak için kendilerine kadim bir geçmiş uydurmuşlardır. Bu iki görüş de Altın Şafak konusunda görebiliriz. Birinci görüşe sahip olanlar Altın Şafak öğretilerinin kökeni çok gizli bazı gizli örgütlerden kaynaklanmakta. Üçüncü Order/Cemiyet denilen bu örgüt ileri seviyede bazı adeptler (maji üstatları) içermektedir (bakınız Mathers ve Gizli Üstadlar). İkinci görüşe göre Westcott ve Mathers Altın Şafak Cemiyetini yaptıkları araştırmalardan sonra yaratmışlardır, Gizli Üstatları ve Şifre El Yazmasını uydurmuşlardır. Diğer bir görüşe göre Şifre El Yazması gerçek bir belgedir ve Altın Şafak ona dayanarak yaratılmıştır, ama herhangi bir üstat ile irtibat kurulmamıştır. Bir kısım Altın Şafak takipçisi de kökenin değil içeriğin önemli olduğunu söyler.

1937 yılında daha önce gizli olan Altın Şafak evraklarının yayınlaması ile bu örgüte üye olmadan bilgilerine ulaşmak mümkün olduğu gibi günümüzde birkaç farklı örgütlenme olmuştur. Kurulan bu cemiyetlerde doğru silsile ve el verme, sözlü ve gizli bilgiler, diğer geleneksel ekollerle Altın Şafak öğretilerin karıştırılması veya karıştırılmaması gibi tartışmalar çıkmıştır. Altın Şafak veya kısacası GD öğretileri akademisyenlerin de araştırdıkları ve hakkında yazı sundukları belirli bir araştırma branşı haline gelmiştir.

Erken GD dediğimiz Cemiyet 1937 yıldan önceki cemiyettir. Modern gruplar çoğu kez erken GD ile bir bağları olduğunu söylemek isterler. Bu hem prestij, hem de doğru aktarım konularında ağırlık kazandırır. Bunun dışında GD'nin yetki aldığı gizli Gül Haç odakları ile bağ kurmak isteyenler olmuştur. Hem Westcott, hem de Mathers bu tür iddialara sahiplerdi. Daha önceki dönemlerde Kenneth MacKenzie ve Lord Bulwar Lytton böyle iddialarda bulunmuştu. Bu Gül Haç bağları genelde Almanya gibi Orta Avrupa'dan kaynaklanmaktadır. GD'nin Stella Matutina fraksiyonu Mathers ile bağlarını kopardıktan sonra başkanları Dr. Felkin Almanya'da uzun araştırmalar yaptı. Tanıştığı bazı Gül Haçlılar Mason olmadan kendisiyle diyaloga giremeyeceğini söyleyince İngiltere'ye dönüp Framasonluğa inisiye olmuştur. Avrupa'ya döndüğünde aradığı Üstadı Rudolf Steiner'de bulduğunu ilan etmiş ve kendisinden pek çok uygulama almıştır. Ancak bu dönemden sonra Steiner ritüel uygulamaları terk edip kendine has farklı yönlere gelişmeye başlamıştır.



5) Derece Hiyerarşisi Üstekilerin Yararına Bir Dümen Mi?

Aşağıdaki alıntı Steven Cranmer'in Altın Şafak ile ilgili sıkça sorulan sorular yazısından alınmıştır:

"Velhasıl, Majikal Örgütler bile beşeri varlıklardan, yani insanlardan oluşur. Bazıları da 'inançlılardan' faydalanır. Bu birkaç şekilde olabilir. Bir tutam bilgi için aşırı aidatlar, majikal güçler ve kadim kaynaklarla ilgili kuyruklu yalanlar, ilerlemeden önce terapi zorlama, rahatsız edici inisiyasyonlar veya farklı bir fikir sahibi olanlara ihraç. Her şeyde olduğu gibi karar vermeden önce cavdaet emptor (Latince: Alıcı dikkatli ve tedbirli olsun, sorumluluk onda) uygulamak gerek.

"Yine de, derece hiyerarşinin iyi yönleri vardır. Her şeyden önce eğitim kurumlarında uygulanan sistemle paralelliği düşünün. Okumayı öğrenmeden önce alfabeyi öğrenmek gerekir ve bir romanı anlamadan önce okumayı öğrenmek gerekir. Ayrıca majikal talim kişinin değişik bilinç tarz ve bölgelerinde keşif yapmasını içerir. Bu deneyim de çarpıcı, ürkütücü ve hatta tehdit edici olabilir. İçsel yolculuk için gerekli araç ve dayanma gücü kazanmadan önce psişinin bazı taraflarına hiç girmemekte fayda vardır.

"Gizlilik sorunu hem Internet'te hem dışında birçok forumlarda sıkça tartışılan bir sorundur ve genelde esas Altın Şafak "sırlarının" çoğu yayınlanmıştır veya yayınlanmak üzeredir. Ancak yine de bazı hususları belirtmeye gerektirecek kadar sık ortaya çıkmaktadır. Neden bazı şeyleri gizli tutmakta fayda vardır? Diye sorabilirsiniz, eh...

* "Her şeyin birden bire elinize verilmemesinde fayda vardır. Eğer bir Agatha Christie detektif romanı okuyorsanız veya bir fizik deneyi ile çalışıyorsanız, hemen başı atlayıp sonuca atlamak deneyimden bir şeyler eksiltebilir.
* "Birçok kişi ciddi çalışan bireylerin bulunduğu kapalı bir toplulukta bir "Grup Bilinç"inin geliştiğini öne sürerler. Burada "Gizlilik" (ona bazen açgözlü bilgi stoklamadan ayırmak için "Sessizlik" denilir) sadece tüm dünyanın kendi işlerinden haberdar olmalarını istemeyen birbirine yakın ilişkili bir grup insanın mahremlik, adanma ve bütünlüğün doğal gelişimi anlamına geliyor. Tabii ki, onların "işleri" tüm insanlığa fayda getirme iddiasında olan bir geleneği yaymayı içerirse, o zaman basit mahremiyet hususu ile gizliği haklı kılmak zorlaşıyor.
* "Malumat ve bilgi arasında bir çizgi çizmek gerekir. Bir sanatın (kitaplarda da bulunabilir) temel malumatları ve (kelimelerle tam ifade edilemeyen) deneyimsel birikimlerle gelişen fiili yetiler arasında büyük bir fark vardır....

"Her şey bir yana, gizlilik kesin olarak bireye bırakılması gereken bir husustur. alt.magick grubunun moderatörü Tyagi Nagasiva'ın dediği gibi, 'Gizlilik için pek çok iyi neden var, ama onu gerektiren çok az neden var.' "



6) Altın Şafak Öğretileri ve Uygulamaları Neyi Kapsar?

Altın Şafak Hermetik Cemiyeti Hermetik, okült, majikal, mistik ve ezoterik öğretileri içeren inisiyatik bir örgüttür. Öğretileri Kabala, Maji, Astroloji, Tarot, Enokyan Sistem, Simya, Remil vs. içerir. Bu öğretiler farklı kökenlerden gelir, Remil, simya, astroloji, maji önemli ölçüde veya tamamen Araplardan gelmiştir, Tatva sistemi Hint kökenlidir, bunun dışında eski Mısır Tanrıları, Grek majisi, Yahudi Kabalası, Hıristiyan Gnostik öğretiler bulunur. Ayrıca Anadolu'nun da parmağa yok değildir, Hermetik Külliyatı Corpus Hermeticum Harranlı Sabiiler tarafından korunmuştur. Harranlılar GD'nin majikal sisteminde önemli bir yer kaplayan astrolojik ve gezegensel majiyi aktarmıştır. Ayrıca Gül Haçlıların İslami kökenleri olduğu söylenir (bakınız Gül-Haç Cemiyetinin İslami Menşei).



7) Altın Şafak Bir Din Midir?

Aşağıdaki alıntı Steven Cranmer'in Altın Şafak ile ilgili sıkça sorulan sorular yazısından alınmıştır:

"Altın Şafak bir din midir? Kesinlikte hayır. Her ne kadar dini ve metafizik kavramlar Altın Şafak külliyatında önemli bir yeri olsa da: Cemiyet hususlarından hiçbirinde (Neofit İnisiyasyon töreninde geçen bir sözde: `there is nothing contrary to your civil, moral, or religious duties') "medeni, ahlaki veya dini vazifelerine ters düşen hiçbir şey yoktur." Bu belki de inisiyasyon yapısının önemli kaynaklarından biri olan Masonluktan geçmiş temel bir adettir. Altın Şafak'ta dini tolerans yaygın bir şekilde işlenen bir temadır, zira (aynı törende) şu husus hatırlatılır: "Unutmayınız ki tüm dinlere karşı saygınız vardır, zira aralarında erişmeye çalıştığınız o tarif edilmez Işıktan bir Işını barındırmayanı yoktur" ("Remember that you hold all Religions in reverence, for there is none but contains a Ray from the Ineffable Light that you are seeking.'')

"(Not:: yukarıdaki yemin/taahhütlerin metni Regardie'nin yayınlanmış Stella Matutina ritüeller içeren "The Golden Dawn" kitabından alıntıdır. Muhtemelen bazı modern gruplar bu taahhütleri değiştirmişlerdir - özellikle ritüeller, üyelik ve hatta Cemiyetin varlığını gizli tutma bölümünü. Tabii ki, herhangi bir cemiyete üye olmadan önce bu tür şeyleri araştırmakta fayda vardır.)

"Okült" olan her şeyi "Şeytani" ve/veya pagan görenler bilsinler ki, Altın Şafak'ta dereceler hiyerarşisine tırmandıkça yüksek dereceler giderek daha Hıristiyan özellikler kazanmaktadır. 17. asra dek geçmişi olan mistik/efsanevi bir Hıristiyan örgütü olan Gül Haçlıların etkisi güçlüdür. Diğer yandan, Hıristiyanlığın ağır etkisinden sakınanlar hayal kırıklığına uğramasın, zira Altın Şafak'ta neredeyse her görüşü tatmin edecek sembolizm vardır: Yahudi Kabalası, İslam, Hinduizm, Eski Mısır ve Grek Gizemleri, hatta Kelt mitleri bile Altın Şafak sistemine önceden işlenmiştir.

"Son bir söz olarak, bu satırların yazarı dini ayrımcılığın Altın Şafak'ta yeri olmadığını içten inanırken, bu görüş herkes tarafından paylaşılmadığı görülmüştür. Örneğin, bazı Altın Şafak grupları kesin bir şekilde Thelemitleri İkinci Cemiyete almamaktadır. Eğer biri bunu bana doğrularsa veya benzeri bir uygulamayı veya uygulamaları sağlarsa, bilmek isterim. Böylece bu tür şartları koyanları aşağıda belirtirim."



Karizmatik Israel Regardie Kimdi?

Aşağıdaki alıntı Steven Cranmer'in Altın Şafak ile ilgili sıkça sorulan sorular yazısından alınmıştır:

"Dr. Francis Israel Regardie (17 Kasım 1907 - 10 Mar 1985, mottosu Ad Maiorem Adonai Gloriam, veya `Tanrımızın büyüklüğüne') Altın Şafak'a nispeten geç girenlerdendi, yaklaşık olarak 1934 yıllında Felkin'in Stella Matutina'sının Hermes Mabedine kabul edilmişti. Gizlilik yemini bozarak The Golden Dawn (Altın Şafak) eserini yayınlayarak kötü bir ün kazanmıştı. Bu eser O=O dan 5=6'ya dek Cemiyetin tüm ritüelleri, "bilgi tebliğ" ve "diskur" evraklarını içermekteydi

"İlk başta G.D. amirlerinin kınanmasına karşın, son zamanlarda genelde haklı görenler çoğunluktadır. Cemiyet evraklarının yayınlanması Altın Şafak'ın zamanın sislerinde kaybolup yok olmasına önlediği kesindir. Birçok modern Altın Şafak Cemiyeti "Regardie" den "el alma" iddiasındadır, dolayısıyla yeterince affedildiği gözükmektedir. Yaşamının son yıllarında bazı farklı Altın Şafak Cemiyete görevini devam etme yetkisi vermiştir.

"Yakın zamanlarda, Regardie'nin altın Şafak evrakları yaymadaki rolü sorgulanmıştır. 14 Nisan 1994 yıllında O.T.O.'nun Genel Hazinedarı şöyle yazmıştır:

" 'Regardie'nin Golden Dawn eseri Israel Regardie ile Gerald Yorke arasında ortak bir girişimdi. Bana Frances (I. Regaride) bizzat anlattığı gibi Yorke evrakları tedarik etti. Crowley'nin Equinox Vol.I yayınlandığından beri Yorke'ın ailesi Crowley ve Altın Şafak ile ilişkisini açıklamaması konusunda uyarılmıştı. Buna hiç şaşmamak gerekir, zira ailesi İngiliz Kraliyet tahtına uzak değildi ve bu halen devam etmektedir. G.D. eseri basılmak üzereyken, bu yasak Yorke'un sessiz ortak rolünü üstlenmesi için yeteri kadar ciddiydi. Yaşamının son yıllarında Gerald mahrumiyetini biraz gevşetebildi ve böylece Ellic Howe'in Altın Şafak Majisiyenleri (The Magicians of the Golden Dawn) eserine bir önsöz ile destekleyebildi. Londra Üniversitesi Warburg Enstitüsünde en büyük Altın Şafak ve Crowley yazmaları Yorke koleksiyonudur. Yani bu, Karl Germer tarafından devredilen malzemeler ile birlikte Gerald'in Koleksiyonudur. '

"Her ne kadar Yorke, Regardie'nin daha sonraki eseri Eksiksiz Altın Şafak Maji Sistemi (The Complete Golden Dawn System of Magic), daha önce bastığı eserlere etkisini değerlendirmek zordur. Regardie'nin 1930'lu yıllardaki inisiyasyon durumu tartışma konusu olmuştur. Hermes Mabedinin bir Adepti (5=6) olduğunu iddia ederdi, ancak bazıları üye bulunduğu bu kadar kısa bir sürede bu dereceye çıkması mümkün olmadığını iddia etmiştir. Yine de, yakın zamanda Regardie'nin Hermes Mabedinde 5=6 derecesini açıkça belirten bazı mektup ve evraklar bulunup Usenet haber grubu alt. magick'te yayınlanmıştır. Ümit ederiz ki, bunlar yakın tarihte tam ve dayanıklı bir şekilde yayınlanırlar.

"Bazıları Regardie'nin yaşamının geç döneminde 6=5 ve 7=4 dereceleri aldığını ve Hermes Mabedinin 'Inepti' ('Beceriksizler', Adepti ile bir kelime oyunu) seremonilere kıyasla gerçek inisiyasyon almaktan memnun kaldığını iddia etmiştir, 1980'lu yıllarda Regardie'nin sponsorluk yaptığı bir Altın Şafak Hermetik Cemiyeti üyesi Harvey Newstrom, 18 Nisan 1994 yıllında şöyle yazdı:

"`Regardie Yeni Zelanda'ya ziyaretinden sonra 6=5 sertifikası almıştır. Bu Regardie'nin çalışmasına saygı ve takdir olarak verilmiş bir onur derecesiydi. Regardie Altın Şaak'ın Yeni Zelanda koluna üye değildi. Onlarla birlikte etüt yapmadı, onlar tarafından imtihan edilmedi, o derecenin gereklerini tamamladığını göstermedi. Daha da önemlisi, kendi gerçek seviyesine uygun unvan, imza, majikal nişanları ve diğer post işaretlerini halen sürdürdü. Hiçbir zaman daha yüksek bir derece iddia ederek kendi değerlendirmesini yükseltmedi. Regardie'nin ölümünden sonra, Yeni Zelanda grubu ayıca Regardie'ye doldurulmuş bir bir 7=4 sertifikası gönderdi. Ölümünden sonra tarihli olan bu sertifika şüphesiz bir onur sertifikasıdır.

"Patrick Zalewski, Altın Şafak Gizli İç Cemiyet Ritüelleri (Secret Inner Order Rituals of the G.D.) eserinde Regardie'nin Ağustos 1983 yıllında Yeni Zelanda'ya ziyaretinde bir görevli olarak bir 6=5 seremoniye katıldığını iddia etmiştir. Ancak burada onun inisiyasyon durumu açık değil. Söz konusu sertifika Regardie'nin Eksiksiz Altın Şafak Maji Sistemi eserinin ilk sürümlerinde gösterilmektedir ve tarihi ölümünden öncedir (10 Ekim 1984)."

(bakınız Israel Regardie, İnisiyasyon ve Psikoterapi , Regardie'nin makaleleri: Doğuda ve Batıda Maji ; Anahtar Kelimenin Analizi Hakkında Notlar ; Hermetiks sitesi olarak yayın organımız Hermes Yayınları tarafından çıkarılan kitabımız Israel Regardie'nin Gerçek Şifa Sanatı )

(Ayrıca bakınız: Zalewski ile söyleyiş)



9) Aleister Crowley'nin Altın Şafak ile Bağlantısı Nedir?

Aşağıdaki alıntı Steven Cranmer'in Altın Şafak ile ilgili sıkça sorulan sorular yazısından alınmıştır:

"Edward Alexander (Aleister) Crowley (1875-1947) Altın Şafak Hermetik Cemiyetin Isis-Urania Mabedine Kasım 1898 tarihinde katıldı. Crowley üyeler arasındaki yapmacık ilişkilerden ve bazı üyelerinin "dünyevi refahtan" dolayı inisiye olduklarından hoşnut değildir.

"Crowley'nin kendi görüş açısını verdiği Liber LXI vel Causae A.'.A.'. yazısından "Tarih Diskurunda" (rahat okunabilmesi için sayılar çıkarılmıştır) şöyle yazmaktadır:

"`1900 yılında, P., bir kardeş, [Crowley'nin mottosu "Frater Perdurabo''] bir yandan S.R.M.D. [Mathers] ve bir yandan Cemiyet üzerine sıkı testler uyguladı, öğrendi ki, S.R.M.D., her ne kadar oldukça kabiliyetli bir alim ve olağanüstü majikal güçlere sahip olsa da, tam bir inisiyasyona erişmemişti ve dahası esas konumundan düşerek dikkatsizce davranarak karşı koyamayacağı kadar güçlü ve korkunç şer güçleri kendisine çekmişti. Cemiyetin gerçek adeptlerin hakimiyetinde olduğu iddiası doğru olmadığı tespit edildi. Cemiyette iki kişi ve durumu şüpheli olan iki kişi daha dışında herhangi bir inisiyasyona layık birini bulamadı. Bunu üzerinde ince bilgeliğiyle hem Cemiyeti, hem de şefini yok etti.'

"Bir yandan, bunun kesinlikle doğru olmadığı açıkken (gerek G.D., gerekse de Mathers, Crowley'nin terk etmesinden sonra uzun süre hayata kalmıştır), diğer yandan, (Gerald Yorke'un tabiriyle) Altın Şafak'ın ilk "sahte Mesihi" hakkında bu bir fikir vermektedir.

"Crowley'nin buna takiben majikal çalışmaları burada işlenmeyecek kadar uzun olup özgün ve benzersiz bir icradır. Onun 1904 yıllında Kahire'de tebliğ aldığı Kanun Kitabı'nda (Liber AL vel Legis) göre bu tarihte dünya Thelema din/felsefesi ile "New Aeon" (Yeni Çağı) denilen yeni bir döneme girdi. Ancak yine de Crowley'nin açıklamaya devam ettiği ritüel ve majikal doktrinlerin pek çoğu Altın Şafak'tan aldığı eğitimle yakın olarak ilintiliydi.

"Crowley'in yarattığı yada damgası koyduğu iki majikal Cemiyet vardır, bunlar: A.A. ve O.T.O. (Ordo Templi Orientis).

"Bazıların 'Astron Argon,'' `ster Argos' veya`rgentum Astrum'' (Gümüş Yıldızın Grek ve Latince'si) anlama geldiği iddia ettiği A.A., Crowley'nin ideal ve bireysel inisiyasyon rejimini içerir. (Genelde bire bir, tek kişiden tek kişiye aktarılan) birçok silsile Crowley'nin Teori ve Pratikte Maji (Magick in Theory and Practice) eserinde bulunan "Görünürde Tek Yıldız" (One Star in Sight) yazısında ana hatları verilen Altın Şafak benzeri derece sistemi ve majikal/mistik çalışma programını takip eder. Ayrıca yakın zamanlarda yayınlanan James Eshelman'in yazdığı A:.A:.'nın Mistik ve Majikal Sistemi (Mystical and Magical System of the A.'.A.'.), bu konuda iyi bir bilgi kaynağıdır.

"O.T.O., 1895 yıllında Karl Kellner tarafından çeşitli Masonik ritin birleşimiyle ve aynı zamanda Tantrik bazlı cinsel maji eğitiminin aracı olarak kuruldu. 1922 yıllında Crowley (OHO) Cemiyetin Dış Başı (Outer Head of the Order) olarak Cemiyeti ele geçirdi ve 'New Aeon' Thelemik tebliğlerine uyması için değiştirdi. Halen bir inisiyatik organizasyon olmasına rağmen, O.T.O. genelde (A.A.'nın programı gibi) özgün spiritüel bir sistem yerine, maji ve Thelema'nın sosyal, ekonomik ve karşılıklı iletişim ile ilgilenmektedir. Bugün O.T.O., 3000 üye ile büyümede doruk noktasına gelmiştir..."

(Bakınız Crowley'nin Ay Çocuğu, kitap eleştirisi olan bu yazıda tamamı verilmiş önsözde Crowley'nin Altın Şafak ilişkileri hakkında epey bilgi verilmiştir. Yazılar Crowley'nin Kanun Kitabı, Crowley'nin Mistisizmin Tehlikeleri makalesi)



10) Altın Şafak Kabalası Nedir?

Son zamanlarda Kabala (Kabbala) epey görünürde, bu karmaşık mistik sistemin içinde epey şey barındığı, Kutsal Kitaplara yeni deşifre etmek için anahtarlar sunduğu ve günümüzde uzak doğu felsefelerin moda olduğu bir dönemde, benzeri fikirlerin aşina olduğumuz ve ortak öğeler paylaşan İbrahimi dinlerde (Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık) bulunduğunu göstermektedir. Kabala'da Büyük Patlamaya andıran sofistike bir yaratılış açıklaması vardır. Ayrıca Kutsal Kitaplarda arayıp da bulamadığımız metafizik kavramlar vardır: Ruh nedir? Reenkarnasyon var mıdır? Tanrı nedir? Evren nasıl yaratıldı? Evren ile insan arasındaki ilişki nedir? Melek nedir? Ademoğlu olan insan tekrar düştüğü mertebeye dönebilir mi? Çeşitli Kabala kitapları İsrail kavimlerin ezoterik bilgilerini aktarma iddiasındandır. Kabala zaten gelenek, kabul kelimelerinden gelir ve aktarılan sözlü bir öğreti çağrıştırır. Altın Şafak öğretilerinde Kabala önemli bir yer işgal eder. Kabala, Batı Ezoterik geleneklere bir tarih süreç içinde girmiştir. Gül Haçın ilk beyanlarından Fama Fraternitatis'te Christian Rosenkreutz'ün Araplardan İslami Kabala öğrendiği yazılmaktadır (bakınız Gül-Haç Cemiyetinin İslami Menşei). Bunun dışında Rönesans'ta yayılan Hermetik akımların ile aynı zamana denk gelen Kabalistik eserlerin Avrupa'da tercüme edilmesi ve yayınlanması ile iki akım ortaya çıkmıştır. Bunların aralarında Kabala'yı Hıristiyanlığa uyarlamak isteyen Hıristiyan Kabalistler ve Hermetik öğretilerine uyumunu fark eden Hermetik Kabalistler (bakınız Kabala ve Hermetik Tradisyonu). Bunun dışında 17. asırda Sabataycılığın Avrupa'ya yayılmasıyla kimisi Hıristiyanlık kılığına giren bazı Sabataycı Yahudier öğretilerini çeşitli Masonik ve Gül Haç örgüte aşıladılar. Altın Şafak öğretileri bu akımdan da bir miktar gizli öğreti sağladığı kaydedilmektedir.

Günümüzde Kabala konusunda bu denli açılım olmasında Altın Şafak'ın büyük katkısı olduğu şüphesizdir. Altın Şafak kurucularından Westcott ve Mathers, Kabala'nın en önemli eserlerini ilk kez İngilizce'ye tercüme etmişlerdir. Bunların arasında Sefer Yezira, Zohar ve Bahir bulunmaktadır. Ayrıca Altın Şafak'ın üçüncü kurucusu William Woodman'in çok iyi İbranice ve Kabala bilgisi olduğunu söylenir. Ne yazık ki cemiyet kurulduktan kısa bir süre sonra vefat etti. Bu kişilerin hiç biri Yahudi değildi, Kabala anlayışları da bazı ideolojik çevrelerin iddia ettiği gibi komplo teorileri, siyasi ve ırkçı amaçlarla hiç bir ilgisi yoktur. Altın Şafak Kabala'sı metafizik, mistik ve majikal bir sistemdir. Westcott ve Mathers'in yayınladıkları Kabala'ya giriş nitelikteki yazıları sitemizde mevcuttur: Westcott'un Kabala İncelemesine Giriş, S.L. Macgregor Mathers'in Açımlanmış Kabala - Giriş eşi Moina Mathers'in Açımlanmış Kabala - Önsöz. Ayrıca bu konuda bilgi tebliğlerinde yer yer bilgi verilmiştir:İlk Bilgi Tebliği, İkinci Bilgi Tebliği, Üçüncü Bilgi Tebliği, Dördüncü Bilgi Tebliği.



11) Altın Şafak Hermetik Cemiyetinin Tarot'u Kabala'ya Uyarlaması Nedir?

Altın Şafak Hermetik Cemiyetinin kullandığı Kabala ile Tarot’un örtüşmesine biraz itilaflı bir konudur. Tarot’u incelediğimiz zaman aynı Kabalistik Hayat Ağacı gibi evrende bulunan her şeyi sınıflandıran bir sistem görüyoruz. Tarot’u astrolojik ve sayısal unsurlarına indiğimiz zaman Hayat Ağacı ile tekabül ettirebiliriz. Çünkü Hayat Ağacı da aynı Tarot gibi astrolojik, elemental ve sayısal bir sistem üzerinde kurulmuştur. Tarot’a 22 Arkana Major vardır, Kabala'nın Hayat Ağacında 22 İbrani harfe dayanan 22 yol vardır. Sefer Yezirah’a göre 22 harf 12 burca tekabül eden 12 tek harfe, 7 gezegene tekabül eden 7 çift harfe ve 3 elemente tekabül eden 3 ana harf bölünür. Tarot’un 22 Arkana Major karlarında bu astrolojik tekabüller açıkça görülür. GD uslunda (bakınız Dördüncü Bilgi Tebliğ) olduğu gibi sıra hiç bozmadan ilk yola (11nci) ilk kartı (Abdal) son yola (32nci) son kart (Evren veya Dünya) konulduğu zaman garip bir şekilde hem astrolojik hem de sembolik bir uyum görülür. Arkana Minor’a gelince aynı oyun kağıtları gibi 1’den 10’a birer sıra vardır. Bunlarda asa, kılıç, kadeh ve para olarak dört gruba ayrılmıştır. Her grubun ateş, hava, su ve toprağa simgelediği açıkça malumdur. Kabalistik olarak yorumladığımız zaman bu dört alemde var olan on Sefirot’u temsil eder.

Tarot ve Kabala’nın eşleştirmesinin eski bir tarihi vardır. İlk kez 18 asırda Fransız Court de Gébelin bunu sekiz ciltlik eseri Le Mondé Primitif’te önerdi. Daha sonra Eliphas Levi, Papus gibi Fransız yazarlar işlediler. Bire bir tekabül kullanan GD tekabülün kökeni Altın Şafaka cemiyetinin kurulmasına sebep olan ve muhtemelen The Royal Masonic Encyclopedia’nin yazarı Kenneth MacKenzie (1833-1886) tarafından kaleme alınan ve ölümünden sonra Westcott’un eline geçen Şifre Elyazmasında verilmektedir. Vienna doğmuş olan MacKenzie birçok Avrupa ve ölü dili ana dili gibi bilen, Avusturya'da Kont Apponyi tarafından Gül Haç’a iniyse edildiği iddia edilen ezoterik çevrelerde önemli biriydi. El Yazması kurulacak Altın Şafak Cemiyeti öğreti ve ritüellerini iskelet olarak aktarmaktaydı ve GD Kabala, Ritüel, Teurji, Remil, Tarot vs.nın sentezleme anahtarını içermekteydi. (bakınız Tarot Kehaneti ve Tarot - Arkana Majör Kartları)



12) Türkiye'de bir Altın Şafak Mabedi var mı?

Türkiye'de Altın Şafak Mabedi yoktur. Bilindiği gibi kendini geliştirmeye yönelik pek çok sistem ülkemizde yer edinmiştir. Bunlardan kimileri mistik ve ruhsal gelişmeye, kimileri de kişisel geliştirme ve yaşam kalitesini artırmaya, kimileri psişik ve paranormal konulara, kimileri de ruh alemiyle irtibata yöneliktir. Altın Şafak sistemi bunlarla kesiştiği ve kesişmediği noktaları vardır. İçerdiği pek çok konu üniversitelerde araştırılan akademik konularla örtüşür. Ama akademik anlayıştan farklı olarak bunları evrenin gerçek mahiyetini açan anahtarlar olarak kabul etmesi. Bunların geçmiş çağların kuruntuları ve sahte bilimleri değil, kökleri tarih öncesine inene çalışan sonuç veren uygulamalı bilimleri olduğunu ve bunların modern bilimlere ters düşmediğini aksine tamamladığını kabul etmesidir.

Altın Şafak külliyatının halka açılmasıyla bir yandan çeşitli gruplar örgütlenerek belirli bir düren altında GD Mabetlerini tekrar kurmaya çalışmıştır. Aralarında fikir ayrılıklar ve rekabetten kaynaklanan bazen Internet ve hatta mahkeme salonlara varan çekişmeler olmuştur. Silsile kimde vardır? 1888 yılında kurulan cemiyeti en doğru kim temsil ediyor? En ehil kimdir? Gibi sorulara farklı yanıtlar verilmiştir. Diğer yandan, birçok kimse, sistemi münferit olarak hiç bir örgüte kaydolmadan yürütmektedir, bu da geçerli bir yoldur. Ne de olsa son kertede tüm çalışmalar münferittir. Yine de bu kişilerin işi zordur, insan sosyal bir varlıktır, hemfikir insanlar bir arada olmak ister ve her yolculuğa başlayan önceden o yoldan geçmiş ve tüm tuzak, yanılsama ve engelleri bilene, kestirme ve ip uçları önerene başvurmak ister. İleri safhada uygulamalara gelince, yoga'da mutlaka bir guru gerekir derler. Ne yazık ki, bilinmeyen diyarlara giden yolcu için, bazen bir mürşit bulmak pek de kolay olmayabilir. Bazen insan kendi en iyi mürşidi olduğu durumlar vardır. Sahte mürşitler ararsan onlar zaten her yerde var. Zira insanlar bilmediği konularda bile ahkam kesmekten çekinmezler. Özellikle büyük puntolarla kendilerini mürşit ilan ve reklam edenlerden kaçınmak gerekir. Adeptler kendilerini ilan etmezler. Sahte mürşitler olağanüstü gözükmek için hiç bir fırsat kaçırmazken, onlar olağanüstü gözükmemek için, dikkat çekmemek için çok çaba gösterirler.

Altın Şafak konuları çok yakın zamanda Batı'da bir patlama ve yayılma gösterdi. Birçok modern Altın Şafak kuruluşu 90'larda ortaya çıktı. Bir yandan erken Altın Şafak mabetleri ortadan kaybolurken, yeni modern Altın Şafak Hermetik Cemiyetleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan birçoğu bir şekilde erken Altın Şafak ile bağlantı iddiasında bulunurlar. Özellikle Batı'da, Amerikalarda, Avustralya'da ve Avrupa'da çeşitli kentlerde, mabetler yavaş yavaş mantar gibi türemeye başlamıştır. Altın Şafak Mabetleri artık Japonya gibi egzotik yerlerde bile kurulmakta. Ayrıca Altın Şafak sistemi pek majikal, okült, pagan vs. cemiyeti etkilemiştir. Durum böyleyken, doğal olarak Türkiye'de bu konuya ilgi uyanmaktadır. Hermetics Ezoterik ve Okült Kaynaklar sitesi olarak pek çok konuya ev sahipliği yapmaktayız. Bunların arasında Altın Şafak Hermetik Cemiyeti külliyatı bir öncelik sağlamıştır. Çünkü en yoğun olarak işlediğimiz, hakkında en fazla evrak sunduğumuz konu bu olmuştur. Hermetics sitesindeki konuları tartışmak üzere Hermetik Etüdler Grubu diye bir grup kurduk, söz konusu konular hakkında bilgi edinmek ve fikir paylaşmak isteyenler ciddi okurlarımız bu gruba girebilir. Bunun dışında pratik okültizme yönelik Hermetiks Praxis adında bir grubumuz var. Ayrıca Altın Şafak çalışmalarına açık olanların üye olduğu ciddi bir grubumuz var. Eğer bu sayfadaki konular sizi açmışsa, tüm zorluklara katlanamaya razı iseniz bu grup yerinizdir. Bu gruba üye olmadan Hermetics sitesinde konuyla ilgili yazıları okuyup, etüt etmekte, hatta çalışmakta fayda vardır. Ancak önce Hermetiks grubuna üye olmanız gerekir, o zaman zaten diğer grupların adreslerini elde edersiniz.

http://www.hermetics.org/GD_rehberi.html

http://www.golden-dawn.com/tr/displaycontent.aspx?pageid=470

http://www.golden-dawn.com/eu/index.aspx

http://www.hermeticgoldendawn.org/hogdframeset.html

http://en.wikipedia.org/wiki/Hermetic_Order_of_the_Golden_Dawn



Not:Alıntıdır.
Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Sözde Bir Asker Arkadaşımıza Göre Ülkemizde Petrol Yokmuş!!!




1- Bu petrol olayı TAM BİR SAFSATA yani şehir efsanesi . Mayın bandı 300 metre genişliğinde. Az biraz sondaj bilgisi olan bilirki bu bandın dışında açılacak kuyudan bunun altında kalan petrolü çıkarmak mesele değil. Ortada petrol falan yok.

2- Bir işi Türkiyede bulandırmak istiyorsanız Türkiye de ciddi alerjik etkisi olan İsrail kartını kullanın . Buda buna benzer bir örnek. İsraille konunun alakası yok.

3- Türkiye 1997 den beri anti personel mayınlarını söküyor. 2002 ile alakası yok. İlk sökülenler jandarma karakol ve üsleri etraflarına döşenmiş olan bizm döşediğimiz alman DM-11 ap mayınlarıdır .

Bu mayınların sökümü sırasında ağır yaralanmalar sakatlanmalar olmuştur ( kendi askerliğimden biliyorum ) . Bu sebeble TSK bunu özel bir firmaya vermek istiyor.

4- Döşenen mayınların hepsi Kore harbinde kalma NATO transferi M-16 mayınlarıdır. Konserve kutusu büyüklüğünde metal gövdelidiri. Çatal bir çarpma ve basma fünyesi vardır. Bu fünye dışarıdan gözükmektedir. Toprağa tam gömülü değildir. dedökterle kolaylıkla tesbit edilir.

5- Mayınlar kaçakçılığı caydırıcı nitelikte seyrek şekilde döşenmiştir. Yoğun bir mayınlama değildir. Bir çoğunun yeri az çok bellidir. Yani temizlik nispeten basit ve de kolaydır.

6-Türkiyede konuya vakıf özel firma yok. Ama israilde bu işi dünya çapında tecrübeli firmalar var . Eski istihkam subayları emekli olunca bu işi yapıyorlar. BAzı firmalar bundan istifade etmek istemiş olabilir.

Ama konunun israille 1 gram stratejik bir ilgisi yok.

7- Yaklasık 300.000.000 metrekare arazi ki hemen hemen kıbrıs büyüklüğünde tarıma açılacak gelir sağlanacaktır.

8- mayınları çıkarmak zannımca tehlikeli olacaktır. Çünkü yıllardır yağmurun çamurun altındalar. Fünyeler ve emniyetler hassasiyet kaybetmiştir.

Duyduğum kadarıyla dökümana göre mayınlar tek tek çıkacak fünyeleri ayrılacak ve imha havuzlarında teker teker imha edileceklerdir. İşte burası epey can yakacaktır.

Ben olsam patlamaya dayanıklı vibrasyon silindirleri ile araziyi taraya taraya patlatırdım. Zaten arazi genel olarak dümdüz. Patlayan yerlerdeki toksik toprağı kaldırırdım.

9- hükümette konuya vakıf adam yok . Birileride rant alanı üretmeye çalışıyor. Halbuki bence yapılacak iş gayet kolay.


1.NOT: Bir Askeri Sitedeki Bir Zatın Düşüncesinden ve Yazdığı Yazının Tamamını Bu Alıntı Oluşturmaktadır.

İsmi:Yeniçeriler
Kayıt: 25 Ağu 2010, 18:23
İleti: 231 <

http://www.trmilitary.com/forum/viewtopic.php?f=33&t=28060

Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

2.NOT:
Peki Arkadaşım orada bu maden yoksa neden 1954 ve öncesinde bir çok yerde arama yapılmıştırda sonucunda da beton çivi çakma tabiriyle açılan kuyular kapatılmış yani bir nevi mühürlenmiştir de şimdi her yerden petrol çıkmakta ve arama yapılan yer ve yapanlarda yine aynı kişi, kuruluş ve ülkelerden oluşmaktadır! Acaba neden? Harita onlarda teknolojide onlarda diye mi bütün enerji şirketlerimiz özelleştirldi biz milletçe hiç bir bilim adamı petrol mühendisi uzman mı yetiştirmedik yoksa gerizekalı konumuna mı sokulmak isteniliyor. asker olacaksan skerliğini yap, askere boynum kıldan ince ama senin gibiler yüzünden zaten millet olarak zaten dinden soğumuştuk şimdi de askerlikten soğutmayın kimseyi de iyisi mi hükümet sözcüsü gibi yazılar yazmayın askeri forum köşelerinizde. Mayınları da mı temizleyemiyoruz, onda da mı teknolojimiz yok acaba? Tübitak ne iş yapar, yada aselsan ne iş yapar ben size sorarım o zaman milletten aldığınız kaynaklarla ne geliştirirler su tabancası mı?
Bilmeyen de sapla samanı karıştırmasın kafaları bulandırmayın. Bu millet bir koyun sürüsü değil olmadı olamazda oldurulamazda.
Saygılarımla.

4. Türkiye'de Petrol Varligi Ve İsbatı




Dört bir tarafı cennet ülkemizin sadece yer üstü değil yer altının da ne kadar zengin olduğu tüm dünya tarafından bilinmektedir.Maden ve petrol ürünleri açısından ender topraklara ve coğrafyaya sahip güzel ülkemiz tıpkı bir madeni mozaik halini almış, işlenmeye ve harekete geçmeye hazır şekilde uyuyan bir canavar gibi uyandırılmayı beklıyor.Ama ne yazık ki yabancı devlet polıtaları ve sıyaset buna ızın vermıyor.Bakınız şu çeşitliliğe kaç uygarlık böyle bir yer altı zenginliğine sahip sizce?Resimde de göreceğiniz üzere rengarenk bir tabloya sahibiz.

1. Türkiye'de Petrol Varligi: Dahilî ve haricî vatan hainlerinin, yillarca Türkiye'de petrolün bulunmadigi, çok az olan rezervlerin de çok derinde olmasi sebebiyle ekonomik olmadigi, ihtiyaçlari karsilamaktan çok uzak oldugu yalanlari ile ülke insani, uyutulmaya çalisilmistir. Türkiye, güneyde, doguda, kuzeydoguda, kaliteli ve çok büyük petrol rezervlerine sahip ülkelerle komsu bulunmaktadir. Bulundugu cografî konum itibariyle petrol olmadigini iddia etmek ya akil noksanligina ya da vatan hainligine delâlet eder. Türkiye petrolündeki oyunlar, ikinci sikki temsil eden ihanet çetesinin eseridir.

Ankara Ticaret Odasi (ATO) Baskani sayin Sinan Aygün 04.03.2002 tarihli bir mektupla, Devlet Güvenlik Kurulu (DGK) üyesi ve Genelkurmay Baskani sayin org. H. Kivrikogluna "Petrol ve Türkiye Üzerine Oynanan Oyunlar" basligini tasiyan resmî bir rapor sunmustur. Sayin Aygün, ATO'nun yayinlarindan (kitaplardan) bazilari ile bu mektubu ve raporu bize de göndermek lütfunda bulunmuslardir. Kendilerine tesekkür ve saygilarimi sunarim.

Rapordaki çok önemli gerçekleri, özetler halinde sunuyorum:
"... En güvenilir yöntem olan uzaydan, uydu vasitasiyla yapilan arastirmalarda, yerküresinin haritasi çikarilmistir ve 5000 metre derinlerde, çok büyük rezervler tespit edilmistir. Bu rezervlerin büyük bir kismi ise Türkiye topraklari üzerindedir.
Nitekim bu tespitler birçok kaynak tarafindan da dogrulanmistir. 1970'li yillarin ortalarinda dünyanin dev petrol sirketleri, Türkiye üzerinde uzaydan uydu ile petrol arastirmasi yapmislardir (genelkurmayin izni ile). Arastirma sonucunda Türkiye'nin 5000-5500 metre derinliklerinde, çok zengin petrol yataklarinin oldugu ortaya çikmistir.

Türkiye'de 20 yil müddetle Shell firmasinin Arastirma Genel Müdürlügünü yapmis olan Antony Hages sunlari söylemistir: "Petrol ile ilgilenen herkes bilir ki; Türkiye, bir petrol okyanusu üzerinde oturmaktadir."
Türkiye'de büyük rezervler oldugunu ortaya koyan tespit ve açiklamalar vardir.

Bunlardan birkaç örnek:
-Hakkâri'de TPAO-Avusturya ve ABD tarafindan açilan ve "burada petrol yok" denilen kuyuda, son derece yüksek ve kaliteli rezerv bulundu.
-Arce sirketi tarafindan 10 yil önce kapatilan kuyuda, Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgesinin en zengin yatagi bulundu. (Cumhuriyet Gazetesi)
-Hava Kuvvetleri Komutani, Cumhur Asparuk: "Birakin Afganistan'i, Türkiye'ye bakin. Dünyanin en zengin petrol yataklarinin Türkiye'de oldugunu biliyor musunuz?" (Star Gazetesi)
-Ceylanpinar yakinlarinda 2.5 milyar varillik rezerv tespit edildi.
-Adiyaman bölgesinde yüksek basinçli ve çok zengin dogalgaz yatagi bulundu.
-Flash TV'de bir açik oturuma konuk olarak katilan Prof. Dr. Anil Çeçen, su bilgiyi vermistir: "Zamanin Cumhurbaskani Cevdet Sunay'a Sovyetler Birliginin o devirdeki Ankara Büyükelçisi, uzaydan yaptiklari arastirmalarda, Türkiye'nin çok zengin petrol yataklarini tespit ettiklerini ve bunlarin birlikte çikarilip isletilmesini teklif etti."
-Hakkâri ilinde, 3000 metre derinlikte Shell firmasinin 1991 yilinda açtigi ve "burada petrol yok" diyerek terkedilen kuyuda, zengin petrol damarina rastlanmistir.
-Geophysical Institute of Israil adli sirket, yaptigi arastirmalarda Trakya'da çok zengin dogalgaz, Diyarbakir'da ise petrol sahalari oldugunu açiklamistir.
-TPAO'nun 20 yil önce terkettigi kuyulari alan özel sektörümüz, halen basarili bir sekilde isletmektedirler.

Basta DPT olmak üzere TPAO yetkilileri de halkimizi, Türkiye'de petrol olmadigina inandirmaya çalismaktadirlar. DPT, Türkiye'de petrol çikarilmasinin son derece pahali ve riskli oldugunu söylemektedir. Bütün gerçekler ortadayken bu nasil bir söylemdir? Halbuki dünya petrol devletleri sunlari söylemektedir: "TÜRKIYE, TÜRKLERE BIRAKILMAYACAK KADAR, KIYMETLI BIR ÜLKEDIR."
Bes sahifelik rapordan alinan bu gerçekler göstermektedir ki; resmî bilgi ve kaynaklara göre Türkiye, dünyanin en zengin petrol rezervlerine sahip bulunmaktadir.

Bor Madenleri Kaynagi: Son zamanlarda gelisen teknoloji, bor mineralini bütün sanayi dallarinin, vazgeçilmesi mümkün olmayan ve alternatifi de bulunmayan temel girdileri konumuna getirmistir. Petrolün alternatifi bor cevheridir. Fakat borun su anda bir alternatifi yoktur ve olacagi da mümkün görülmüyor. Yeralti kaynaklarimizin basinda bor cevheri gelmektedir. Dünya bor rezervinin % 80'den fazlasina sahip bulunmaktayiz. Rezerv ve kalite yönünden dünyada tekel durumundayiz. Bazi ileri teknoloji ürünlerinin (bilgisayar, cep telefonu v.s.) imalinde, uzay sanayiinde Türk borlari, olmazsa olmaz bir öneme sahiptir. Türk bor kaynaklari, dünyanin asgarî 400 yillik ihtiyacini karsilayacak kapasitededir. Bu bilginin sahibi olan konunun arastirmaci ve uzmanlarina göre, Anadolu'daki bu madenin miktari 10 milyar ton civarindadir. (Bugünkü fiyatlara göre 15-20 trilyon dolar.) Bu çok degerli cevher, ülke topraklarinin altinda, bu azîz milletin kalkinma ve refahina sunulmayi dört gözle beklemektedir. Dahilî ve haricî ihanet çeteleri, petrolde oldugu gibi bu serveti de esir almis bulunmaktadirlar. Isletilmeyen, isletilmesine mani olunan madenlere "esir madenler" denilmektedir.
Bor; sanayinin her dalinda, su anda 450 çesitten fazla mamül maddenin üretiminde kullanilmaktadir. Dayanikliligi ve sertligi saglamada, ara ürün olarak kullanilmaktadir. Isiya son derece dayaniklidir. ABD roketlerinde Türk borlari kullanilmaktadir. Radar dalgalarini emdigi, absorbe ettigi için hayalet uçaklarinin imalinde kullanilmaktadir. Sadece ABD de 600'den fazla proje, bor'un yakit olarak kullanilmasi ile ilgili patent almistir. Borla çalisan otomobiller üretime girmistir.

"Bor minerali, ayni zamanda alternatif yakit teknolojisinin birincil arastirma ve kullanim kaynagidir. Hava, ulasim ve savas uçaklari ilk defa ses üstü hizlara borlu yakitlar sayesinde ulasmistir. Savas basligi tasiyan füzelerin kullandigi yakit, uzaya gönderilen uydulari yörüngelerine tasiyan ve oturtan roket motorlari, borlu yakitlar kullanirlar. Yapilan arastirmalar bor mineralinden sifir emisyonlu, çevre dostu bor motorlarinin üretim ve kullaniminin önünü açmistir. Bor, Ingiltere, Fransa ve özellikle ABD'de askerî arastirmalarin yogunlastigi bir mineraldir. Son yillarda borun problemsiz bir yakit olarak, özellikle süpersonik ve hipersonik hizlara ulasan uçaklarda kullanildiginda süphe yoktur. (Bor Gerçegi) isimli eserin ön sözünden-Eti Holding Bas Müf. M.M. Çinki"

Altin Varligimiz: "Türkiye, günümüzde isletilebilir önemli miktarda altin rezervine sahip oldugu halde, bunlardan yararlanamayan dünyadaki tek ülkedir. Oysa bilinen sahalarin isletmeye alinmasiyla Türkiye, Avrupa'nin en fazla altin üreten ülkesi olma potansiyeline sahiptir. Söz konusu potansiyel, devreye sokuldugunda ortalama 160 ton/yil altin ithalatimizin tamami, yurt içindeki üretimle karsilanabilir hale gelecektir. Türkiye, altin potansiyelinin tahmini amaciyla yapilan arastirma sonucuna göre 6500 ton ve üstü rakamlara ulasabilecegi hesaplanmistir. 6500 tonluk rezervin (300 dolar/ONS) fiyatiyla degeri, yaklasik 70 milyar dolardir. Ülke ekonomisinde yaratacagi katma deger ise bunun 5-6 katina kadar çikabilir."

Krom (Kromit) Varligimiz: Bu maden, ülkemizin önemli yeralti kaynaklarindan biridir. Krom üretimi bakimindan dünyanin önde gelen ülkeleri arasindayiz. Dünya rezervinin %10'u Türkiye'de bulunmaktadir. Bulgular, bu payin %10'un üzerine çikabilecegi yönündedir. ½unu kesinlikle unutmamamiz gerekir. Maden varligimiz yabancilar tarafindan arastirilip tespit edilmis ancak daima, kasten, bilerek rezervler düsük gösterilmistir. Tipki verimli petrol kuyularinin, "petrol yok" yalani ile kapatildigi gibi. Onun için bugün, ülkede bilinen ve tespit edilen maden varligimiz daha genis rezervler ihtiva etmektedir. Borda Türkiye, dünyada tekel durumunda oldugu halde yabanci sirketler kasten, "Türkiye'de bor tükenmistir, çok az rezerv vardir." v.s gibi yillarca rapor yayinlamislardir.

"Krom cevheri, dünya sanayiinin vazgeçilmez bir üretim girdisidir. Atmosfer korozyonuna, kimyasal etkilere, asinmaya karsi yüksek direnç göstermesi, çok sert olmasi sebebiyle çelik ve öteki minerallerin korunmasinda kaplama olarak yaygin bir sekilde kullanilir. Silâh sanayiinin, ikamesi olmayan çok önemli bir girdisidir."

Türkiye, dünyanin en büyük kromit ihraç eden ülkesidir. Türk kromitleri, dünya krom pazarlarinda her zaman üst seviye fiyatlarla talep edilen, kaliteli, metalürjik kalite cevherler olarak aranmaktadir.

Ülkemizin, bu cevherden maksimum fayda saglayabilmesi için, kaynaklarin (ferrokrom ve paslanmaz çelik) üretimine yönlendirilmesi, bu sanayinin acilen kurulmasi sarttir. Türkiye'nin, paslanmaz çelik tüketimi 100.000 ton/yil civarindadir. (Yillik 200 milyon- 1 milyar dolarlik ithalat söz konusudur.)

Toryum Varligimiz: Bu maden, roket ve uçaklarin imalinde, seramik ve elektrik aletleri yapiminda, aydinlatmada kullanilmaktadir. Çok önemli kullanildigi alan ise nükleer enerji sanayiidir. Nötron absorbsiyonu ile (uranyum-223'e) dönüstürülerek nükleer enerji kaynagi olarak kullanilmaktadir. Dünya toryum rezervinin büyük (1/2) bir bölümüne sahip olmamiza ragmen, uzun yillardan beri bir türlü nükleer santraller insa edemedik. Çünkü; birileri, "nükleer santralleri içine sindirememektedir." Disaridan pahali enerji ithali, sanayiye en pahali enerji satmayi, halkin fakirlesmesini içlerine çok güzel sindirmektedirler. Enerji açiginin kapatilmasi için acilen bu santrallerin de devreye girmesi, millî bir borçtur.
Türkiye'nin yeraltı kaynakları, Enerji Hammaddeleri (kömür, bitümlü şeyl, petrol), Süstaşları, Türkiye'nin Özel Mineral ve Taşları, Metalik Madenler ve Endüstriyel Hammaddeler şeklinde 5 başlık altında sunulmaktadır. Ayrıca yine bu bölümde Türkiye'nin Madencilik Tarihi'ne ışık tutan materyaller sergilenmektedir.


ENERJİ HAMMADDELERİ



Enerji hammaddelerinin büyük bölümünü, kömür, petrol, doğalgaz gibi (bitkisel ve hayvansal kökenli) fosil yakıtlar oluşturmaktadır. Ancak son zamanlarda, jeotermal enerji kaynakları ile nükleer yakıt hammaddesi olarak kullanılan uranyum ve toryum mineralleri de enerji hammaddesi olarak kabul edilmektedir.


Bu bölümde gaz halinde bulunan doğalgaz ile sıcak su-buhar halinde olan jeotermal kaynaklar dışındaki enerji hammaddeleri sergilenmektedir. Türkiye'de enerji hammaddelerine dayalı olarak çeşitli elektrik santralleri ve petrokimya sanayi tesisleri faaliyet göstermektedir. Ayrıca enerji hammaddeleri, sanayi tesislerinde, ısınmada ve ulaşım araçlarında çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Bu bölümde Türkiye'nin enerji hammaddeleri yeralmaktadır. Radyoaktif mineraller, kömür, petrol, bitümlü şeyl, asfaltit vb.


KÖMÜR NEDİR?
Kömür; bitkisel kökenli organik maddeler ve inorganik bileşenlerden oluşan tortul bir "kayaç"tır. Bataklıklarda bitki ve ağaç kalıntılarının üst üste yığışarak çökelmesi ve milyonlarca yıllık bir süreç içerisinde kimyasal ve fiziksel etkilerle değişime uğraması sonucu oluşur.


KÖMÜRLEŞME OLAYI
Kömürleşme; bir kömürü oluşturan organik madde birikimine, basınç ve sıcaklık etkidiğinde bu maddede meydana gelen fiziksel ve kimyasal değişimlerin tümüdür. Ortamdaki basınç ve sıcaklığın artmasına bağlı olarak bu organik maddenin bünyesindeki su, uçucu maddeler (CO2 , CO , O2 , CH4 , NOx , SO2 , H2S , H2 vs.) azalmakta, karbon oranı, kalori değeri (antrasit seviyesine kadar) artmaktadır. Burada ideal fiziksel ve kimyasal değişimlere bağlı olarak aşağıdaki kömürleşme seviyeleri ("rank") görülmektedir.
Turba - Linyit- Alt Bitümlü Kömür -Bitümlü Kömür(Taşkömürü)- Antrasit -Grafit



Ok yönünde, metamorfizma şiddeti (basınç + sıcaklık etkisi ) artmakta,
Karbon yüzdesi ve kalori miktarı artmakta,
Buna bağlı olarak su ve uçucu maddeler azalmaktadır.


RADYOAKTİF MİNERALLER
Birçok mineralin kimyasal bileşiminde yer alan Toryum ve Uranyum, yer kabuğunun doğal radyoaktif 2 elementidir. Uranyum'un nükleer parçalanmasını kontrollü bir şekilde kullanan insan, Uranyum'dan büyük miktarda enerji elde eder. Radyoaktif mineraller, nükleer santrallerde enerji üretmek için çok aranan minerallerdir. Dünyadaki Uranyum üretimi yaklaşık olarak yılda 50.000 ton civarındadır. 10cm çaplı(yaklaşık 1kg) bir Pehblend (Uraninit) minerali nükleer santralde kullanıldığında elde edilen enerji 12 ton kömürden elde edilen enerjiye eşittir.



SÜSTAŞLARI
Süstaşları, ya da diğer bir deyişle kıymetli ve yarı kıymetli taşlar, tarih öncesi çağlardan beri, güzellik, zenginlik ve güç simgeleri olarak kullanılmışlardır.
Süstaşları doğal olarak oluşan minerallerdir. Ancak onları diğer minerallerden ayıran bazı temel özellikler vardır. Bunlar, dayanıklılık, güzellik ve az bulunabilirliktir (nadirlik). Bu temel kriterlerin dışında, taşınabilirlik, şeffaflık, kesilebilirlik, parlatılabilirlik, ışık yansıtma, renk oyunları ve bünyesinde safsızlıklar içerme gibi bazı özellikler de taşların değerlerini belirleyen ve artıran diğer unsurlardır.
Süstaşları sınıflamalarında kıymetli taşları, yarı kıymetli taşlardan ayıran kesin bir tanımlama yoktur. Yüzyıllardan bu yana sürüp gelen geleneğe göre, elmas, zümrüt, safir, yakut kıymetli taşlar, diğerleri ise yarı kıymetli taşlar olarak kabul edilirler.



TÜRKİYE'NİN ÖZEL MİNERAL VE TAŞLARI
Bu bölümde, bulunuşu itibarıyla mineraller dünyasında Türkiye adı ile birlikte anılan, lületaşı, oltutaşı, şeffaf kristal diyaspor, kemmererit gibi mineraller sergilenmektedir.
Ayrıca, isimlerini Anadolu'daki antik yerleşim yerlerinden alan mineraller de bu bölümde yer almaktadır. Örneğin İstanbul'da Kalkedon'dan kalsedon, Muğla'da Alabanda'dan almandin, Manisa'da Sardis'den sard, Bandırma'dan pandelmit vb. gibi...



METALİK MADENLER
Metalik Madenler; demir, krom, alüminyum, bakır, kurşun, çinko, antimuan altın, gümüş vb. gibi bir çok yararlı metal ürünün kaynağını oluştururlar. Doğada metalik cevher mineralleri genellikle, gang mineralleri adı verilen ve metal elde edilmesinde istenmeyen bileşenlerle birlikte bulunurlar. Bu nedenle metalik madenler, ergitilmeden önce kırma, öğütme ve çeşitli zenginleştirme işlemlerinden geçirilirler.


Bu bölümde yurdumuzda işletilen önemli metalik madenler sergilenmektedir. Türkiye'de metalik madenlere dayalı olarak, demir-çelik, alüminyum, krom kimyasalları-ferrokrom, bakır ve gümüş sanayi tesisleri kurulmuştur. Ayrıca altın, kurşun, çinko, antimuan gibi metalik madenlere yönelik olarak üretim yapan çeşitli tesisler faaliyet göstermektedir.



ENDÜSTRİYEL HAMMADDELER
Endüstriyel Hammaddeler; bor, trona (doğal soda), mermer, feldispat, kil, kaolen, bentonit, sepiyolit, manyezit, tuz, perlit, pomza, alçıtaşı, sölestin vb. gibi metalik olmayan madenlerdir. Günlük yaşamımızda sıkça kullandığımız, seramik, cam, yapı, kimya vb. gibi bir çok sanayi ürününün elde edilmesinde ana girdi olan endüstriyel hammaddeler, metalik madenlere oranla daha kolay ve basit işlemlerden geçirilerek kullanıma sunulurlar.


Bu bölümde yurdumuzda işletilen önemli endüstriyel hammaddeler sergilenmektedir. Türkiye'de endüstriyel hammaddelere dayalı olarak, kimya, seramik, refrakter, cam, çimento, yapı-boya sanayi ve ticari tesisleri faaliyet göstermektedir.
Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü Web Sitesinde Alınmıştır
Türkiye’de En Çok Çıkarılan Madenler



Sanayi sektörüne ham madde sağlayan madencilik sektörü bu yönüyle ülkemizin temel taşı olan sektörlerinden biridir. Çeşitlilik ve rezerv açısından oldukça zengin maden yataklarına sahip olan Türkiye, birçok madende dünyanın en büyük rezervlerine sahiptir. Dünya maden sektöründe rekabet gücümüzün yüksek olduğu en önemli madenlerimiz bor, toryum, linyit, mermer, manyezit, nadir toprak elementleri, zeolit, trona, barit, feldispat ve sodyum sülfattır.

Endüstriyel minerallerde dünya rezervlerinin yüzde 2.5’i, dünya bor mineralleri rezervlerinin yüzde 62’si, bentonit rezervlerinin yüzde 20’ si ve perlit rezervlerinin de yarısından çoğu ülkemizde yer almaktadır.

Türkiye’de petrol ve kömür dışında 4,400 maden yatağı bulunmaktadır. Bu kaynaklardan elde edilen madenler sanayi sektöründe ham madde olarak kullanılmakta, üretim fazlası ihraç edilmektedir.

Bugün, Türk madencilik sektöründe 53 farklı maden ve mineralin üretimi yapılmaktadır. Madenlerimiz; ’’endüstriyel ham maddeler’’, ’’metalik madenler’’ ve ’’endüstriyel ham maddeler’’ olarak gruplandırılır.

Türkiye’de madenciliğin yüzde 85’i kamu sektörü, yüzde 15’i özel sektör tarafından yapılmaktadır. Başlıca üreticiler Eti Holding A.Ş. Türkiye Taş Kömürü İşletmesi (TKİ), Karadeniz Bakır İşletmeleri (KBİ), Türkiye Demir Çelik İşletmesi (TDÇİ), Tekel, Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) ve özel sektördür. Üretimde; kamu sektörü mineral yakıtlar ve metalik cevher üretiminde ağırlıklı iken özel sektör endüstriyel ham madde üretiminde yoğunlaşmıştır.

Bor MineralleriÇok geniş kullanım alanına sahip olan bor mineralleri ve kimyasallarının kullanıldığı sanayi dalları cam ve seramik sanayi, temizleme ve beyazlatma sanayi, yanmayı önleyici madde yapımı, tarım, metalurji ve nükleer uygulamalardır.

Türkiye dünya bor rezervlerinin üçte ikisine sahiptir. Bor minerallerinin görünür rezervi 640 milyon tonun üzerinde muhtemel rezervi ise 870 milyon tonun üzerindedir. En büyük tinkal yatakları Eskişehir’in Kırka bölgesinde yer alır. Kolemanit cevheri Kütahya-Emet, Balıkesir-Bigadiç ve Bursa-Kestelek bölgelerinde yer alır.

Ülkemiz bor minerali üretiminde A.B.D.’nden sonra dünyada ikinci büyük üreticidir. Ülkemizde üretilen bor minerallerinin yüzde 10’u doğrudan mineral olarak kullanılırken, geriye kalan kısmı bor türevlerinin üretimi için kullanılmaktadır.

Türkiye, bor minerali ihracatında ham maddenin yanısıra asitborik, susuz boraks, boraks pentahidrat, boraks dekahidrat ve sodyum perborat gibi rafine ürünler ihraç etmektedir. Bor tuzlarının Türkiye’deki tek üreticisi ve ihracatçısı Eti Holding A.Ş.’dir. Etibank’ın ham bor üretimi B2O3 bazında 450.000 ton/yıl civarındadır. Bu üretimin yaklaşık yüzde 50’si kolemanit, yüzde 20’si üleksit ve yüzde 30’u tinkal konsantresi olarak gerçekleştirilmektedir. Üretimin bir kısmı Kırka ve Bandırma’da kurulu bor türevleri tesislerinde pentahidrat, dekahidrat, borik asit ve sodyum perborata dönüştürülmektedir. 2000 yılı bor ve türevlerine ait üretim incelendiğinde üretimin yüzde 51’inin ham bor yüzde 35’nin ise rafine bora ait olduğu görülmektedir.

Tabii boratlar ihracatımız 2001 yılında bir önceki yıla göre yüzde 16 azalma göstererek 96 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. ABD, İtalya, İspanya, Hollanda, Japonya ve Çin önemli alıcı ülkeler olarak dikkat çekmektedir.

Kromit
Metalik cevherler grubunda yer alan krom, özellikle metalurji, kimya, refrakter ve döküm sanayilerinin ana ham maddesidir.

Dünya kromit madenciliğinde yüzde 6’lık üretim payı ile dikkati çeken ülkemiz 25 milyon tonluk rezerve sahiptir. Türkiye’nin halen 2 000 000 ton/yıl tüvenan krom cevheri ile 160.000 ton/yıl ferrokrom üretim kapasitesi mevcuttur. Üretim ve ihracatta en önemli ürün ferrokromdur.

En önemli yataklar Elazığ–Guleman, Erzincan-Kopdağ, Köyceğiz-Fethiye, Muğla, Eskişehir, Karsantı-Pozantı- Adana, Harmancık, Orhaneli-Bursa ve Pınarbaşı-Kayseri’ de bulunur.

2001 yılında krom ihracatımız 24 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. En önemli pazarlar Rusya, Norveç, Ukrayna ve Slovakya olmuştur. Ferrokrom ihraç ettiğimiz en önemli pazarlar ise ABD, Hollanda ve Belçika’dır.

ManyezitÖzellikle ısıya dayanıklı refrakter malzeme yapımında kullanılan manyezit, ülkemizin dünya maden sektöründe rekabet edebileceği madenlerden biridir. Dünyadaki önemli rezervlerden birine sahip olan Türkiye’nin manyezit rezervi 168,4 milyon tondur. Bu rezervin büyük bölümü Kütahya-Eskişehir üçgeninde yoğunlaşmaktadır. Bunun yanısıra Erzincan ve Çanakkale’de de mevcut yataklar bulunmaktadır.

Türkiye’de en önemli manyezit üreticisi Kümaş Kütahya Manyezit İşletmesidir. Çitosan Konya Krom Manyezit Tuğla Sanayi’de diğer önemli üreticilerden biridir.
İhraç ettiğimiz manyezit ürünleri arasında tabii magnezyum karbonat ve ateşe dayanıklı tuğla en büyük paya sahiptir.

2001 yılında manyezit ihracatı yüzde 3’lük artışla 36 milyon dolar olarak gerçekleşirken, Avusturya, Ukrayna, İran ve İspanya en önemli alıcı ülkeler olmuştur.

Bakır
Endüstride yaygın olarak kullanılan bakırın başlıca kullanım alanları, elektrik-elektronik, inşaat, ulaşım, kimya, kuyumculuk ve boya sektörleridir.

Türkiye’nin görünür bakır rezervi 3,7 milyon ton metal bakır, toplam rezerv miktarı ise 15,8 milyon tondur. Türkiye bakır rezervi bakımından üç önemli bölgeye sahiptir; Doğu Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ve Trakya.

Bugün Türkiye’nin bakır cevheri üretiminin büyük bir çoğunluğu özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir. En önemli üretici aynı zamanda blister bakırın tek üreticisi olan Karadeniz Bakır İşletmeleridir. Çayeli Bakır İşletmesi, Etibank Küre Bakırlı Pirit İşletmeleri de bakır üretimi yapan diğer önemli işletmelerdir.

2001 yılı bakır cevherleri ve konsantrelerine ait ihracatımız 34 milyon dolar düzeyinde gerçekleşirken, Bulgaristan Japonya, Çin ve Finlandiya en önemli pazarlar olmuştur.

Çinko, kullanım açısından demir dışı metaller içerisinde alüminyum ve bakırdan sonra gelen en önemli üç metalden birisidir. En çok galvanizlemede kullanılmakla beraber, pirinç alaşımı ile döküm kalıpları yapımı, çinko oksit yağlı boya ve lastik üretimi kullanıldığı diğer alanlardır.

Türkiye’nin çinko rezervi yaklaşık 2,7 milyon tondur. Türkiye’nin dünya çinko rezervindeki payı yüzde 2,07 olmasına karşın cevher üretimi ancak yüzde 0,28 civarındadır. Oksitli cevher yatakları Orta Toroslarda Zamantı (Kayseri-Niğde-Adana) bölgesinde yer alır. Ayrıca Konya, Malatya, Bingöl ve Bitlis’te küçük rezervler bulunmaktadır.

Türkiye’de yılda yaklaşık 40.000 ton çinko metali üretme kapasitesine sahiptir. Bu üretimin yarısı iç piyasada tüketilmekte, kalanı ise ihraç edilmektedir. İhracat, üretimdeki artışa parelel olarak artış göstermektedir. Ülkemizdeki en önemli çinko üreticisi Çayeli Bakır İşletmeleri’dir.

2001 yılında 18 milyon dolarlık çinko cevheri ve konsantreleri ihraç edilmiştir. İhracatta Yunanistan, Belçika-Lüksemburg, Bulgaristan ve Finlandiya ilk sıralarda yer almaktadır.

Feldispat
Feldispat cam sanayii, seramik sanayi, kaynak elektrodları ve boya sanayinde kullanılan önemli bir endüstriyel ham maddedir.

Türkiye 130 milyon tonluk rezervle dünya toplam rezervleri içinde yüzde 10’luk paya sahiptir. Önemli feldispat yatakları Manisa, Demirci, Kütahya-Simav, Aydın-Çine ve Muğla-Milas bölgelerinde yer alır.

Türkiye’de feldispatın büyük bir kısmı özel sektör tarafından üretilmekte ve yüzde 90’ı ihraç edilmektedir. Feldispat ihracatında, ihraç edilen en önemli ürün ham feldispatın dışında öğütülmüş feldispat ve yüzdürülerek arıtılmış feldispattır.
1990 yılından itibaren düzenli bir şekilde artan feldispat ihracatımız 1999 ve 2000 yılındaki artışın aksine 2001 yılında yüzde 30’luk düşüşle 27 milyon dolar olmuştur. Feldispat ihracatı yaptığımız ülkeler arasında İtalya, İspanya ve Endonezya ilk sırada yer almaktadır.

Mermer ve Diğer Doğal Taşlar
Türkiye’nin görünür, muhtemel, mümkün doğal taş rezerv toplamı 5,2 milyar m3-13,9 milyar ton civarındadır. Bu rezervin büyük bir bölümü Afyon, Balıkesir, Muğla, Eskişehir, Denizli, Tokat, Çanakkale, Konya, Bilecik, Kırşehir ve Elazığ illerinde bulunur.

Türkiye’de üretilen mermer çeşitleri arasında Afyon Beyazı, Bilecik Pembe, Marmara Beyazı, M.Kemalpasa Beyazı, Karacabey Siyah, Elazığ Vişne, Denizli Traverten ve Trakya Graniti örnek verilebilir.

Ülkemizde mermer üretiminde faaliyet gösteren 20 civarında entegre tesis, orta büyüklükte 40 işletme ve 1500 civarında irili ufaklı atölye yılda 1,2 milyon ton mermer işletmektedir.

Mermer, blok veya kesilmiş-parlatılmış olarak ihraç edilmektedir. İhracat değerlerinde katma değeri en yüksek ürün işlenmiş ürünlere aittir. Sektörün ihracat potansiyeli, yatırımlara paralel olarak hızla gelişmektedir. Özellikle işlenmiş mermer ihracatı sürekli artış içindedir. 2001 yılında toplam doğal taş ihracatımız bir önceki yıla göre değer bakımından yüzde 20 oranında artarak 223 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu değerin 154 milyon doları işlenmiş mermere, 53 milyon doları blok mermer ihracatına, 16 milyon doları ise granit ve diğer sert taşların ihracatına aittir. İşlenmiş mermer ihracatında en önemli pazarlar ABD, İsrail, Türkmenistan, Suudi Arabistan ve İspanya olmuştur.

Ham-plaka ve blok mermer ihracatın en fazla artış gösterdiği ürün grubudur. Bu ürünlerin 2001 yılı ihracatı, yüzde 77’lik artışla 53 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. İspanya, İtalya, Çin ve Almanya en önemli pazarlardır.

2001 yılında 16 milyon dolarlık granit ve sert taş ihracatı gerçekleştirilmiştir. Bu ürünlerde en önemli alıcı ülkeler Almanya, İtalya ve Yunanistan olmuştur. Granit, ihracatı yeni gelişmekte olan bir sektör olmakla beraber bu alandaki yatırımların artmasıyla, ihracat değerlerinde de artış beklenmektedir.

Pomza
Türkiye, pomza rezervleri açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Araştırma yapılmış alanlarda yaklaşık 3 milyar m3’lük pomza rezervi olduğu tahmin edilmektedir. Rezervler İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Mevcut yataklar Orta Anadolu’da özellikle Ürgüp Avanos ve Kayseri’nin Talas-Tamarza-Develi bölgesinde yoğunlaşmıştır. Ayrıca Doğu Anadolu bölgesinde Bitlis, Van, Ağrı, Kars, Ankara, Isparta ve Muğla illerinde bulunur.

Tekstil sektöründeki eğilimlere bağlı olarak değişim gösteren pomza taşı ihracatımız, tekstil sektöründeki daralmanın etkisiyle düşüş trendine girmiştir. 2001 yılı pomza ihracatımız 5 milyondolar olarak gerçekleşmiştir. İhracat yaptığımız önemli ülkeler Hollanda, ABD Fas ve Tunus’tur.

Barit
Türkiye dünya toplam barit rezervinin yüzde 2,1’ine sahiptir. Bu rezervler dövülmüş, ufalanmış veya ham, iyi kalitede barit içerir. Barit yatakları Konya, Maraş, Muş, Antalya ve Kütahya’da yer alır.

En önemli barit tüketicilerinin yakınında yer alan Türkiye, ihracat için iyi imkanlara sahiptir. 2001 yılında barit ihracatımız mevcut pazarlara artarak devam etmiş, Rusya, Suriye, Yunanistan ve Romanya ilk sıralarda yer almıştır.

Bentonit ve Kaolin
Türkiye’de bilinen bentonit yatakları Edirne-Enez, Çankırı, Tokat-Reşadiye, Ankara-Kalecik ve Giresun-Tirebolu’da bulunur. Türkiye’de dövülmüş bentonit üretimi geçen 20 yıl süresince düzenli olarak artmıştır. 2001 yılı bentonit ihracatında, Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya ilk sıralarda yer alan pazarlarımızdır.

Başlıca kaolinit grubu kil minerallerinden oluşan bir kayaç olan kaolin özellikle seramik, kauçuk, çimento ve kozmetik sanayinde genellikle dolgu ve kaplama maddesi olarak kullanılmaktadır.

Türkiye’deki kaolin rezervleri Marmara Bölgesinde Balıkesir ilinde, Nevşehir, Bolu Niğde, Çanakkale, Eskişehir ve Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alır.

2001 yılı kaolin ihracatı 5 milyon dolar olarak gerçekleşirken, İspanya, Tunus ve Birleşik Arap Emirlikleri önemli pazarlarımız olmuştur.

Selestit (Stronsiyum Sülfat)
Türkiye’nin bilinen ekonomik yatakları Sivas’ın Akkaya köyündedir. Görünür rezerv 600.000 ton ve toplam potansiyel rezerv 2 milyon tonun üzerindedir.

Türkiye selestit ihracatı, dünya selestit ihracatının büyük bir bölümünü oluşturur.
Türkiye’de ki en önemli üretici firma Barit Maden A.Ş.’dir ve üretimin tamamını ihraç etmektedir.

2001 yılında selestit ihracatımız bir önceki yıla göre büyük bir artış gösterek 4 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. G. Kore, Almanya, Japonya ve Hindistan alıcı ülkeler olmuştur.

Perlit
Dünyadaki perlit rezervlerinin yarısından çoğu Türkiye’de bulunur. En önemli perilt yatakları; Cumaovası, Manisa, Biga, Soma, İzmir-Dikili, Konya ve Erzincan- Mollaköy’de bulunmaktadır.

2001 yılında 3 milyon dolar olarak gerçekleşen perlit ihracatında Belçika-Lüksemburg, Hindistan ve Fransa ilk sıralarda yer almaktadır.

Diğer Önemli Maden ve MinerallerTürkiye zengin endüstriyel madenlere sahiptir. Ticari olarak üretilen diğer maden ve mineraller; refrakter ve seramik killeri, alçı, sepiyolit, diatomit, zeolit, kükürt, kurşun, gümüş, antimon, alüminyum cevheri, alçıtaşı, fosfat, tuz, sodyumsülfat, kuvars, endüstriyel kum, dolomit, talk, wollastonit, kıyanit, kalsit, zımpara taşı ve kalsiyum florittir.

Petrol ve Türkiye



PETROL hayatın her alanında. Hiçbir enerji kaynağı şimdiye kadar insanoğlunun yaşamına petrol kadar dâhil olmamıştır. Petrolü ya hammadde ya da doğrudan enerji kaynağı olarak kullanmaktayız. Polyesterden plastiğe, hammaddesinden makyaj malzemelerine, tarımdan bilgisayar çipine varıncaya kadar günlük hayatta kullandığımız hemen her şeyin üretiminde petrol hammadde olarak kullanılmaktadır. Bunun yanında ham petrolün rafinerilerde işlenmesinden elde edilen petrol ürünleri de yakılmak suretiyle ısı ya da güç elde etmede kullanılmaktadır. Gelişmiş ülkeler ve uluslararası organizasyonlar daha bundan bir kaç yıl öncesine kadar petrolün ekonomideki öneminin artık azaldığını ve eskiden olduğu gibi petrol arzındaki şokların ekonomiyi fazla etkilemeyeceğini iddia ediyorlardı. Oysa petrole olan talep gittikçe artıyor. Önümüzdeki yıllarda talep artışının en çok gelişmekte olan ülkelerde olacağı tahmin edilse de, gelişmiş ülkelerin petrol bağımlılığında bir azalma beklenmiyor.


Arzı kısıtlı olsa da petrole olan talep artmaya devam ediyor: Halen dünyamızda 12 günde bir 1 milyar varil petrol tüketiyoruz. Bugün en iyi şartlarda tükettiğimiz her iki varil başına ancak bir varil petrol keşfediyoruz ve ucuz petrol devri açıkça sona erme yolunda. Bilindiği gibi petrol yenilenemeyen bir kaynak. Önemli olan petrolün ne zaman biteceği değil, dünyadaki petrolün yarısını ne zaman tüketmiş olacağımız. Çünkü o noktadan sonra, arz talebi karşılamayacak, ucuz ve kolay petrol devri kapanacak. Bugün yüksek gibi görünen petrol fiyatları ise tarihe petrolün ucuz olduğu dönem olarak yer alacak.

Petrolün alternatifi halen mevcut değildir. Bu aşamada ancak, kısmi bir ikameden söz etmek mümkündür. Bu ikameyi sağlayabilecek kaynakların kesintiye uğramadan, kolay, ucuz ve yedek desteğe ihtiyaç duymadan insanoğlunun enerji ihtiyacını tamamen karşılaması ihtimali ise çok azdır. Alternatif enerji kaynakları ve teknoloji, ısıtmada ve elektrik enerji üretiminde petrolün yerinin kısmen doldurulmasına imkân sağlasa da ulaşım sektöründe küresel çapta bir ikame yakın gelecekte gözükmemektedir.

2000 yılından itibaren dünyanın en çok ticareti yapılan jeo-stratejik ve politik bir ürün olan petrolün piyasası, bilinmeyen bir yöne sapmış durumda. Piyasanın yönünü belirlemede arz ve talepten başka doların konumu ve değeri, kıymetli metallerin değeri, türev piyasaları ve faiz oranları gibi diğer etmenler ilerde şüphesiz daha belirgin rol oynayacak. 2009 yılına kadar normal şartlarda petrol fiyatlarında sürekli artış yaşanmayacak. Fakat o tarihten sonra devreye girecek yeni büyük üretim sahalarının olmaması ve o zamana kadar bulunacak olanların da 2014'ten önce üretime başlamasının zor olacağı kabul edilirse, muhtemelen 2015'te arzın talebi karşılamaya yetmemeye başlayacağı tahmin ediliyor.

Petrol ithalatına bağımlı ve toplam enerji tüketiminin çoğunu petrolün oluşturduğu gelişmekte olan ülkeler en ağır darbeyi alacak. Petrol ekonomisinin geleceğinin tehlikede olduğu ihtimalinin göz ardı edilmesi, gerek ülke ekonomileri gerekse dünya ekonomisi ve hatta insanoğlu için çok ciddi sonuçlara yol açacak. B-Planına sahip olmayan ülkelerin geleceği karanlık. Ayrıca petrole bağımlı ülkeler ihtiyaçlarını gidermek için petrol zengini ülkelere her türlü baskıyı sürdürecek. Suudi Arabistan, Sudan, Venezuela ve İran bu bağlamda risk altında.

Sonuç olarak; enerji politikamızda önemli revizyonlar gereklidir.Petrol bağımlılığımızı ikame edecek teknolojik ve jeo-stratejik yatırımlara önem verilmelidir. Bu bağlamda ülkemizin geleceği ile birebir alakalı olan ve hayati önem taşıyan bio-teknoloji yatırımları ve teşvikleri arttırılmalı bu konuda stratejik bir plan yapılarak acilen devreye sokulmalıdır. Sanayi devrimini kaçıran, bilişim devrimini ise tam manası ile kavramayan bir ülkede biyo-teknoloji devrimini kaçırmamak; ulusal ve uluslar arası platformda söz sahibi olabilmek ve geleceğimizi nasıl etkileyeceğini tartışmamız ile birlikte yeni çözümler üretmemiz gerekir.

Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™

3.Petrol Yataklarımız Mayın Bilmecesi Ve Arkasındaki Gerçekler


Lütfen Dikkat;baştan sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim!!!
10 trilyon dolarlık petrol iddiasından, İsrail ve İngilizler’in ihaleye ilgisine kadar mayın ihalesi konusunda bilmeniz gereken her şey...

2002 yılından bu yana defalarca kolların sıvandığı fakat bir türlü araziye adım atılamayan Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi hikayesinde yeni bir perde daha açılıyor.
Her girişimin “Bir varmış bir yokmuş” şeklinde ilerlediği mayın temizleme ihalesinde CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne götürmesiyle kesilen süreç 3-4 hafta önce sessiz sedasız yeniden başladı.

Daha önce birçok kez verilen tekliflerin revize edilmesi istendi ve ek klasörlerin talep edilmesiyle bu işe girmeye niyetli firmalar yeniden seferber edildi.
Kısa bir süre içerisinde de tekrar ihale aşamasına gelmesi kaçınılmaz görülüyor.

Aslında Türkiye’nin de imza atarak tarafı olduğu Ottawa Sözleşmesi nedeniyle zamanının giderek daraldığı mayınların temizlenmesi sürecinde 2002 yılından bu yana neler olduğuna kısaca bir göz atmakta fayda var.
Mayın temizleme ihalesine ilk kez 2002 yılında çıkıldı. 2004’te ise teklifler yenilendi. 2007’de CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne götürme süreci başladı. Fakat süreç Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla dondu.

NEDİR BU ACELECİLİK?
Türkiye neden bu işi bir an önce yapmak istiyor? Ve neden bir türlü yapamıyor? Gerçekten mayınlı bölgenin altında bir petrol deryası mı var? Yoksa bunlar bir şehir efsanesi mi? Bölgedeki petrol varlığına ilişkin haritalar olduğu iddialarının bir dayanağı ve bilimsel bir temeli var mı? En önemlisi de eğer petrol varsa, çıkarılabilir özellikte mi?

SON 33 AY
Öncelikle Türkiye Ottawa Sözleşmesi’ne 25 Eylül 2003’te katıldı fakat anlaşma Türkiye için 1 Mart 2004’te yürürlüğe girdi. 10 yıllık bir sürenin sonunda ise yani Mart 2014’te Türkiye’nin bölgesindeki bütün mayınları temizlemek, elindeki bütün mayın varlığını imha etmek gibi bir yükümlülüğü bulunuyor. İşte mayın temizleme ihalesinde yaşanan git-gellerin en önemli sebebini bu tarih oluşturuyor. Yani Türkiye’nin mayınlı arazilerini temizlemek için önünde 33 ayı bulunuyor.

Hükümetin yarım kalan girişimleri, CHP’nin ise “Oradaki arazi temizlenip oranın köylüsüne tarım arazisi olarak verilecek” diyerek seçim kampanyasına dahil ettiği mayınlı arazinin temizlenmesi için yarışan Türk firması Pekkan Şirketler Grubu Başkan Yardımcısı Adnan Volkan Pekkan HABERTURK.COM’un kafaları karıştıran süreçle ilgili tüm sorularını yanıtladı.

SÜREÇ SESSİZ SEDASIZ YENİDEN BAŞLADI
3-4 hafta önce mayın temizleme ihalesine yönelik süreç yeniden başladı diyen Pekkan, ihaleye ilgili gösteren tek Türk firmasının yine kendileri olduğunu söylüyor. Bu dönem içerisinde Alman ortaklı bir Türk firmasının Nusaybin bölgesini mayından arındırdığı, başka Türk firmalarının da ihaleye katılma niyetini açıkladığı düşünülünce diğer firmaları soruyoruz Pekkan’a.

TEKNOLOJİYİ SAĞLAYAN İSRAİLLİ DE TALİP
İhaleye ilgi gösteren başka Türk firmasının olmadığını iddia ediyor Pekkan.
Pekkan’ın anlattıklarına göre diğer talipler ise Amerikalılar, İsrailliler. Hatta Pekkan Grubu’na mayın temizleme teknolojisini sağlayan İsrailli firma da ihaleye katılmak isteğini iletmiş.

Buradan da Pekkan Grubu’nun teknolojiyi İsrail’den sağladığını öğreniyoruz.

YA İSRAİLLE YA DA HİÇ Mİ?
Anayasa Mahkemesi’nde tıkanan ihale sırasında en çok tartışılan konulardan biri de zaten bu konuydu. Halkın ve bazı siyasilerin bu işe İsrail’in karıştırılmaması gerektiğini yönündeki eleştirilerine karşılık Pekkan oldukça ilginç bir bilgi paylaşıyor: Bu işi yapan firmaların teknolojisi yüzde 100 İsrail’den. Çünkü İsrail’in izni olmadan o aletleri kullanamıyorsunuz. Aynen F-16 gibi. Uçağı istediğiniz yere taşırsınız. Fakat ateşleme kodları Amerika’da. Dedektörler, patlatma işlemi sırasında kullandığınız tüm çelik bariyerler hep İsrail’in malzemesi. İsrailsiz bu iş yapılamaz. Yaparım diyenle de tartışmaya hazırım.

Elbette ilginç noktalardan birisi de Pekkan Grubu’na teknolojiyi satan İsrailli firmanın kendisinin de ihaleye girmek istemesi. Yani basit bir bakış açısıyla niyet, ihaleyi eğer kendisi kazanamazsa malzemesinin kazanması.

Pekkan’a soruyoruz:

HTEkonomi: Peki siz bu işe tek başınıza mı giriyorsunuz?
Pekkan: Hayır, İngilizlerle ortağız. Ortağımız Specialist Ghurka Services. 60 yıldır bu işleri yapan dünyadaki tekel firma. Bu firmanın Kıbrıs ve Türkiye temsilcisiyiz.

“MAYIN “TEMİZLEMENİN FİYATI YOK”

Teknik yeterliliğiniz var fakat bu ihale neden bir türlü gerçekleşmiyor?
Aslında baktığınız zaman mayınlı arazi temizlenmek zorunda. Bugün başlasak dört yıl sürer bu iş. Hadi diyelim ki çok hızlı yaptık o zaman da üç sene en az. Kağıdın, kalemin, her şeyin bir fiyatı vardır. Fakat mayın temizlemenin bir fiyatı yok. Mayının çeşidi, büyüklüğü, toprağın çeşidi, temizlediğiniz zamandaki hava koşulları, tuzaklı olup olmadığı, kullandığınız teknoloji, o kadar çok dış etken var ki bunun fiyatı yok.

Ne kadar diye sorsam orada mayının temizleme bedeli?
Kesin bir rakam veremem ama şunu söyleyebilirim: 2 milyar doların üzerinde. Bir mayını temizleme maliyeti 50 sentle 150 dolar arasında değişir.

“EN AZ 12 KIBRIS BÜYÜKLÜĞÜNDE”

Temizlenecek bölgenin büyüklüğü nedir?
Bazıları diyor ki, en az iki Kıbrıs adası büyüklüğünde. Fakat bunu neye dayanarak söylüyorlar bilmiyorum. Geçin üzerinden helikopterle, göreceksiniz ki en az 12 Kıbrıs adası büyüklüğünde. Çok zor bir arazi. Biz hayatımızda öyle bir yer temizlemedik bugüne kadar. O büyüklükte yerler temizledik fakat o kadar zor koşullardaki bir araziyi temizlemedik.

Peki bir harita yok mu elinizde? Mayınlı bölgeyi gösteren haritalar olduğu söyleniyor?
Hayrı öyle bir harita yok. Bize koordinatları verecekler. GPS’le koordinatlarını bulacağız. Ve sonra patlatacağız. O haritayı biz çıkaracağız.

NASIL TEMİZLENECEK?

Nasıl yapacaksınız?
Uzaktan kumandalı helikopterleri arazinin üzerinde uçuracağız. Üzerindeki ultraviyole ışınlarla yer altındaki parçacıklar önce tespit edilecek. Daha sonra ikinci bir teknoloji helikopter aynı yerde uçurulacak. Bu helikopter ise o parçacıkların ne olduğunu söyleyecek: Yani mayın mı değil mi? O helikopterler haritayı çıkaracak. Harita çıktıktan sonra araziye makinalarla girilecek. Bu makinalar dev zırhlı traktörler ve önlerinde zincirleri var. 2007 yılında bunların hızı saatte 40-50 kilometre civarındaydı. Şimdi ise saatte 80 kilometreye ulaştı hız. Toprağa basınç uygulayan bu yeni teknoloji zincirlerde titanyum zincir kullanılıyor. Çelik zincirlere göre çok daha pahalı bir malzeme bu. Alternatifi çelik zincirler. Onlar da her bir antitank mayınla birlikte parçalanacak. Parçalandığında durup onu tamir etmek 3-5 dakika.

Diyelim ki arazi tamamen temizlendi.
Arazinin tamamen temizlendiğimizden emin olmak zorundayız. Orada bir köpeğin ölümü bile bizim NATO belgemizde eksi puan demektir. 60 senedir bugüne kadar bir tane köpek dahi ölmedi.

Bundan emin olduktan sonra dedektörlerle insanlar ve köpekler devreye girecek. Zaten süreci yavaşlatan da bu aşama. Ama bunu yapmak zorundayız. Buna harita kontrol diyoruz. Patladı mı patlamadı mı tüm mayınlar bu şekilde bir kez daha kontrol edilecek. İnsanlar ve köpekler patlayan ve dağılan parçacıkları bulup toplayacaklar. Daha sonra ise yine makinalar araziye girecek. Bu defa toprak filtre aşamasından geçecek. Yani elenecek. Bundan sonra tekrar helikopterler uçurulacak ve yeniden mayın olup olmadığı kontrol edilecek.
Eğer bu son taramadan da onay gelirse arazi tamamen mayından temizlenmiş olacak.
Dünyada böyle bir projenin eşi benzeri yok.
Fakat bu işin maliyeti olan 2 milyar dolardan fazla rakam arazinin altındakiler düşünüldüğünde çerez parası. Çünkü arazinin altında korkunç petrol varlıkları var.

“PETROL HARİTASI İNGİLİZLERİN ELİNDE”

Abdülhamit’in petrol haritasından bu yana bir efsane dolaşır bununla ilgili. Fakat elbette efsaneden farklı bir şey olması lazım elinizde. Elinizde bir harita mı var? Jeofizik çalışmaların yapıldığını ve sonucunda böyle bir rezervin tespit edildiğini gösteren bilimsel çalışmalar mı var? Neye göre söylüyorsunuz orada büyük petrol yatakları olduğunu? Yani bunun bir şehir efsanesi olmadığını gösterecek ne var elinizde?
İngiliz ortaklarım aynı zamanda petrol işi yapıyor. Bu bilginin kaynağı ben değilim. Onlar. Bu haritaları bize sundular.

Siz bu haritayı gördünüz mü?
Elbette gördüm. Harita bir efsane değil. Yoksa kim böyle bir teklif yapar ki?

“MAYINI BEDAVA TEMİZLEYELİM ALTINDAKİNİ BİZ İŞLETELİM DEDİK AMA”

Nasıl bir tekliften bahsediyorsunuz?
Muhataplarımıza yaptığımız teklif şu: Mayın temizleme bedelini biz kendi cebimizden karşılayalım fakat toprağın altındaki petrolü biz işleteceğiz.

Ne yanıt aldınız?
“Hayır” dediler. Eğer orada o petrol yoksa nasıl “hayır” dediler? Kim böyle bir kumar oynar? En az 2 milyar dolardan bahsediyoruz.

“YAKIN COĞRAFYANIN EN BÜYÜK 5’İNCİ PETROL REZERVİ”

2009 yılı için bahsettiğiniz rakamın (4 trilyon dolar) karşılığı o zamanki varil fiyatı üzerinden bakarsanız 65 milyar varilin üzerinde. Yani sizin iddianız mayınlı arazinin altında Türkiye’yi yakın coğrafyasında en büyük 5’inci petrol rezervine sahip ülke yapacak mı?

Evet öyle.

VARSA DA O PETROL ÇIKARILABİLİR PETROL MÜ?

Türkiye’de petrolün olduğuyla ilgili çoktandır bazı rivayetler var. Zaman zaman Enerji Bakanlığı, devlet yetkilileri veya bilim adamları bununla ilgili rivayetlere yanıt da veriyor. Genellikle de bu yanıtlar şu noktada birleşiyor: bahsedilen petrol çıkarılabilir mi? Yani çıkarma maliyeti petrolün kendi değerinden fazlaysa o zaman bu petrolü çıkarmanın hiçbir mantığı yok noktasında. Bu da fizibilite etüdü sonuçta. Bahsettiğiniz rezervin çıkarılması fizibıl mıdır?
Her petrol fizibıldır. Petrolü hangi teknolojiyle çıkaracağınız size fizibıl olup olmadığın gösterir. Bir petrolü 1 senede kazıp, bilmem ne kadar maliyet çıkarıp üretseniz mi daha fizibıldır? Yoksa en gelişmiş teknolojiyi kullanıp üç ayda çıkarsanız mı? Yani fizibilite hangi teknolojiyi ne zaman ve hangi şartlarda kullanacağınızla alakalı bir şey.
Fakat bizde genellikle işler uzay çağındaki teknolojiyi taş devrindeki fiyat ödeyerek elde etme hevesi var.

6-7 BİN METREDEN PETROL ÇIKARILIR MI?

Yani örneğin 6-7 bin metreden petrol çıkarmanın mantıklı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Şu anda Güney Kıbrıs’ta ortağımızın da dahil olduğu bir projede Güney Kıbrıs ve İsrail işbirliğiyle 8 bin 700 metreden petrol çıkarılıyor. Ama o teknolojiyi siz isterseniz zaten size vermezler.

“8 BİN METREDE RAFİNE PETROL VAR”

Peki mayınlı arazideki petrolün ne kadar derinlikte olduğunu iddia ediyorsunuz?
7-8 bin metre derinlikte. Belki 5 bin metrede de petrole ulaşılabilir. Bu konuda bir iddiam yok. Fakat şunu iddia ediyorum: 8 bin metrede rafine petrol var. Yani rafine edilmiş temizlikte bir petrol bulunuyor orada.

Bu harita ne zaman hazırlanmış bir harita?
1980’lerin sonlarına doğru hazırlanmış.

“BİR YETKİLİ DE ÇIKSIN ORADA PETROL OLMADIĞINI SÖYLESİN”

Güvenilirliğinden nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?
Size şu anda bir nokta gösteririm ve derim ki, “Burada petrol var”. Kazalım, göreceksiniz olup olmadığını. Eğer çıkmazsa orada petrol ben de bu işi bırakacağım. Bu kadar iddialı konuşuyorum. Üstelik biz açık açık da teklif ediyoruz: Bölgeyi bedava temizleyelim ama petrolü biz işletelim.Bir yetkili de çıksın desin ki, “Hayır orada petrol yok”.

Suriye’nin kuzey sınırında petrol arama faaliyeti var mı?
Elbette var. Sınır boylarında aktif kuyular var. Sınırdan baktığınızda 2 bin metre ötede kuyuları görürsünüz. Ayrıca Suriye’deki o kuyulardan çıkan ham petrolün yüzde 85’i de İsrail’e ait. Yani AMOCO’nun.

Bu arada Suriye Türkiye’yle yaptığı ikili görüşmelerin ardından kendi sınır bölgesinde yer alan mayınlı bölgeyi temizledi. Hangi bölge burası?
Sadece bir bölümünü temizledi Suriye. Zaten temizlediği bölüm de haritada görünen petrol yataklarının çevresi.

“KİMSEYİ KANDIRMAYALIM, O ARAZİ TARIM ARAZİ OLAMAZ”

Kemal Kılıçdaroğlu’nun da mayınlı araziyle ilgili vaatleri var. Bu vaat gerçekleştirilebilir mi sizce?
Kemal Bey bu işi bir yerden yakalamaya çalışıyor ama yakalayamıyor maalesef. “Burayı temizleyip halka dağıtacağız” diyor. Halka dağıtamazsınız ki. O toprağı işleyemezsiniz.

Fakat oraların organik tarım arazisi olarak kullanılması hükümetin de projeleri arasındaydı. Neden işleyemezler o araziyi?
Kimse kimseyi kandırmasın. Bize “Araziyi temizleyip organik hale getirilmiş şekilde teslim edin” diyorlar. Edemem. “Artık arazi organik” diyerek teslim edersem seni kandırırım. O arazi hiçbir zaman organik olmayacak. Dibinde o kadar çok fosil atık var ki, o arazide tarım yapılması imkansız.

Halkın da bu konuda bazı endişeleri var. Mesela insanlar diyor ki, mayın temizlenecekse bu işin içerisinde yabancılar olmasın. Siz halkın bu kaygılarına hiç katılmıyor musunuz?
Kesinlikle katılmıyorum. Bakın yaptığımız işte çark nasıl dönüyor biliyor musunuz? Parayla da dönmüyor. Lobilerle dönüyor. Bu işi yapacaksanız kesinlikle lobiye ihtiyacınız var. Bazen para hiçbir şey ifade etmiyor.

“OTTAWAYA UYMAZSAK ERMENİLERİN İSTEDİĞİ TAZMİNATI BİLE ARARIZ”

Peki 10 yıldır neden bu proje iptal edilmiyor da sürekli olarak gündeme geliyor?
Çünkü Kyoto Protokolü’nün Ottawa Sözleşmesi’ne göre 2014’e kadar bütün ülkeler mayınlı arazilerini temizlemek zorunda. Şu anda da zaten mayın ekmek bir insanlık suçu aynı sözleşmeye göre. Yani 3 yılımız kalmış bunu yapmak için. Eğer buna uymazsak Ermeni’lerin hak iddia ettikleri tazminat ödeyeceğimiz tazminatın yanında çok küçük kalır.

Peki bu mayınları bölgeye Türkiye mi ekti?
Hayır biz ekmedik o mayınları.

Kim ekti?
Orada Rus mayınından tutun, İngiliz, Fransız, İtalyan, İsrail mayınlarına kadar inanılmaz bir mayın yelpazesi var. Bölgede bizim hesaplarımıza göre 3 milyona yakın mayın var. Bunun yarısı da anti-tank mayını. Anti-personel mayınlar yerin 15 santim altına kadar ekilir. Anti-tanklar ise 35-50 santim altına kadar ekilir. Hiçbir dedektör ne kadar güvenilir deseniz de anti-tank mayınlarını tespit edemez. En gelişmiş el dedektörleri yerin 25 santim altını gösterir. Halen elde dedektörle mayın araması yapılıyor. Ben olsam o araziye dedektörle kimseyi sürmem. Alın bahsettiğim helikopterlerden. Bu helikopterlerin maliyeti 10-12 milyon dolar. Ama şu anda İsrail ile Türkiye arasındaki durum nedeniyle o helikopterleri vermeyecektir İsrail.

Nasıl vermez? Yani Türkiye’den bir şirket gitti ve dedi ki bu helikopterlerden istiyorum. Vermeyecek mi?
Verir ama operatörü de sizin yanınıza verir. Şifreler de o operatörde olur. Zaten işiniz yaptıktan sonra operatör sizden helikopteri almıyorlar bile. Helikopter sizde kalıyor. Fakat ben alırım o helikopteri.

Peki yanınızda İngilizler olmasa alabilir misiniz?
Hayır o zaman ben de alamam.

Neden ekildi bu mayınlar?
Arazi rezerve edildi. Dünya üzerinde böyle rezerve edilen bir yer kalmadı. Daha önce Vietnam’da vardı. Rusya’da bir yer vardı. Şimdi sadece Türkiye’de böyle bir bölge kaldı.

Bu teklifiniz yetkili kurumlar için bir samimiyet testi mi?
Böyle bir kumar olamaz. “Tamam” derse yapacaksınız. Böyle bir kumar olabilir mi?

Peki sizin petrol arama lisansınız var mı? Bir araziyi tarım arazisi olarak işletmek için bir izin gerekmeyebilir fakat petrol arama çalışması yapmak için gerekir.
Bir yanlış anlaşılma olmasın. Biz petrol arama çalışması yapmayacağız. Lokasyonlar belli bizim için. Kuyuyu kazacağız ve çıkacak.
2-3 yıl petrol çalışması olmayacak bu iş bir an önce yapılırsa.

“İSRAİLLİLER 2 HAFTADA BİR ARAZİYİ İZLEYEN UYDU GÖNDERİYOR”

Bahsettiğiniz 10 trilyon dolardan fazla rezervden Türkiye’nin kazancı ne kadar olacak?
Benim bahsettiğim 10 trilyon dolarlık rakam Türkiye Cumhuriyeti’ne bedelsiz olarak girecek rakamdır. Yani oradaki toplam rezerv çok daha fazla. 10 trilyon dolar, aracıların ve işletmecilerin masrafları ve payları düşüldükten sonraki rakam.

Son altı aydır ortaklarımın bütün enerjisi mayınlı bölgenin altındaki petrol rezervlerini belirlemeye odaklanmış durumda. 2 haftada bir uzaya bunun için uydu gönderiyorlar.
Ve sonuç olarak iki hafta önce mayın temizleme ihalesine yönelik süreç yeniden canlandı.

Diyelim Türkiye Cumhuriyeti size dedi ki, “Boşver bu teklifi gel, sadece mayınlı araziyi temizle, sonra da kenara çekil”. O zaman ne olacak?
Bence devlet öyle yaparsa da en güzelini yapar. Ben ortaklarımı ikna ederim o konuda. Gelir, temizler ve gideriz hiç sorun değil. Biz zaten petrol ihalesine girmiyoruz ki, mayın temizleme ihalesine giriyoruz.

“BU İŞ MARTTA BAŞLAMAK ZORUNDA”

Şu anda hâlâ ön başvuru sürecinde. Ben iki hafta önce 100-150 sayfalık bir dosya hazırlayıp verdim. Dördüncü aşama başvurusu geldi. Önceden verdiklerimizin hepsi bir köşeye konuldu ve aynılarına ilave şu belgeleri de verin dendi. Aynılarını hazırlayıp artı bir 50 sayfa daha verdik geçen hafta.
Kim alırsa alsın ihaleyi bu iş martta başlamak zorunda. Yoksa yetişmeyecek. Hızla yapılacak fakat normal bedelinin 3-4 misli fazla bir fiyatla. Çünkü o hızı ancak yeni teknolojiyle yakalayabilirsiniz.

http://ekonomi.haberturk.com/makro-ekonomi/haber/631909-mayin-bilmecesi
BARIŞ ERKAYA
HABERTURK.COM EKONOMİ SERVİSİ

18 Mayıs 2011 Çarşamba
NOT:Alıntıdır. BU konunun takipçisi olunuz araştırınız dehşetler içinde kalacaksınız. Daha öncede bununla ilgi 2 adet araştırma yazısını sizlerle aylaştım

Yazan: TOLES
˙Her Hakkım Saklıdır®™